Siyasilerin her konuşmasının otopsi masasına yatırılmasından yana değilim. Özellikle sorulunca söylenenlerin cümle cümle irdelenerek türlü çeşitli sonuçlar çıkarılmasının ‘hayatın doğal akışına’ uygun olmadığını düşünüyorum. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 Kasım konuşması öyle değil.
O kısa konuşmayı ‘helalleşmenin manifestosu’ kabul edebiliriz. ‘Kılavuz metin’, hâttâ ‘referans metin’ olduğunu bile söyleyebiliriz. Öyleyse konu tartışılırken bu temel metne dönmek zorunda kalacağız demektir.
Kendiliğindenmiş gibi sunulsa da, ileri düzeyde profesyonel olan bu ‘helalleşme çağrısı’ CHP içinde hangi darboğazlardan geçer? Parti tabanı nasıl yorumlar? Laikçi kesimde, ittifak içinde ne tür dalgalanmalara sebep olur? Bu soruları zamana bırakalım ve videonun kodlarını çözmeye başlayalım.
Konuşma özellikle evde yapılmış. Entelektüel bir siyasetçi, akşam saatlerinde kütüphanesinin mütevazı köşesinde çalışırken, içinden öyle geldiği için, heyecanla dertleşiyor havası verilmiş. Doğallık vurgusu için çay yarım bırakılmış, kitaplar dağınık, gömleğin kolları sıvalı vs.
Konuşmanın arka planında, epey yoğrulmuş, iyi kurgulanmış, içine çok mesaj sığdırılmış bir metin olduğu çok açık.
Kılıçdaroğlu “sevgili halkım” diyerek başlıyor. Halk Partisi Başkanı için doğal bir hitap.
İlk cümlesinde “güzel bir cumartesi gününde evime hoş geldiniz” diyor. Burada gözetilen, seyircinin bulunduğu yerdeki havanın güzel olup olmaması değil, Kılıçdaroğlu’nun havayı ‘güzel’ nitelemesi ve evine kabul etmesi…
Ardından gelen ‘konuyu uzun süredir düşündüğüne’ dair beyanıyla Kemal bey, açıkladığı görüşlerin tamamen kendisine ait olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Yüksek, çok yüksek bir özgüven ilanı ile devam ediyor, “hepinizin artık malumu, önemli bir değişim kapıda. İktidar değişiyor.”
Burada üç soru sormak mümkün: Bu kadar özgüven nerden geliyor? Bu kadar özgüven ne anlama geliyor? Ve bu kadar yüksek özgüven, makul düşünen ve ortada duran seçmen kitlesi için sevimsiz değil mi?
Kılıçdaroğlu iktidarın değişeceğinden o kadar emin ki; çok daha büyük bir hedeften, ülkenin makus talihini değiştirmekten ve tarihe geçmekten söz ediyor. “İktidara gelmek bana yetmez” diyerek elini yükseltiyor.
CHP’nin temel paradigmasının dışına çıktığı bölüme “ülkemiz yaralı insanların ülkesi” diyerek giriş yapıyor: “CHP’nin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır. Uzun süredir bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım”.
Burada bir soru kendiliğinden şekilleniyor: CHP’nin geçmişte açtığı yaralardan söz ederken yeni yaralar açıyor olmasın?
Kendisini Milad olarak belirliyor Kılıçdaroğlu. Kendinden öncesi; unutulması, hataları için helâllik istenmesi gereken bir dönem. Sonrası; kendisinin dizayn edeceği, umut bağlamayı hak eden günler.
Bu aşamada tedavinin anahtar kavramını devreye sokuyor: ‘şifa’. Yumuşak, içimizi ısıtan bir kavram. Çağrışımları çok zengin ve hepsi de olumlu.
Teşhis konulduğuna, tedavi belirlendiğine göre; halka motivasyon verme zamanı. “Güçlüyüz” diyor. Geçmişin günahlarını silebilecek kadar güçlüyüz! Soyutlamaktan yana değil, somut konuşuyor: “Geçmişin arabalarıyla hiçbir yere gidemeyeceğimizi artık biliyoruz.”
Peşinden kendi konumunu netleştiriyor: “Liderliğini yaptığım parti” diyor. Başkanlık geride kalmış, o artık partisinin hatalarını, günahlarını itiraf edebilecek olgunlukta ve özgüvende bir lider(!)…
Ve “helalleşme yolculuğuna çıkıyorum” diyor. Yol uzun, lider(!) hazır…
Yapıp edeceklerine dair bilgi de veriyor: “Geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmalara başlayacağım.”
Ve ince bir hamle yaparak konuşmasını bitirmeye hazırlanıyor. Sözü uzattığı için “kusuruma bakmayın lütfen” diyor. Helalleşmeye çağrısı yapan lidere yakışacak, tam yerine monte edilmiş bir jest!
Ve sıcağı sıcağına Mevlana’yı ekliyor. Öyle bir hava verilmiş ki; sanırsınız Kılıçdaroğlu her gece birkaç sayfa Mevlana okumadan yatmayan biridir!
'Dün de birlikte gitti cancağızım, ne varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Böyle dese de sözünde duramıyor Kemal bey, eskiye dönüyor. “Sevgili halkım” diyerek başladığı konuşmasını “iyi hafta sonu dostlarım” dilekleriyle bitiriyor. “Dostlarımızla iktidara yürüyoruz demişti ya, işte o ‘dostlar’dan söz ediyor.
Nitekim dostlarının dostlarından biri, elinin kanıyla konuştu: “Öyle kuru kuruya helalleşmek olmaz!”
Hele bir yürüyüşe geçsin, bakalım daha neler göreceğiz?
YORUMLAR