İsmail SERT

    İsmail SERT


    YOK HÜKMÜNDE

    26 Nisan 2021 - 12:07

    ABD Başkanı Joe Biden, 24 Nisan’da seçim vaatlerinden birini yerine getirdi ve diyeceğini dedi.
    Her nisan ayında hortlatılan ve etrafında fırtınalar estirilen bu berbat koz nihayet kullanılmış oldu.
    Böylece Hollywood kökenli Başkan Ronald Reagan’dan bu yana, 40 yıldır pişirilen, soğutulan, tekrar ısıtılan ‘büyük yalan’ dillendirildi.
    Söylenenler, ABD’nin Türkiye’deki yönetimden rahatsız oluşunun dışavurumu ve tarihi gerçeklerle çelişen ‘siyasi bir karar örneği’ olarak kayıtlara geçti.

    Şu gerçeği en başa ve en yükseğe yazalım:
    O sizin ‘soykırım’ dediğiniz, sistematik bir propaganda ile toplumun geneline benimsetilen ‘öteki’ni yok etme felsefesi ve inancı üzerine inşa edilir. Bu ülkede, bu topraklarda, tarihin hiç bir döneminde, hiçbir millete ya da topluluğa karşı bu derece baskın kin ve nefret asla birikmemiştir.

    Tarihten ve fakat aynı zamanda bugünden söz ediyorum.

    Çünkü bunun en has örneğini halen yaşamaktayız. 40 yıla yaklaşan geçmişine ve her yaştan onca can kaybına sebep olmasına rağmen terör, bu ülkede sosyolojik bir taban bulamamış, toplumu çatlatamamış, ele geçirememiştir.

    Biden, ABD’nin kirli ve kanlı tarihi bir yana sadece bugünlerde terk etmeye hazırlandığı Afganistan’da geride bırakacağı tabloya baksa, konuşmaya hiç yüzü olmazdı.
    İnsanlıktan ve medeniyet değerlerinden nasiplenemeyen emperyalist pişkinlik işte böyle bir şey.

    Artist Başkan Reagan da aslında tartışılan konunun gerçeğini, danışmanı Bruce Fein’den öğrenmişti.
    O yıllarda Beyaz Saray tarafından konuyu araştırmak için görevlendirilen uzmanlar, iki ülkenin arşivlerinde çalışma taleplerini Türk ve Ermeni yetkililere ilettiler. Bu isteğe Türkiye’den olumlu cevap verildiği halde, Ermeni tarafı onay vermedi.
    Araştırmacılar bu tutumu haklı biçimde ‘gerçeklerin ortaya çıkmasını istememek’ olarak yorumladılar. Ve iddiaların asılsız olduğu hükmüne vararak raporlarını tamamladılar.

    Biden’ın açıklamasının hukuki hiçbir karşılığı da yok. Yani yok hükmünde.

    Avrupa’dan bir örnek verelim.
    Bu kullanışlı iddianın tam tekmil bir yalan olduğunu, AİHM 2. Dairesi 17 Aralık 2013’te, AİHM Büyük Dairesi 15 Ekim 2015’te karara bağladı.
    Bütün bunlara rağmen, Ermenistan’ı rehin alan şımarık diyaspora, ABD’yi megafon olarak kullanarak emperyalist yalanını sürdürdü.

    Biden, bu temel tercih değişikliğinin dışında ince ayarlanmış, dengelenmeye çalışılmış bir metni seslendirdi. Yaşananların “Osmanlı döneminde” olduğunu özellikle vurguladı.
    Böylece suçlamanın muhatap hanesini tarihe havale etmeye, Türkiye’yi doğrudan suçlamadığını göstermeye çabaladı.
    Üstelik “bunu kimseyi suçlamak için değil, ancak tarihin tekerrür etmediğinden emin olmak için yapıyoruz” dedi.
    Bu kaçamak ifadeler, azgın Ermeni diasporasını memnun edecek mi bilmiyoruz.
    Onlar 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettirmekle yetinmeyip Türkiye’nin sorumlu tutulmasını istiyorlar.
    Çünkü Tanıma, tazminat ve toprak taleplerinin gündeme gelmesi ancak bu durumda olasılık hesaplarına girebiliyor.

    Metinde İstanbul’un adı Konstantinapolis olarak geçiyor.
    Bu saplantılı tercih yeni bir tartışma açmanın, taciz etmenin başka bir yolu olarak da algılanabilir.
    Olayın tarihine denk düşmese de çok eski dönemlerde olduğunu vurgulamanın sarsak bir uzantısı olarak da görülebilir.

    Ve yine metinde gözlerimizi geleceğe çevirmemiz gerektiğine vurgu yapılıyor. “Geçmişi bu kelime ile tanımlayalım, siz bundan çok rahatsız olmayın ve bu işi de daha fazla uzatmayalım” gibi bir tavır hissediliyor. Yine de kabul etmek mümkün değil.
    Dünyadan gelen tepkiler de tahmin ettiğimiz gibi. Net ifadeler, açık düşmanlıklar, sinsilikler, hesaplılıklar birbirinden ayrıştı.

    İktidardan beklenen açıklamalar geldi. Şiddetle kınandı, kararın tanınmadığı açık bir dille ifade edildi ve düzeltilmesi istendi.
    Son olarak; Ana Muhalefet Partisi CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun tavrını not edeyim. Biden’ın başkanlığını tebrik etmekte acele eden, resmi açıklamayı bile beklemeden öne atılan Kılıçdaroğlu, bu defa bir adım geride durmayı seçti.
    Onun yerine CHP Sözcüsü Faik Öztrak, ABD’yi esefle kınarken, bu durumun AK Parti iktidarının ‘basiretsiz dış politikasının bir sonucu’ olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi.
    Nasıl bir siyasi okuma? Nasıl bir konumlanma çabası? Nasıl bir hesap? Anlamak zor.  

    YORUMLAR

    • 0 Yorum