• Reklam
İsmail SERT

İsmail SERT


SİYASET BİLİMCİLER RAHATSIZ

11 Ocak 2023 - 12:01

Siyaset bilimcilerin siyasete seyirci kalmak istememelerini anlamak zor değil. Siyasete katkı sunma çabalarını, kendilerine danışılmasını istiyor olmaları elbette doğal. Ancak fazlası için bir sınır çekelim. Çünkü siyaset yapma istekleri açık seçik olanlar bile, siyasetin ‘aktör’ü olmayı, açıkçası; doğrudan siyaset yapmayı tercih etmiyor, uzaktan müdahale etmeyi seçiyorlar. Klasik deyimle; “davul siyasetçinin boynunda asılı dursun, tokmağı ele geçirelim, davulu biz çalalım” istiyorlar.
Bu anlamda, yeni nesle eskilerden, nerden baksanız ‘sevimsiz’ bir alışkanlık miras kaldı. O da yakın tarihimizde birçok örneğini gördüğümüz ‘açık mektup yayınlamak’.
Açık mektup yazmanın, bir metne ortak imza atmanın duygusu nedir? Düşüncelerini ifade etme imkanı olanlar için ‘açık mektup’ nasıl bir ihtiyacı karşılar? Bu türden en masum girişim bile, bir yön belirleme, bir çerçeve çizme gayreti sayılmaz mı? En hafif ifadesiyle; bir üstten bakış değil midir? Yoksa süklüm büklüm bir metin yazmanın, kendini alt perdeden ifade etmenin motivasyonu ne olabilir ki!

Açık mektup ve diğerleri
Üstelik söz konusu aktivitenin adı, her zaman ‘açık mektup’ olmayabiliyor. Ve her zaman sivillerden, sivillik iddiasında olanlardan da gelmiyor. Rengi koyulaştıkça bildiriye, uyarıya, hâttâ ‘muhtıra’ya dönüşebiliyor. Muhtıraya çatık kaşlar ya da kışlasından tatbikat(!) için çıkarılan tanklar eşlik edebiliyor.
Son örnek emekli amirallerin bildirisi idi ve ‘Yüce Türk Milletine’ hitabıyla başlıyordu. Bu yüksek başlangıç, mesajın dozunu da yükseltmiş, başka bir yere taşımıştı. Hele sonlara doğru bir cümlenin başındaki ‘aksi halde’ ifadesi, kullanılan kelimeleri gerçek anlamlarından koparmıştı. Satır aralarından çıkarılan yorumlar, kötü hatıraları canlandırmış, hava buz kesmişti.
Kısacası; ‘açık mektup’ ya da ‘bildiri’ yazarken dengeli bir dil tutturmak çok önemli.
Denge başarılamaz, ölçü tutturulamazsa amaç hasıl olmayabilir. Sivillerin elinden çıkmış olsa da, dili dikine inşa ederek yazılan bir ‘açık mektup’, mesajı tehlikeli yerlere taşıyabilir.
Bir başka risk ise anlatmak istediklerinizin tam anlaşılamaması. İmzacı sayısını artırmak için ortalama bir metin yazarsanız, bu defa ne demek istediğiniz tam anlaşılmayabilir.

Evlere şenlik bir metin
Geçtiğimiz hafta, çoğunluğu yurt dışındaki üniversitelerden ve çoğunluğu genç 74  siyaset bilimci, ‘Altılı Masa’ya açık mektup yayınladılar. (Bu cümleyle ‘genç’ olmalarına ya da yurt dışından sesleniyor olmalarına, olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemediğimin bilinmesini isterim.) Bazı isimlerin hizasında ‘bağımsız akademisyen’ yazdığını da bir not olarak aktarayım.
Siyaset bilimcilerin açık mektubu için ‘evlere şenlik’ bir metin diyebiliriz. Aşırı uzmanlaşmanın, asıl alanın uzağında dönüp durmanın, pratikle yüzleşmeyi ihmal etmenin sakatladığı bir metin… Kısa adıyla; ‘deformation professionnelle’ hali. Kendi teorik çerçevesini her şeyin üstünde tutarak değerlendirme yapmanın doğurduğu ‘ölçüsüzlük’!… Meslek içi bakışla ve o bakıştan doğan dille yaralanmış olmak!…
Belli ki; büyüklerine özenmişler, aydın olmanın sorumluluğunu yerine getirmeye heveslenmişler ve klavye başına oturup sıcak siyasete destursuz dalmışlar. Dalabilirler tabii ki. Kimseden izin alacak değiller.
Ancak ortak imza attıkları metin, sıradanlığın ötesine -maalesef- geçemiyor. Okuduklarımız cevabı belli sorular, gülümseten tespitler, naif analizler, boş öneriler… Metni kurcalamak bir sonraki yazıya kalsın.

YORUMLAR

  • 0 Yorum