• Reklam
İsmail SERT

İsmail SERT


SEÇİMİN SIFIR NOKTASI

16 Nisan 2024 - 11:52

Partilerin toplumun önünden gitmesi beklenir. Uzağı görmesi, zor olanı yapması, kayaları kenara çekip yolu açması, toplumu özenilen bir yere taşıması beklenir.
Bazen de tersi olur. Toplumlar önden gider, partilerle aralarındaki mesafeyi açarlar. Bunu fark eden partiler eksiklerini giderir, güçlerini toplar, hızlanır ve toplumu yakalarlar. Bu harman oluş sürer gider.
Seçim geçti. Sonuçların heyecanla yorumlandığı, telaşlı analizlerin yapıldığı bugünler de geçecek. Hayal kırıklıklarının, sevinçlerin abartılı yanları törpülenecek. Ortam sakinleşecek. Sis dağılacak. Herkes, bu dar zamanda, sadece en yakınındakini gördüğünü fark edecek. “10 ay önceki seçimde taktik hatalar yapmasaydık zafer kazanabilirdik,  şimdi 4 yıl nasıl bekleyeceğiz?” diyenler durulacaklar. “Eyvah, eyvah” diyenler, “dur bakalım” demeye başlayacaklar.
Kazanırken nelerin kaybedildiğinin, kaybedilirken nelerin kazanıldığının dökümü salimen yapılacak. Yapılan muhasebe 6 ay, 1 yıl, 2 yıl sonra yenilenecek.
Uzun vadede seçim sonuçlarından ders çıkaranlar ve toplumun yürüyüşünü iyi okuyanlar kazanacak.

İkisi bir arada
Bir yıl içinde peş peşe iki seçim yaşadık. 14-28 Mayıs 2023’te yapılan genel seçimi derinlemesine yorumlayamadan, yerel seçimin kampanyası başladı. Şimdiki ev ödevimiz iki seçimi birlikte ve detaylı analiz etmek. İki seçimi tek tek anlamaya çalışırsak, izahımızda büyük boşluklar olacağı neredeyse kesin.
Öyleyse sorularımızı sorarak devam edebiliriz;
İki seçimin sonucu birbirini yalanlıyor mu? Yoksa bir paranın iki yüzü gibi, bir bütünü mü anlatıyorlar? 2028’de yapılacak genel seçime kadar uzatacağımız çizgiyi hangi seçimden başlatmalıyız? Yeni olması sebebiyle 31Mart’tan mı? Yoksa genel seçim olması sebebiyle 14-28 Mayıs seçiminden mi? “Kartlar yeniden dağıtılıyor” demeyi çok seviyoruz. Peki öyle mi?

Geçen neydi?
31 Mart’taki yerel seçimin genel seçim havasında yaşandığında hemfikiriz. Ülke genelindeki siyasal dalgalanmanın sonuçlara etkisi büyük olsa da yerel özellikleri daha baskındı. İdeolojilerin üstü örtülüydü. Kimlikler, genel seçimdeki kadar konuşulmadı. Ülke tavanında her daim asılı duran büyük sorular gündeme gelmedi. Partilerin gelecek vizyonları sonuna kadar didiklenmedi.
En önemlisi de genel seçimin “ülke yönetimini kime emanet edeceğiz?” sorusu, yerel seçimde, seçim bölgeleri kadar parçalara ayrılmıştı. Her seçim bölgesi için farklı adaylar yarıştılar. Kısacası; geçen yerel seçimdi.
Bir önceki genel seçimde iktidara kredi açan seçmenin, bu defa uyarı hakkını kullandığı, iktidar partisinden ‘oy vermeme’ mesafesi kadar uzaklaştığı ortaya çıktı. Şimdi o seçmen bunun görülmesini ve gereğinin yapılmasını bekliyor.
Sırtından altılı masa saçmalığı kaldırılan muhalefet seçmeni ise biriktirdiği enerji ile bir adreste toplanmayı başardı. Şimdi koşarak içine girdiği yapı ile uyumunu sorguluyor, verdiği bir oyun akıbetini merak ediyor.  

‘Öyle’ demek, ya da ‘böyle’ demek
Birbirinin devamı gibi işleyen iki seçim geride kaldı. Partiler, seçimden çıkan mesajların üzerinden atlayıp geçemezler. Sonuçlarla yüzleşmeden yeni dönemi başlatamazlar. Kapıyı içerden kapatıp, ne var ne yoksa bütün sonuçları ortaya döküp, sonuna kadar ayıklamalılar.
Sonrasında kazanan için de, kaybeden için de zaman, gömleğin ilk düğmesini ilikleme zamanı gelecek. İlk düğme denildiğinde benim zihnime ‘dil’ geliyor. ‘Siyasetin dili’ diyorum ve orada duruyorum. ‘Öyle’ demekle, ‘böyle’ demek arasındaki farkın büyüklüğünü öğrenmiş olmalıyız. ‘Öyle’ demek bir dünyanın, ‘böyle’ demek başka bir dünyanın kapılarını açıyor.
Dil deyince kulak giriyor devreye. Zira, dinlemeyenin dilinin menzili olmaz. Kendi anlatır, kendi dinler. Düne ait ne varsa, gidenler arasında dil de vardır. Yeni bir gün, yeni bir dil’le başlar. Ne yapıp etmeli, o sözü arayıp bulmalı. Bir kez bulunmuşsa, hatırlamalı.
Bizde bütün güzel sözler, Yunus’a referansla söylenir. Öyledir. Bir dil olsun, ulaşsın ötekine. Bir dil olsun, kuşatsın ötekini.

YORUMLAR

  • 0 Yorum