İsmail SERT

    İsmail SERT


    GÜNLERDEN SEZEN

    24 Ocak 2022 - 13:01

    Sezen Aksu’nun 5 yıl önceki bir şarkısının sözlerinden çıkarılan tartışmaya, temel bir ayrıştırma ile başlayayım.
    Sezen Aksu’yu Leman Samgillerden sayamayız. O Sam ki ne kadar kussa da nefreti bir türlü bitmek bilmiyor. Sıradan faşizmin madalya kürsüsüne çıkmaya aday. Dünyayı kılıçtan geçirse içi soğumayacak, ondan vazgeçip diri diri gömse yorulmayacak biri. Bu tavrının solistliğinin önüne geçmesine de aldırmıyor.
    Sezen Aksu’yu Sedef Kabaşgillerle de bir tutamayız. O Kabaş ki; kendisini tekrar ede ede büyümek, akılda kalmak, kalıcı olmak derdinde koca bir yalan. Polis aracından inerken ters kelepçe takılmış mizanseni yapmaya çalışırken, içine düştüğü zavallılık onu özetlemeye yetebilir. Başkalarına verdiği iletişim koçluğu derslerinden kendi payına böyle bir ‘cingözlük’ çıkarmış. Diyor ki aklınca; “ah bana ters kelepçe taksalar da buradan zamanımızın bir kahramanı olarak çıksam. Çıksam da hayatımın geri kalanını o kırılma anının üzerine inşa etsem, yükselsem”!
    Sezen Aksu, Adem ile Havva’ya yönelik ‘cahil’ nitelemesi ile suçlandı. Kerameti kendilerinden menkul ‘Milli Beka Hareketi’ mensupları, akşam vakti kapısının önünde toplanıp, kağıda yazılı cümleleri zorla okuyarak, yalan yanlış telaffuz ederek tepki gösterdiler. Slogan attılar, hamaset sergilediler.
    Sonrasında sosyal medyada ateş başladı. Bir o yandan, bir bu yandan. Kimse geri adım atmadı, gürültü gökyüzüne çıktı, duman ufkumuzu kapladı.
    Alttan vuranlar da yok değildi. Babasını işe karıştırmak bir büyük yanılgı olarak devreye girdi. Eski sevgililerinin soy ağaçlarını kurcalamak bir başka acizlikti.
    Adem ile Havva üzerine bilgimiz sınansa kaçımız ‘cahil’ çıkmayız? Kur’an’da yazanların, başka kaynaklardakilerin ne kadarını biliriz?
    Adem ile Havva yasak ağaca yaklaşırken, başlarına ne geleceğini bilmemek açısından cahil değiller miydi? Anlatılan ‘inkar’ın başka, ‘kast’ın başka, anlık cehaletle yapılanın başka olduğu değil midir? Şeytanın iğvasına yenik düşmek ya da nefsine kapılmak örneklenmiyor mu? Zaten pişmanlık duası ile çıkılmıyor mu oradan?
    Hepsi bir yana, ‘yasak ağaç ve onun yasak meyvesi’ bir metafor değil mi? Bunları anlamamız ve bir bütün içine yerleştirmemiz için kavga etmeyi, suçlamayı bırakıp daha çok okumamız, daha çok kafa yormamız gerekmiyor mu?
    Sezen Aksu bir pop şarkıcısından fazlasıdır. Bu ülkede yaşanan haksızlıklara, acılara bigane kalmayan, ne yaşanıyorsa tam ortasında var olma yürekliliğini gösteren bir sanatçıdır. Geleneği önemsemiş, yeniliğin peşine düşmüştür. Bu topraklardaki her ezgiye, nağmeye, tınıya, melodiye kulak kabartmış, daha iyini, daha güzeli yakalamaya gayret etmiştir. Güçlü bir besteci, incelikli bir söz yazarıdır. Halk ozanı sayabiliriz. Hatta şair diyebiliriz.
    Bir kuşağın, belki de fazlasının sesi olmuştur. Kendi üslubunca bütün ülkeyi kucaklamaya çalıştığının da şahidiyiz. Şarkılarında o kadar çok hassasiyet vardır ki, o kadar vicdan, o kadar şefkat…
    Yazdıklarını bu kadar düz okumak ve çıkan ilk anlamı kışkırtma kabul etmek de neyin nesi?
    Biz ki; Yunus’tan bu yana gürül gürül akan bir şiir ırmağının kıyısında büyümüş bir toplumuz. Yunus’u bıraktık da Molla Kasım’ın peşinden mi gidiyoruz?
    Biz ki; sanatlı söyleyişe aşinayızdır. Şiir gecenin karanlığında bile gelse, ayak seslerinden tanırız. İmgeye yüklenen anlamları bulup çıkartmanın ustasıyızdır. Metafor biliriz, mecazdan anlarız. Yeryüzünde özgüvenle dolaşmamız, söz geleneğimizin gücüne dayanmamız sebebiyledir. Bize ne oluyor?
    Kriz çıkartmak bir yana, kriz çıkarmak isteyenlerin koluna da girmeyelim. İzlerinden gitmeyelim, onların yürüdüğü yola taş döşemeyelim. Elimizde bir pertavsız, “kim ne demiş?”, “dediklerinin neresi kutsallarımıza dokunuyor?, hangileri bize ters geliyor?” sızısıyla da dolmayalım.
    Kendimizle uğraşalım yeter. Kendimize de yeter, yanımızdakine de yeter. Hatta karşımızdakine bile. Ne yani, çorak bir ülkede mi yaşamak istiyoruz?

    YORUMLAR

    • 0 Yorum