İsmail SERT

    İsmail SERT


    MASKE, MESAFE, SU

    16 Aralık 2020 - 16:16


    Koronavirüslü zor günlerde bir başka sıkıntı kapımızda: Susuzluk. “Bir de bununla mı mücadele edeceğiz?” diye söylenip duruyoruz.
    Halbuki Türkiye’nin ‘su zengini değil, su fakiri bir ülke’ olduğunu biliyorduk.
    Gözümüzü hep kendi yaptıklarımıza, AVM’lere, gökdelenlere, otobanlara çevirmişiz, öyle yaşıyoruz. Ulaştığımız teknolojik düzeyle övünürken şehirlerimizi büyütüyor, betonu çoğaltıyoruz.
    Yeşil gördüğümüz her yeri ‘arsa’ kabul ediyoruz.
    Yükseğe, daha yükseğe çıkma yarışında topraktan kopuyor, suyu unutuyoruz.
    Toprakla suyu buluşturmayı ihmal ediyoruz.  
    Sebep sonuç ilişkisine gözlerimizi kapatmışız. Oysa betonlaşmanın ağaçlarımızı azalttığını, ağaçsızlığın yağmursuzluğu, yağmursuzluğun susuzluğu getirdiğini görmek zor değil.

    Ülke genelinde var olduğu halde, su sorununu da İstanbul merkezli konuşuyoruz. Su kaynaklarını esas alırsak ve susuzluk tehdidi ile yaşanmasın diyecek olursak, uzmanların hesabıyla İstanbul’un nüfusunun 5 milyon olması gerekiyor.
    Çünkü İstanbul’un su kaynakları ancak o kadar su biriktirebiliyor. Melen’den henüz gelmeyen, ancak gelmesi için çalışılan suyu da eklersek; hadi diyelim 10 milyon.
    İstanbul’un nüfusu 2000 yılında 10 milyon olduğuna göre, o yıllara geri döndürmek bir çözüm(!). Ancak 2000 yılındaki su kaynakları da o yılların nüfusuna yetmiyordu. İstanbul için su açığı hep var. Şehir önden gidip büyüyor, su kaynakları o hıza yetişmeye çalışıyor.

    Bugünlerde İstanbul’un 2 aylık suyu kaldığı söyleniyor. Takvim sessiz sedasız geriye doğru sayıyor. Barajlardan çatlamış toprak fotoğrafları gelmekte. Tek kaynağımız yağmur. Meteoroloji yetkililerinin 2 aylık projeksiyonlarında da çare olacak ölçüde yağmur görünmüyor.

    İlk akla gelen tedbirlerden biri, su tasarrufu için kampanya başlatmak. Hafta başında Milliyet gazetesi ‘Su Artık Mücevher’ manşeti ile çıktı. Kampanyanın ilk işareti ve adımı bu olabilir.
    Yöneticilerin düşündüğü bir başka çözüm maddesi; suya zam yapmak. Mücevher olduğunu, kabaran su faturaları üzerinden göstererek kullanıcıları korkutmaya çalışacaklar.
    Su dünyada kıt kaynak. Yani bizatihi değerli olmasının yanında, kıt olduğu için de kıymetli.

    Suya hürmeti yüksek, şehirleri çeşmelerle donatan bir geçmişten geliyoruz. Bizden suya hak ettiği kıymeti veriyor olmamız beklenir. Elimizdekilerin değerini ödediğimiz para ile ölçer hale gelmek bile başlı başına bir felaket sayılmalı.
    Su hayat. Su alternatifi olmayan bir mucize. Formülünün bilgisine ulaşmışız. Ancak laboratuvarda üretemiyoruz.

    Hayatımızın her aşamasında suya ihtiyacımız var.  
    Su şifadır, arındırır, temizler, tazeler. Sudan öğreneceğimiz de çok şey var. Yeryüzündeki hayat ona bağlı olmasına rağmen sadedir su, berraktır, gösterişsizdir, mütevazıdır. Sufilerin birbirlerine “su gibi ol azizim” dediklerini biliyoruz. Biz bu sözü ‘su gibi aziz ol’a çevirmişiz, öyle kullanıyoruz.
    Uyurgezerler ayakları suya erdiğinde uyanırlarmış! O sebeple ‘ayakları suya ermek’ deyimi ‘gerçeği anlamak’ karşılığında kullanılıyor.
    Suya hassasiyet konusunda biz de uyurgezer sayılırız. Musluğu çevirdiğimizde elimiz suya erişmediğinde gerçeği kavrayacağız.
    ‘Maske, Mesafe, Temizlik’ sloganını, bugünlerin özel ve acil ihtiyacı gereği, pekala ‘Maske, Mesafe, Su’ olarak değiştirebiliriz.  
    ‘Su’ diyerek temizliği zaten anmış oluyoruz. Su olmadan temizlik ne mümkün! Ve yine ‘su’ diyerek suya, suyun kıymetine, suyun değerine, önemine, suyun mücevher oluşuna da dikkat çekmiş oluruz.
    Koronavirüsü savuşturmak için, suya hürmeten ve su aşkına:
    Maske, Mesafe, Su.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum