İsmail SERT

    İsmail SERT


    31 MART'IN İLK SONUÇLARI

    01 Nisan 2024 - 15:58

    Seçime kadar siyasetçiler, seçim günü seçmen konuşur. Seçmen konuşmuş ve demokrasi kazanmıştır. Seçimlerimize yan bakanlara, söz söyleyenlere ya da söz söylemek için fırsat kollayanlara hakiki bir cevap verilmiştir. İktidarın kaybettikleri, muhalefetin kazandıkları ortadadır. Türkiye’nin seçimleri temizdir. Hep de öyle olmuştur.  

    Önümüzdeki seçimsiz dört yıl için; ‘yerelde CHP, merkezi iktidarda ‘AK Parti’ dengesi geçerlidir. Buna, siyasetteki ‘Kuvvetler ayrılığı’ teorisinin farklı bir yorumu denilebilir. Türkiye’de siyaset artık daha dinamik hale gelmiştir.

    Seçime katılımdaki düşüşü sorgularken, önceliği seçmenlerin seçim yorgunu olmasına verebiliriz. Öte yandan belli ki; AK Parti seçmeninin bir bölümü, sandığa gitme enerjisini kendisinde bulamamıştır.

    AK Parti bu seçimden beklediği sonucu alamadı ve irtifa kaybetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan kazandığı seçimlerdeki kadar hızla aksiyon alarak balkon konuşması yaptı. Yanında sadece eşi vardı. Sorumluluğu üstlendiğini gösterdi. Partisinin başarısızlığını açıkça dile getirdi. “Milletin tercihi başımızın üstündedir. Özeleştirimizi cesaretle ve açık yüreklilikle yapacağız. dedi. Ayrıca “bir yıldır milletimizi ve ekonomimizi yoran seçim dönemi kapanmıştır. Önümüzde 4 yıldan fazla bir süre var. Bunu heba edemeyiz” diyerek yapacaklarının ilk işaretini verdi.  

    CHP, Genel Başkan değişikliğinin ortaya çıkardığı enerjiyi sandığa yansıtmayı başardı.  
    Peş peşe gelen ve yıllarca süren seçim yenilgileri, CHP seçmenini fazlasıyla bilediği ortaya çıktı. CHP seçmeni eleştirilen, gaflar yapan, bazı aday belirleme süreçlerini iyi yönetemediği gözlemlenen yeni başkan Özgür Özel’e geniş bir kredi açtı.
    Siyaset iyi kurgulandığında yönetim katlarında görüşülmeden de, hâttâ liderlerin zıtlaşmasına rağmen tabanda sessizce birleşilebileceği anlaşıldı. ‘İstanbul İttifakı’ kurulabilmiş ve iyi işlemişti.  
    DEM Parti seçmeni, partisinin yönlendirmesiyle, o yönlendirmeyi de aşarak, İmamoğlu’nu kuvvetle desteklemiştir. İYİ Parti seçmeni ise liderini dinlemeyerek, belki de isyan ederek İmamoğlu’na yönelmiştir.
    Seçmen, kazanabilme heyecanının ortaya çıkmasıyla, projelerin yapılıp yapılmadığına bakmamış, dahası; hatırlanıp hatırlanmadığıyla bile ilgilenmemiştir.
    Seçmen, bakanların sahaya inmesiyle oluşan ‘parti devleti’ görüntüsünü hoş karşılamamıştır.
    “Siyasetçi kumaşı” olan polemikçi bir adayla, bürokratik dokusu daha baskın olan aday yarışmış, siyasi duruş sahibi, siyaseten konuşan ve siyasetçi olmanın özgüveniyle seçmenle diyalog kuran aday kazanmıştır.

    Ankara’da Mansur Yavaş’ın parti ayırt etmeksizin seçmenle bütünleştiği ortaya çıkmıştır. Az sözle de seçmene seslenilebileceğini göstermiş, belki de kendisinin bile beklemediği bir başarı kazanmıştır. Siyasetçi olarak tavrı, tarzı İmamoğlu’ndan farklı olsa da, yeni dönemin önemli bir siyasi aktörü olacağını kanıtlamıştır.

    İzmir’de AK Parti adayı Hamza Dağ bir rüzgar estirmişti. Ancak o rüzgarın yeterli olmadığı görüldü. Her seçimden sonra İzmir’de AK Parti tarafında yapılan “salladık, ancak düşüremedik” yorumu yine yeniden tedavüle sokuldu.
    AK Parti’nin kaybetmesinin ilk üç sebebinin ‘enflasyon, enflasyon, enflasyon’ olduğu söylenebilir. Özellikle büyük şehirlerde hayatın olağanüstü zorlaşması sonucu belirlemiştir.
    Bence tam da burada bir parantez açmak zorunluluğu var.
    AK Parti’nin kazandığı önceki genel seçimden sonraki 10 ay içinde, ekonominin daha da kötüye gittiği ortadaydı. Özellikle emeklilerin zorda olduğu açık seçik görünüyor, uzmanlar uyarıyorlardı. Bütün bunlara rağmen AK Parti ‘seçim ekonomisi’ taktiği uygulamadı. Oysa, seçimden sonra ne olacağı, ekonominin ne kadar yara alacağı hesap edilmeden, kısa vadeli düşünerek emekliler için kesenin ağzı açılabilirdi. Erdoğan bunu tercih etmedi. Seçimi kazanmak için gözünü karartmadı. Yürütülen ekonomi programının bozulmasına izin vermedi. Kısacası; geçmişte Demirel’in yaptığını yapmadı. Bunu seçimin genel yorumuna dahil etmeli ve takdirle karşılamalıyız.

    Bu seçimde Yeniden Refah Partisi parlamıştır. Ancak bu tespitin altında sorulması ve ısrarla cevap aranması gereken sorular var: Seçim sonuç tablosuna yansıyan bu başarı zamanın ve seçimin özel şartlarına bağlı bir çıkış mıdır? Kalıcı olma kabiliyeti ne orandadır? AK Parti’den parti içi problemler sebebiyle ayrılanları transfer ederek ekip kurmak, siyaseten doğru mudur? Seçimin son düzlüğünde yaşanan koşar adım buluşmalar uzun yol yürümeye ne kadar uygundur?

    DEM Parti, “parti olalım”, “siyasi gücümüzü gösterelim”, “siyaseti kıymetlendirelim” diyen akil insanlarının değil, Kandil’in kontrolündeki yöneticilerinin açtığı yoldan yürümüştür. Parti küçülmüş, partinin dili kurumuştur. Bu yol ayrımında yapılacak tartışmaların daha sert yapılacağı tahmin edilebilir. Yeni dönemde Leyla Zana’nın, Ahmet Türk’ün, Selahattin Demirtaş’ın ne söyleyecekleri daha önemli ve kritik hale gelmiştir.

    Bu seçimin kesin yenileni İYİ Parti ve özellikle Meral Akşener’dir. İYİ parti sandık sonuçları tablosunda ‘diğerleri’ kategorisine düşmüş, Akşener’in liderliği sorgulanır hale gelmiştir. Akşener’in son dönemde çizdiği zikzaklar, yönetimdeki arkadaşlarına hakarete varan çıkışları, önceki seçimde çok kıymet verdiği ortaklarına bu seçimde aşırı sert yüklenmeleri bu sonucu üretmiş, siyaset alanı fena halde daralmıştır.

    Bir seçim daha geride kaldı. “Olanda hayır vardır”ı can-ı gönülden söyleyebilmeliyiz.
    İlk yorumların ötesinde, sormamız gereken çok soru var.
    - Bu siyasi sonuçlar, tepkisel bir durum mudur? Yoksa sosyolojik bir değişimin sandığa yansıması mıdır?
    - Seçim sonuçlarını, partiler ve tüm toplum olarak doğru okuyabilecek miyiz ve gereğini yapabilecek miyiz?
    - Erdoğan’ın balkon konuşmasında partisi için kullandığı ‘dönüm noktası’ tespiti, diğer siyasi partiler, hâttâ Türkiye için genelleştirilebilir mi?
    Tartışmaya, konuşmaya devam edeceğiz.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum