İsmail SERT

    İsmail SERT


    "TAMAM MI KEMAL BEY?…"

    14 Ekim 2022 - 12:44

    İnsanlık el ele ‘daha fazla özgürlük’ ve ‘daha fazla demokrasi’ yolunda düz bir çizgide ilerlemiyor. Bu soğuk gerçeği öğrendik. Duraklamalar, savrulmalar yaşanıyor. Hâttâ geriye gidişler bile görülüyor.
    Son yaşananın konu başlığı; başörtüsü. Olağanüstü şartlarda ‘sorun’ alanına taşınmış, acılar, mağduriyetler yaşandıktan yıllar sonra siyasetin ön alması ile normalleşmiş ve çözülmüştü. Öyle görünüyordu. Tersini düşünmek için bir sebep yoktu. Ancak tam da öyle olmadığı anlaşıldı.
    Kılıçdaroğlu, 3 Ekim akşamı yayınladığı video mesajında “başörtüsü konusunda yanlışları olduğundan” söz ediyordu. Şimdi geleceğe güvenle bakma, bir sonraki aşamaya geçme zamanıydı.
    Türkiye’nin gündemi bir anda değişti. Ben tartışmaları izlerken, 5 Ekim Çarşamba günkü Cumhuriyet gazetesine takıldım. Gazete Kılıçdaroğlu’nun girişimine itiraz eden bir pankart gibi çıkmıştı. Manşeti ‘Kılık Kıyafet Siyaseti’ idi. Hemen altında İran’da çekilmiş bir fotoğraf üzerinden mesaj veriliyordu: ‘İslam Cumhuriyeti İstemiyoruz’.
    Başyazı, Medeni Kanunun 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girdiğine referans vererek, bu girişimin çok temelden bir karşı duruş olduğunu iddia ediyordu.
    Gazeteye demeç veren CHP eski milletvekillerinin açıklamaları çok sertti. Baş sayfadan anons edilen bir yazar, “laik kesimin yaşam tarzına, giyimine saldırılar yoğunlaşmışken... Bu ülkede şort giydiği için kadın dövülürken... Anayasadaki laik devlet ilkesine aykırı bir şekilde yargı, Emniyet ve TSK mensupları da türban takarken...” diyor ve devam ediyordu. Sonunu şöyle bağlamıştı: “karşıdevrimin yolu açıldı”.
    CHP kökenli bir başka yazar ‘saç teli kadar özgürlük’ başlıklı yazısını bitirirken, “Kemal Bey’in bizim bilmediğimiz bir bildiği olmalı!” diyordu.
    Gazete 6 Ekim günü “İşte AKP Özgürlüğü” manşeti ile çıktı. Tam orta yerde çarpıtılmış bir fotoğraf vardı. Kadın cinayetlerini durdurmak için yapılan eylemin ve İranlı kadınların fotoğrafı bir arada verilerek mesaj tamamlanmıştı.
    Akademisyen sosyolog bir yazar, inanılmaz bir geri gidişle, yıllar öncesine, tartışmaların en başına, içinden çıkılamayan yere dönmüştü; ‘Sorun başörtüsü, değil türban’. 
    Bir başka yazarın bir paragrafı şöyleydi: “Mesele zaten başörtüsü de değildir. Erdoğan’ın yıllar önce “velev ki türban siyasi sembol” demesi işin esasıdır. Çünkü türban, karşıdevrim programı açısından Devrim Kanunlarının tasfiyesinin aracıdır”.
    7 Ekim günü gazete 4 yazarının yazısını ilk sayfadan duyurdu. Dördü de başörtüsü konusunu yazmıştı. Şair kökenli yazar isyan halindeydi ve çok yüksekten sesleniyordu: ‘CHP bu yazıyı iyi oku’. Yazısında Nur Suresi’nin 31. Ayetini yorumluyordu. Müslüman kadınlar bu yoruma uysalar sorun kalmayacaktı.
    8 Ekim’de gazetenin ateşi halen soğumamıştı. Göbekteki karikatürde bir kadını saçından başlayarak yutan kıyma makinası gibi çizilmiş bir mürteci tiplemesi vardı.
    Akademik ünvanlı bir başka yazar, yine öğreticilik peşindeydi:
    “Başörtüsü gelenekseldir, kültüreldir. Türban ideolojiktir, siyasaldır. Bu çağrıyı, 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’un (Yurttaşlar Yasası) yıldönümünde yapması, umulur ki nahoş bir tesadüftür”. 
    9 Ekim’de manşet daha güncel konulara ayrılmıştı.
    Ancak yazarlar Kılıçdaroğlu’nun yaptığının, siyaseten ve devrimler açısından neden yanlış olduğunu anlatıyorlardı.
    10 Ekim’de gazete yine laiklik pankartı olarak çıkmıştı. Yazarlar yine koro halindeydiler.
    Soyadı kontenjanından yararlanan bir yazarın ‘Kemal beyin din takıntısı’ başlıklı yazısı yine ağır ifadelerle doluydu.
    Doktor kökenli eskilerden bir yazar, yazısının başlığında “Kemal bey nereye?” diye soruyordu. Gazetenin öteki manşetleri, yazıları, yorumları olmasa da 28 Şubat iklimini başlatmaya tek başına yetebilirdi. İbretlik bir finali vardı;
    “Biz bu ülkenin Kuvayı Milliye’siyiz. Bu ülkeyi dün kurtardık, bugün de biz kurtaracağız. Tamam mı Kemal Bey?...”
    Cumhuriyet Gazetesi yaşadığı dalgalanmalara ve güncel tirajına bakmaksızın bu ülkede esaslı bir damarı temsil eder. Oraya bakarak ‘Cumhuriyet aydını’na ulaşabiliriz. 6 günlük yayınını biraz yakından takip ettiğimizde ortaya çıkan tablo bu.
    Ne dersiniz? Gazete buradan ‘tehlikenin farkında mısınız?’ iklimine kaç adımda geçer?
    Açıkçası; bu sallanan parmak(lar) sadece Kemal beye değil, sana, bana, kadınlara, erkeklere, herkese, hepimize…

    YORUMLAR

    • 0 Yorum