Mehmet Asil YILMAZ

    Mehmet Asil YILMAZ


    DEPREM YIKTI GEÇTİ, NELER YAŞADIK BİLİN İSTERİZ

    15 Mart 2023 - 12:33

    Biz depremi Adana’da yaşamış bir aileyiz. Depremde çok şükür ki evimiz başımıza yıkılmadı. Ama korkumuzdan günlerce evimize giremeyip, oğlumun evine misafir olduk. Deprem sırasında ölmedik ama ölebilirdik, evimiz yıkılmadı ama yıkılabilirdi, enkaz altında kalmadık ama kalabilirdik...
    Yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, soluklanacak nefesimiz varmış ki çok şükür hala yaşıyoruz.    

    6 Şubat 2023 Pazartesi günü gece yarısı ve aynı gün öğleden sonrası meydana gelen iki depreme yakalandık.
    Deprem olduğu anda ölümle yaşam arasında gittik geldik. Panikledik, sarsıldık, düşünemez olduk, ne yapacağımızı bilemez hale geldik. Şaşırdık, tir tir titredik, ayaklarımız adım atamaz oldu, öldük, öldük dirildik. 
    Psikolojimiz alt üst oldu.

    Bize bir şey olmadı ancak öğrencim olan profesörleri, ziraat mühendislerini, arkadaşlarımı kaybettim. Matemdeyiz, yastayız. Ama her şeye rağmen yaşamak çok güzel. Ülkemize, milletimize çok geçmiş olsun. 
    Türkiye maalesef ki deprem, çığ, heyelan, yangın, sel felaketleri gibi doğal afetlerin devamlı gelişip, büyüdüğü ülkelerden biridir. Karşı karşıya kaldığımız deprem felaketine neden olan faktörlerin kaynağını da, mühendislik hizmeti almayan, tasarımsız, plansız, programsız, bilinçsiz ve yarınları olmayan betonlaşmış yapıların üretimi oluşturmaktadır.

    Bilindiği gibi ülkemiz topraklarının büyük bir kısmı aktif bir deprem kuşağı diye tanımlanan “Akdeniz-Alp-Himalaya” hattında yer almaktadır.
    Başka bir deyişle biz bir deprem ülkesiyiz. Buna rağmen yetkililerinin bazıları maalesef ki ülkemizin deprem realitesi ortada dururken, bilimsel verileri gereği gibi dikkate almayarak, ranta dayalı yapıların inşasına izin vermişler.

    Bu yüzden de vatandaşlarımız deprem felaketiyle yüz yüze gelmişlerdir. İnsanlarımız canlı canlı anılarıyla, canlarıyla sevdikleriyle birlikte enkaz altında kalmış, geride kalanları gözü yaşta bırakarak, yasa boğmuşlardır.
    Bu deprem inanın ki Allah’ın kullarına verdiği bir ceza değil, aksine “ben, sizlere akıl verdim, aklınızı kullanın, bilimsel ilkelerden ayrılmayın ve işlerinizi sağlam yapın” uyarısıdır. 
    Bunu da en iyi bilen, en iyi uygulayan, ileriyi gören, Japon bilim insanlarıdır. Bu ülkenin bilim insanlarının bilimsel veriler ve edindikleri tecrübe ışığında yaptıkları yapılar yıllardır 8 - 8.5 şiddetinin üzerindeki depremlere dayanmakta ve yıkılmamaktadır.
    Bizim ülkemizde ise 7.7 - 7.6 şiddetindeki Kahramanmaraş depremi, on bir kentimizi, ilçe ve köyleriyle yıktı. Binlerce binanın, işyerinin yıkılmasına, yolların harap olmasına, binlerce insanın ölüp, hayvanların telef olmasına yolaçtı. 
    TV muhabirlerinin deprem bölgesinde yaptıkları röportajlar sırasında, felaketi yaşayan insanlarımız özellikle yardımların geç gelmesinden yakındı.
    Başta Antakya olmak üzere birçok yerleşim yerinde insanların geç müdahale nedeniyle yaşamını kaybettiği ileri sürüldü. Ve hala da aradan bir aydan fazla bir zaman geçtiği halde, çadır, konteyner, gıda ve temel ihtiyaç malzemesi sıkıntısı yaşandığı belirtiliyor.

    Depremzedeler uzatılan mikrofonlara, dert yanıp, “bizler bugün, yarın veya yarınlarda her gün acılarımızla yatıp kalkacağız. Ömür boyu yas tutacağız. Ama şuanda kendi canımızın derdine düşmüş durumdayız. Geri kalan ömrümüzü hiç olmazsa sorunsuz yaşamak, hayata tutunmak istiyoruz. Devletimizden “sosyal devletlik” görevini eksiksiz yerine getirmesini bekliyoruz” diyor.

    Yıllardır ranta dayalı inşaat sektörünün gelişmesine, zenginleşmesine yol verildi. Ama tarihimizdeki depremlerden ne yazık ki ders alınmadı. 
    Üzülerek söylüyorum ki eğer binalarımız depreme dayanıklı olsaydı, bilimsel verilere göre zemin etütleri yapılsaydı, depreme dayanıklı sağlam zeminler üzerine konutlarımız, işyerleri kurulsaydı ve yine fay hatları üzerine, ıslak zemin ve alüvyon topraklar üzerine konutlar yapılmasaydı, su yalıtımı yapılsaydı, kentsel imar planları da rantsal imar planlarına da dönüştürülmeseydi, konutların, evlerin işyerlerinin, binaların inşasında kaliteli malzemeler kullanılsaydı, kolonları sağlam inşaa edilseydi, kesilmeseydi, inşaatlarda da çelikten, çimentodan kısılmasaydı, her bir müteahhit de jeoloji, jeofizikten, şehir plancılığı, inşaat, mimarlık, elektrik, makina mühendisliği disiplinlerinden mühendislik hizmetleri alınsaydı, bizim ülkemizde de depremde ölenlerin sayısı asla ve asla bu kadar üzücü, yıkıcı olmazdı kayıplarımız.

    Biraz olsun, Japonların iş üretme prensibinden ve disiplininden örnek alıp, binalarımızı ona göre inşaa edelim. Yoksa bu felaketler yakamızı bırakmayacak.
    Biz aile olarak bugün yaşıyorsak, oturduğumuzu apartmanın yıkılanlardan daha sağlam inşaa edilmiş olmasındandır. Bunun iyi bilinmesi gerekir.

     

    YORUMLAR

    • 0 Yorum