Mehmet Asil YILMAZ

    Mehmet Asil YILMAZ


    GİDEN BİLİM İNSANINA KIZMAYALIM

    09 Nisan 2022 - 14:48

    Anadolu’da halk arasında, "Herkes sakız çiğner ama Fatma abla kadar kimse iyi patlatamaz” diye güzel bir özdeyiş vardır.
    Yani herkes bir iş yapar ama herkes her işi bazıları kadar güzel yapamaz.
    Ülkemizde de çok sayıda bilim insanı var.
    Ama bunların arasında yakın tarihimizin bilim dünyasına adını yazdıran Türk bilim insanları, tıpkı “Fatma Abla” gibidir. İşlerini çok iyi ve eksiksiz yaparlar. Sayıları da maalesef ki bir insanın parmaklarının sayısını geçmez.
    Fakat yaptıkları araştırma ve buluşlarla, insan yaşamına değer katıp, kolaylaştırmış, anlamlı kılmış, huzurlarına huzur, güzelliklerine de güzellik katmışlardır. Bugüne olduğu gibi yarınlara da
    çoban ateşi” olmuşlardır. 


    Bilim insanlarımızın, halkın yararına olan buluşlarından dolayı Türk Tarih Kurumu 1998 yılının Nisan ayında aldığı bir kararla 8-14 Mart tarihleri arasında haftayı, Bilim ve Teknoloji Haftası” olarak ilan etmiştir.
    Bu hafta içinde gerçekleştirilen etkinlikler sayesinde kamuoyu, ülkemizin değerli ve saygın bilim insanlarına ait araştırmaların önemi ve insanlığa olan katkılarıyla ilgili fikir sahibi oluyor, bilim insanlarımızı yakından tanıma fırsatı buluyor. Ayrıca gençlerimiz de, bilim insanı olma konusunda bu çalışmalardan olumlu etkilenip, yürüyecekleri yolu daha iyi tanıyıp, öğreniyorlar. 
    Peki her araştırıcıya ‘bilim insanı’ denilebilir mi? Kime veya kimlere ‘bilim insanı’ denir? Her bilim insanı adını bilim tarihine yazdırılabiliyor mu?

    Her araştırıcı bilim insanı olmadığı gibi, her bilim insanı da araştırıcı değildir. Çünkü bilim insanları özellikli insanlardır, meraklı kişilerdir. 
    Bilimin disiplinli çalışmalar sonucunda elde edileceğine inanan liyakatli insanlardır. Onlar gününü gün etmek için çalışmaz. Diploma almak, derece almak, yükselmek için, para ve akademik unvan için araştırma yapmaz.
     
    Araştırmalarını insanlığın ihtiyaç duyduğu, karşılaştığı sorunları giderecek konularda yapar. Yarınlarında insanoğlunun çağının çağdaşı olması için yapar. İnsanların yarınlarındaki yaşamının, dünden daha iyi olmasına imkân sağlamak, yaşadığı sorunlarından ve olumsuzluklarından uzaklaştırmak, bilinmeyenleri su yüzüne çıkarmak için yapar. 

    Onlar “yarın ne tür bir araştırma yapmalıyım?” düşüncesiyle günlerce uykusuz kalır. Aylarca düşündüğü hâlde insanlığa faydalı ve özellikli bir araştırma konusunu bulamayabilir de.
    Bulduğunda da araştırma konusunun zorluğundan ve vereceği emekten asla şikâyet etmeden işe koyulur. İşte bu özellikleri taşıyan kişilere bilim insanı denir.


    Eğer biri kişi, araştırma sayısını arttırmak için, kolay konuları ve bilinenleri araştırma konusu seçer, “yarınlarımda refah içinde yaşamalıyım” diyerek, ısmarlama konularında araştırma yaparsa, ona “araştırıcı” denmez; “ısmarlama araştırıcı”, ”biat kültürlü bilim insanı” ya da gününü gün eden “bilim esnafı” denir. Bu tür araştırıcılar toplumda ve bilim tarihinde kalıcı iz bırakamaz. Onların izleri kısa silinip, yok olur.

    Ancak bu tür kişilerden bazıları sağlanan özel imkanlarla jet hızıyla akademik kariyer yapıp, makam ve unvan elde edebilirler. Böylelerini etrafımızda görmek mümkümdür.

    Ülkemizde bilimde iz bırakma işi, araştırmacının mesleki dalına, çalıştığı laboratuvar donanımına, konumuna, devletin ve kurumunun araştırıcıya sağladığı olanaklara, eğitim düzeyine ve okuduğu okulların kalitesine bağlıdır. Ülkemizde yetişen yakın  tarihimizin bilim insanlarından örnek vermek gerekirse:
    Tarihçi Prof. Dr. Afet İnan*, Sümerolog Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Matematikçi Prof. Dr. Cahit  Arf*, Dermatolog Prof.  Dr. Behçet Uz*, Dermatolog Prof. Dr. Türkan Saylan*, Kardiyolog Prof. Dr. Mehmet Öz, Beyin Cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil, Fizikçi Prof. Dr. Canan Dağdeviren, Astrofizikçi Prof. Dr.  Feryal Özel, Mikrobiyolog Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof.  Dr. Uğur Şahin, Kimyager Prof. Dr.  Oktay Sinanoğlu*, Kimyager Prof. Dr. Değer Tunç, Plastik Cerrah Prof. Dr.  Betül  Gözel,  Biyo-Mühendis Prof. Dr. Gözde Durmuş, Hematolog Prof. Dr. Meral  Beksaç, Prof. Dr. Yasemin Alanay, Çocuk Genetik Pediatrist Prof. Dr. Serap Aksoy,  Mikrobial Epidemiyolog Prof. Dr. Seza Özen, Pediatrist ve Nobel Ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar ve daha niceleri, TÜBİTAK, Fulbright veya kurumlarının sağladığı burs ile Amerika’ya veya Avrupa ülkelerine gitmemiş olsalardı, acaba “Bilim Tarihine İz Bırakan Türk Bilim İnsanları” diye öne çıkabilirler miydi?
    Mümkün değil.

    Yine o ülkelere gitmemiş ve eğitimlerini o ülkelerde almamış olsalardı bilime, teknolojiye ve insanlığın yaşamlarına yön verici bilim adamı konumunda olabilirler miydi?
    Tabii ki olamazlardı.

    Haklarını yemeyelim; ülkemizde de araştırma kurumlarında istihdam edilen, önemli   bilimsel araştırmalara imza atan zeki, çalışkan, hırslı ve liyakatli çok sayıda değerli  bilim insanımız var. Bu bilim insanları, bilim ve teknoloji içerikli araştırmaların sayısı arttıkça, iktisadi bakımdan ülkemizin dışa bağımlığının azalacağına da inanırlar (**).
    Bu bakımdan azimle ve titizlikle araştırma yapan bilim insanlarımız gece gündüz çalıştıkları hâlde (modern ekipmanlarla donanımlı ve her türlü kimyasal materyali bulunan bir laboratuvara sahip olmadıklarından) bugüne kadar corona virüsüne karşı koruyucu ve bulaşmasını önleyici yeni bir aşı geliştirememişlerdir. 
    Bilim insanlarımız sadece bilinen Çin aşısı, ‘Sinovac’a eşdeğer ‘Turkovac’ aşısını  bulabilmişlerdir. Diğer bir deyişle bilinenin tekrarı olmuştur. Bu nedenle çalışmalarının başarısı ulusal düzeyde sınırlı kalmıştır.

    Eğer bilim insanlarımız, kendi ülkelerinde, yurt dışındaki donanımlı laboratuvar ortamlarındaki olanaklarla çalışabilmiş olsalardı, bilimsel platformlarda dünya ünlüleriyle yarışma şansına fazlasıyla sahip olabilirlerdi.
    Bu nedenle ilgililere sormak isterim; “Eksiklik, ülkemizde görev yapan bilim insanlarının eğitim ve kariyerlerinde mi, yoksa onlara çağdaş ülkelerin sunduğu araştırma imkanlarını tanımayan, maddi - manevi destek vermeyenlerde mi?” 
    Unutmamalıyız ki; ülkelerin ekonomik kalkınmaları ve bağımsızlıklarının en önemli yapı taşlarından biri de, o ülkenin bilim insanlarının gerçekleştirdiği bilimsel çalışmalardır.
    Bu yüzden “doktorlarımız, mühendislerimiz, bilim insanlarımız yurt dışına gidiyor” diyeceğimize, önce “neden gidiyorlar acaba?” diye soralım.
    Dahası bu konuda kızılacak, eleştirilecek birileri varsa da, bunlar gidenler değil, gitmelerine neden olanlardır.
    ***
    *) Hakkın rahmetine kavuşmuşlardır; mekânları  cennet olsun.
    **) Prof Dr Abdurrahman Yiğit, kişisel  görüşme.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum