İsmail SERT

    İsmail SERT


    'SENİN ADIN CORONA OLSUN'

    30 Kasım 2020 - 12:13 - Güncelleme: 30 Kasım 2020 - 17:39

    ‘SENİN ADIN CORONA OLSUN’

    Usta Gazeteci Umur Talu, Uçuran Bey Postanesi, Dipsiz Medya ve Bedelli Gazetecilik’ten sonra yeni bir kitap yayınladı: ‘Senin Adın Corona Olsun’. Ana ekseni itibariyle, insanlığın salgınlarla mücadelesini ve o mücadelelerin kahramanlarını anlatan kitap, Literatür Yayınları arasından çıktı.

    İçinde bilim var, ancak bilimsel kitap değil. Tarih kitabı denilebilir, ancak değil. Hikayeler okuyabiliyoruz, ancak hikaye kitabı da değil.
    Okuyucusunu zamanda ve mekanda olağanüstü gezintilere çıkardığına bakarak, pekala macera kitabı sayabiliriz.
    Ancak yine tam isabet ettirmiş olmayız.
    Farklı anlatım imkanları bir arada, iç içe kullanıldığı için kitabı belirli bir kategoriye sokmak mümkün değil. Talu bu tarzıyla yeni bir ‘tür’ ortaya çıkarmış da olabilir. Geniş bir zamana ve ilgi alanına yayılan, çok katlı inşa edilen ve katlar arası gidiş gelişlerle oluşturulan yeni bir anlatı türü!
    Talu, esas olarak salgından yola çıksa da orada kalmıyor. Bir gazeteci sezgisiyle ve bir araştırmacı sabrıyla ilerliyor. Her caddeye, her sokağa girip çıkarak ayrıntıları topluyor ve önümüze geniş ölçekli bir dünya resmi koyuyor.  
    Meğer her şey birbiriyle ne kadar iç içeymiş! Kimlerin kimlerle yolları kesişmiş. Kimlerin hikayeleri kimlere benziyormuş!

    Hayretle öğreniyoruz ki;
    Salgın hep olmuş dünyada. Bazen uyumuş, bazen uyanmış, ancak hep var olmuş.
    Tarih yapıcıları arasında salgınları da mutlaka saymak gerekiyormuş. Hatta bazen en öne çıkıp ‘asıl belirleyici’ de olabiliyorlarmış.
    Salgınlar da tarihin genel akışının dışına çıkmamış, alt sınıflarla üst sınıfları her defasında ayırt edegelmişler.

    Her dönemde ve her coğrafyada, adları bilinmeyen yardımsever ve fedakar pek çok kişi hayatını hiçe sayma pahasına insanların sağlığı ve selameti için çabalamış.
    Yüzyıllar içinde salgınların değişenleri kadar, değişmeyenleri de çok olmuş.  
    Elbette tıp bilimi ilerlemiş, temizlik araçları gelişmiş, suya ulaşma imkanları artmış, iletişim araçları bilgi akışını kolaylaştırmış.

    Ancak, gözle görülmeyen bu varlığın tehdidini hep zor kabullenmişiz. Korkarken ya da korunmaya çalışırken bir uçtan diğer bir uca savrulmamız da hiç değişmemiş.
    ‘Yeni normal’ dediğimiz, normalin öncesindeki bir başka ‘yeni normal’in 2020 sürümü imiş.
    Maske, tahmin edemeyeceğimiz kadar eski dönemlerde sağlığı korumak amacıyla  kullanılmaya başlanmış.

    Virüs üzerinden otorite ve kar devşirmeye çalışanlar da hiçbir devirde eksik olmamış.
    Mesafe kavramının başına ‘sosyal’i de ilk kez biz getirmemişiz.
    ‘Sosyal mesafe’ kuralını ‘kayıp zamanın peşindeki romancı’ Marcel Proust’un babası Dr. Adrien Proust teorileştirmiş. Baba Proust 1866’da İstanbul’daki Uluslararası Kolera konferansına katılmış ve 6 ay İstanbul’da kalmış. Edebiyat, tıp, uluslararası bir konferans ve İstanbul…
    Toplamına baktığımızda birbirinden farklı ögelerin heyecan uyandıran buluşması.
    Bir tarih bilgisini hatırlıyoruz kitapla. 1918’de Sultan Reşad İspanyol gribinden vefat edince, yerine Vahdettin geçer. Bir anlamıyla virüs, Osmanlı tahtında değişikliğe sebep olmuştur.
    Doğrudan sağlıkla ilgili bir başka tarih bilgisi:
    Kuduz aşısını bulan ünlü mikrobiyolog Louise Pasteur, Paris’teki enstitüsü için yardım arayışına girmiştir. Sultan Abdülhamid de altın göndermeyi kabul eder. Ancak Pasteur’e bir şartı vardır. Üç Osmanlı doktorunun enstitüde bir süre çalışmasını ister. Şartı kabul edilir. Altınlarla birlikte üç doktor, Aleksander Zoeros Paşa, Doktor Hüseyin Hüsnü ve Doktor Hüseyin Remzi Paris’e giderler. Döndüklerinde artık çok donanımlıdırlar. Kollarını sıvayıp işe koyulurlar ve dünyadaki üçüncü ‘Kuduzla Mücadele Merkezi’ İstanbul’da açılır. Altın karşılığında çağın bilgisine ulaşılmış ve o bilgi halkın sağlığı için hemen devreye sokulmuştur. Siyaset, bilgi, güç, sağlık…
    Hepsi yine sarmal olmuş! Osmanlı tabiplerinden birinin Doktor Saadetlû Zoeros Paşa olmasına da ayrıca dikkat etmek gerekmiyor mu?
    Tarih, edebiyat, felsefe, coğrafya, spor, müzik, sinema… Çok başlık var kitapta. Savaşlar, zaferler, toplumsal çalkantılar, ayaklanmalar, devrimler, onların arka planları, aralarındaki bağlantılar…
    Ve birçok isim geçiyor kitabın sayfalarında. Doktorlar ve sağlıkçılar başta olmak üzere bilim insanları, siyasiler, sanatçılar, sporcular ve onların aralarındaki şaşırtıcı rastlaşmalar…
    Mustafa Kemal Atatürk’ten Vladimir İlyiç Lenin’e, Adolf Hitler’den İsmet İnönü’ye, Ernest Hemingway’den Nazım Hikmet’e, Albert Camus’tan Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya kadar pek çok isim…
    PEN Yazarlar Derneği tarafından ‘Ekim Ayı Kitabı’ seçilen ‘Senin Adın Corona Olsun’ Coronalı dünyanın dününü ve bugününü anlamak ve anlamlandırmak için eşsiz bir kaynak.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum