İsmail SERT

    İsmail SERT


    İDLİB’İN SON FOTOĞRAFI

    07 Mart 2020 - 13:23

    Ülkeler arasındaki müzakereler futbol maçlarına benzemiyor. Bu açıdan baktığımızda,
    kim yendi, kim yenildi soruları mantıksız ve bütün müzakerelerin sonucu beraberlik. Ne
    istediğine ve ne kadar gücün olduğuna bağlı olarak, her iki tarafın da kendisini galip
    saydığı ve öyle hissettiği beraberlikler.
    Taviz verdik mi? sorusunun cevabı her zaman ‘evet’. Peki karşı taraf taviz verdi mi? Bu
    sorunun cevabı da ‘evet’. Çünkü masaya oturmak, taviz vermeye hazır olmak demek.
    Dolayısıyla mutabakatların yenmek-yenilmek ekseninde özetlenmiş bir sonuçları
    olmuyor. Masa’yı devirmemek, gerekli durumlarda dönüp gelmek üzere ‘yerinde’ ve
    ‘işlevsel’ tutmak önemli. Sonuçlar hep bir ‘orta yol’u tarif ediyor. Kıymetli olan, o yolu
    kaybetmemek ve tahrip etmeden/ettirmeden yürümeyi başarmak.
    Müzakereler bir başka açıdan yine maçlara benzemiyor. Maçlar bitiyor, ancak
    müzakereler, yani temaslar, alt heyetlerin görüşmeleri, telefon trafiği, kontroller hiç
    bitmiyor. Ek protokollerle, yani üzerine eklemeler yapılarak yapı inşa edilmeye devem
    ediyor.
    Ortadan bir yerden Moskova’nın sonucuna bakıp, gönül rahatlığıyla; “ateşkes iyidir”
    demek mümkün. Üstelik, “öncesindeki tırmanan gerilimi durdurduğuna ve o ateşkesi
    bekleyen milyonlar olduğuna göre daha da iyidir.”
    Delinmesine dair endişeler de şimdilik kıymetini azaltmıyor. Anlaşmalar sonuçta bir
    metin, bir açıklama, bir imza, bir söz verme. Saha ise bunlardan bağımsız olarak hep
    canlı. Hele Suriye sorununun gelip sıkıştığı yer olarak İdlib çok daha canlı, sıcak ve
    hareketli.
    ‘Mayınlar’ anlaşma öncesinde neredeyseler orada duruyorlar. Mayınlar, yani terör
    örgütleri. Başka bir deyişle, başıbozuklar ya da radikaller. Başıbozuklar çünkü bağlı
    oldukları başları yukarıya doğru takip etmek ve netleştirmek bazen mümkün
    olmayabiliyor. Radikaller. Çünkü doğası gereği bir terör örgütü, genellikle radikallik ve
    boyunu aşan amaçlarla bir araya getirilebiliyor.
    Terör örgütlerinin birden fazla yüzü ve işlevi oluyor. Ön planda, ellerine tutuşturulmuş
    pankartlardan, dillerindeki sloganlarından çıkardığımız hedeflerini görüyoruz. Bir de
    onları kullananların, ellerine silah verenlerin yükledikleri, çoğu zaman kendilerinin bile
    farkında olmadıkları asıl işlevleri var. Dahası; bazen onların varlığını bahane ederek,
    bazen onları kalkan yaparak gerçekleştirilen operasyonlar, manevralar…
    Çok kullanışlılar, çok değişkenler ve çok tehlikeliler. Ve Ortadoğu irili ufaklı örgüt
    kaynıyor.
    ‘BM Güvenlik konseyinin terörist saydığı örgütler’ tanımlaması bir referans noktası olsa
    da, terör örgütlerini tanımlamak, sınıflamak, ayrıştırmak zor. Birinin içinden diğeri
    çıkıyor. Son kullanma tarihi gelenin yerine yenisi üretiliyor.
    Kısacası; İdlib’de hangisinin arıza çıkaracağı, daha doğrusu hangisine, ne zaman hamle
    yaptırılacağı belli değil. Tahminler ve şimdiden başını çıkaranlar olsa da durum belirsiz.
    Dolayısıyla ateşkes ne kadar kıymetli ise, ateşkesin kesilmesi korkusu da o kadar ağır.
    İran ve ABD mutabakatın dışında bırakılmış göründükleri için de ateşkes ayrıca
    tehlikede. Onların birinden her an bir provokasyon gelebilir.
    İdlib 9 yıldır süren Suriye iç savaşının, vekaletler itibariyle söylersek; küçük dünya
    savaşının son düğüm noktası. Ne ABD, ne Rusya, ne İran, ne de onların uzantıları olan
    örgütler… Orada buluşanlar yerlerini terk etmediler ve heveslerinden vazgeçmediler.
    Herkes olduğu yerde.
    Rejimin kontrolüne geçen bölgede kalan gözlem noktalarımız… Sınırımızdaki 1.5
    milyon… Bizim işimiz hepsinden zor. Şimdilik nefes aldık. O kadar.

    CENTİLMEN DEMOKRASİ
    Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, özgürlükçü demokrasi, sosyal demokrasi,
    liberal demokrasi… derken bugünlerdeki ihtiyacımız: Centilmen Demokrasi. Önce
    dilimizi alıştırsak, sonra kendimizi ona uydursak, sonra da memleketi buluştursak…!

    YORUMLAR

    • 0 Yorum