İsmail SERT

    İsmail SERT


    BİR IRKÇIDAN FAZLASI

    24 Şubat 2020 - 12:27

    Hanau, Almanya’da ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ gibi masalların
    yazarı Jacob ve Wilhelm Grimm kardeşlerin doğup büyüdüğü 200 yıllık bir kent.
    Bugünlerde ‘yalnız kurt’ profiline uygun bir saldırganın yaptığı katliam ile anılıyor.
    Herkes şaşkın, kızgın ve üzgün. Atılan manşetler ortak: ‘Irkçı terörist’, ‘gözü dönmüş
    neonazi’, ‘içi nefretle dolu faşist.’
    Bu söylenenlerin hepsi tek tek doğru. Hatta üst üste koysan bile fazla değil.
    Ancak son zamanlarda başka benzerlerini de gördüğümüz, içinde ırkçılık barındırsa da
    ırkçılıktan taşan bir prototip var karşımızda.
    Şu sorunun peşinden gitmek gerekiyor: Dünün ırkçısı ile bugünün ırkçısı arasında ne
    fark var? Onları birbirinden ayıran ne? İnsanlığı tehdit eder hale gelen nefret, nasıl
    katlanarak büyüdü de bu hale geldi?
    Başta Almanlar olmak üzere dünya bu soruların cevabını bulmak için saldırganı
    çözümlemeye çalışıyor. Nasıl biriydi? Hangi şartlarda yetişti?
    Kamuya yansıdığı biçimiyle portresine bakalım.
    Çok şey biliyor. Ancak bildiklerini ne sıraya dizebilmiş, ne düzenleyebilmiş, ne de
    onların bütününden bir senteze ulaşabilmiş. Kafası, işe yarasın ya da yaramasın her
    şeyin iç içe olduğu, arandığı zaman hiç bir şeyin bulunmadığı bir çıfıt çarşısı.
    Peş peşe anlamlı ve birbirini takip eden cümleler kurmaktan aciz. Buna rağmen çok
    büyük tezler geliştirmiş gibi konuşuyor. Makro(!) kuramlarının tabanında boş
    vesveseleri ve hastalıklı takıntıları var.
    Amerika’nın gizli toplumların etkisi altında olduğunu, onların zihin kontrolü gibi
    bilinmeyen metotları kullanarak, modern kölelik sistemi oluşturmaya çalıştıklarını iddia
    edebiliyor. Gizli askeri üslerden, bunların bazılarının şeytanı yücelttiğinden, çocuklara
    işkence ettiklerinden ve öldürdüklerinden söz ederken de son derece ciddi.
    Büyük bir istihbarat örgütü tarafından takip edildiğini düşünüyor. Önceleri şüphelenmiş,
    20’li yaşlarına geldiğinde ise takip edildiğinden emin olmuş. Bu konuda defalarca polise
    başvurmuş ancak polis kendisini ciddiye almamış(!).
    Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıda ülkenin vatandaşlarının yok edilmesi gerektiğine
    inanıyor. Ona göre Almanlar dünyanın en iyi ve en güzel ulusu. Ancak işe bakın ki;
    Almanların da yarısının temiz ırk olmadığı gerekçesi ile yok edilmesinden yana.
    Özetlemek gerekirse; bildiğimizin dışında başka bir dünya kurmuş kendisine. Orada
    yaşıyor ve o dünyanın tek gerçek kişisi. Ve tek kişilik o dünyanın kahramanı. Dolayısıyla
    kendisine hayran. Kimseyle insani bir teması ve alışverişi yok. Kendi dünyasının dışına
    çıktığında tam anlamıyla bir yabancı.
    Bu tipolojinin nasıl oluştuğuna baktığımızda, ısrarla üzerinde durulan bir özelliği çıkıyor
    karşımıza: ‘aşırı internet aktivitesi’. İşte orada durmak gerekiyor.
    Kendisini yıllar boyunca internete teslim etmiş. Orada kendisini geliştirmiş ve eğitmiş.
    İçindeki vatanseverlik duyguları zaman içinde milliyetçiliğe evrilmiş, aşırı milliyetçiliğe
    ulaşmış. Orada ‘öteki’ne nefret etmeyi öğrenmiş. Adım adım en uca kadar gitmiş. Tek
    taraflı bilgilenme ve bilinçlenme sürecinde içi öfkeyle dolmuş.
    Uzun süreli ‘ekran aktivitesi’, onu gerçek dünya ile sanal alem arasında bir yere
    savurmuş. Birinden diğerine geçişin sınırları ortadan kalkmış. Ne zaman birinde, ne
    zaman diğerine geçtiğini ayırt edemez olmuş.
    Ve bir gün laptopunun düğmesini kapatıp başka bir kanlı oyun başlatmış. İçindeki
    nefretin komutasında gerçek silahı ile çıkmış sokağa. Artık bu aşamadan sonra, o
    dünyayı temizleyen bir kahraman ve onun için bütün hedefler meşru.

    Akıttığı kanı gördüğünden, canına kıydıklarını tek tek insanlar olarak algıladığından,
    yaptığı katliamın büyüklüğünün farkında olduğundan emin değiliz.
    Bilgisayar ekranında gördüklerine karşı nasıl parmağı uyuşuncaya kadar tuşa basıyorsa,
    gerçek dünyaya geçtiğini tam da kavrayamadan durmaksızın tetiğe basıyor.
    Aşırı dijitalleşmiş ve yalnızlaşmış bir çağın, kendisini sonsuzca internete açarak gerçek
    dünya ile ilişkisini koparan, en uca savrularak sınırsız bir şiddetle final yapan ve son
    mermiyi kendisine saklayan hasta bir tip var karşımızda. O bir ırkçıdan fazlası.
    Renkli yüzünü görmeye ve göstermeye alışkın olduğumuz internetin kapalı devre
    eğitimi, zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor dünyamızı. Endişe etmekte haklıyız. Korkmamız
    normal.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum