• Reklam
İsmail SERT

İsmail SERT


FAİZ PROBLEMİ

20 Kasım 2020 - 15:13


Merkez Bankası, yeni başkanın başkanlığındaki ilk toplantısında politika faizini, yani bir hafta vadeli repo faizini 475 baz puan attırarak yüzde 10,25’den yüzde 15’e yükseltti. ‘Korkulan’ değil ‘beklenen’ bir karardı.

Yine de ‘faiz artırımı’ ifadesi en azından sevimsiz. Tüketicileri “bakalım arkasından hangi artışlar gelecek?” tedirginliğine sokuyor. Ancak sözü edilen faizin ev ya da araba sahibi olmak için alınan tüketici kredilerinin faizi olmadığını sanırım öğrenmeyen kalmadı. Bu faizin mevduat ya da kredi faizleriyle elbette ilgisi var. Fakat dolaylı yollardan ve bire bir değil. Hatta bazı durumlarda tersine etkisi bile olabiliyormuş. Nitekim bu karardan sonra faizlerini düşüren bankalar olmuş.

Ekonomi yorumcuları benzer bir yükseltme kararının gerekliliğinden uzun süredir söz ediyorlardı. En son 22 Ekim’deki Para Politikası Kurulu toplantısında beklenti en yüksek düzeye çıkmıştı. O günün yönetimi baskı altında kalıp bu kararı alamamış, alternatif yöntemlere, yan yollara sapmıştı.

Dünkü karar haber bültenlerinde ‘faiz artırımı’ olarak geçse de bir çok yorumcu yapılanı ‘artırım’ ifadesini kullanmadan izah ediyor.  
Onlara göre; faiz artırılmadı, sadece fiilen gerçekleşen piyasa faizi ile eşitlendi ve resmileştirildi. Başka bir deyişle; faiz, ekonomik rasyonaliteye ve yaşanan ekonomik gerçeklere uyumlu hale getirildi.   
Daha da başka bir deyişle; önden gitme ve yönlendirme gibi görevleri olan Merkez Bankası piyasaları geriden takip etti.  
Bu arada geçen zamanda gerekli olduğu halde faizi artırmamanın bedelini ödedik. Ülke olarak biraz zaman, bir miktar para ve enerji kaybettik. Ve önemine binaen büyük harflerle yazmamız ve öyle okumamız gereken, zor kazanılan, ancak çok kolay kaybedilen GÜVEN katsayımız düştü.
Aynı gün (19 Kasım Perşembe) Cumhurbaşkanı Erdoğan TİM heyetini kabul ettiği toplantıda özetle şöyle dedi:
“Önümüzdeki fırsatları değerlendireceğiz. Türkiye’yi yeni bir yükseliş trendine sokacağız. Demokrasimizi, hak ve özgürlükleri, hukuku güçlendirerek yatırımları canlandıracak, ekonomimizi büyütecek, istihdamı artıracağız”.

Cumhurbaşkanı Erdoğan karar öncesinde de ekonomi, hukuk ve demokrasi alanında reformlar yapmaktan söz etmişti. Aynı ifadeleri ve aynı konuşma tarzını tekrar edince umutlandıran bazı sorular kendiliğinden gündeme geldi:
Yeniden ‘hesap verilebilirlik’, ‘öngörülebilirlik’ ve ‘şeffaflık’ dönemine mi döndük? Sadece para politikaları ya da Merkez Bankası hamleleri konusunda değil, topyekün yeni bir döneme mi giriyoruz?
Yoksa hukuk ve demokrasi ile yatırımlar ve dolayısıyla ekonomik başarı arasındaki bağlantıyı yeniden mi keşfettik?
Ve bütün soruların bileşkesi olarak; yoksa ülke olarak yeni bir ‘güven kazanma hikayesi’ yazmaya mı başladık?

Şimdi hukukta ve demokraside atılacak adımlar bekleniyor. Hukuk ve demokrasi reformunun ekonomideki yerinde kararlara eşlik etmesi çok güzel. Çünkü ekonomiyi sadece rakamlar üzerinden düşünmemek, hukuk ve demokrasi ile yüksek bir bağlantısının olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Kaldı ki; hukuka ve demokrasiye ekonomiyi düzeltmenin araçları olarak bakarsak; çok temel bir yanlışa düşmüş oluruz.
Faiz artışı piyasaları biraz rahatlatırsa hukuk ve demokrasi alanlarında yapılacaklardan geri mi duracağız? Düşünmek bile istemeyiz.

Ekonomiyi canlandırmaya giden yolda ilerlerken, hukukun üzerinden atlayamayız. “Demokrasimiz sağlamdır” demeçleriyle yetinemeyiz.  
Pahalı bir tecrübe edindik. Öyleyse kolay harcamamalıyız.
Faiz artışı oldu, iş bitti mi? Artık ekonomi kendiliğinden düzlüğe mi çıkacak? Elbette hayır. Reel ekonomide yükselmeye, büyümeye ihtiyacımız var. Yatırıma, üretime, istihdama ihtiyacımız var. “Hadi bakalım inşallah”.

YORUMLAR

  • 0 Yorum