İsmail SERT

    İsmail SERT


    BATININ REPERTUVARI

    09 Mart 2020 - 14:59

    Hakaret etmek, sövmek, dövmek, göz yaşartıcı bomba atmak, tekmelemek, tazyikli su
    sıkmak, gaz bombası atmak, şişme botu delmek, soyundurmak ve elbiselerini alıkoymak,
    suya itmek, paralarına ve pasaportlarına el koymak, hapse atmak, plastik mermi sıkmak,
    gerçek mermilerle kovalamak!
    Ve öldürmek…! Evet öldürmek…!
    Sığınmacılara uygulanan bu karanlık repertuvar, bu korkunç ezber, tek başına
    Yunanlıların değil, topyekun batının. Yunanlılar onları temsilen, onlar adına ve onların
    baskısıyla bunları yapıyorlar. Dillerini bilmemeyi hallerinden anlamamanın gerekçesi
    olarak araya koyuyorlar. Kadınmış, çocukmuş, yaşlıymış ayırt etmiyor, harekete geçmek
    için bir an bile tereddüt göstermiyorlar. Bir an dururlarsa, insaflı düşüncelerin akıllarına
    gelmesinden çekiniyorlar. Hızlı davranıyorlar. O çekinikliğe teslim olup
    canavarlaşamamaktan korkuyorlar.
    Haklarını teslim edelim; işlerini yaparken hiç zorlanmıyorlar. Hatta zevkle yerine
    getirdiklerini bile söyleyebiliriz. Gayretkeşlikleri her hallerinden belli oluyor. Bir
    göçmeni püskürttüklerinde zafer duygusu yaşadıklarını görebiliyoruz. “Bu sınır”
    diyorlar, “insanlığın da sınırı. Ne siz girebilirsiniz, ne de insanlık!”
    Güya sınırını koruyor, elinde silah. Despotluğun sınırsız olduğunun somutlaşmış hali
    olarak tarihe kaydettiriyor kendini.
    “Onlara günlerini gösterdik.” diyorlar ve okşaması için başlarını efendilerinin önlerine
    uzatıyorlar. Yıllardır Avrupa Birliği kapısında, türlü çeşitli adlar altında para istiyorlardı.
    “Avrupa kültürünün kadim kökleri bizde”, “Kültürel anavatanınıza yardım edin.” diyerek
    kredi dilekçesi yazıyorlardı. Her defasında geri çevrilseler de, yeni ‘kurtarma paketi’
    hazırlamaktan geri durmuyorlardı.
    Şimdi de bugünlerdeki fedakarlıkları(!) için para kuyruğundalar. “Bekçilik yaparken çok
    masrafımız oluyor” diyorlar. Zengin batılılar bütçelerini gözden geçiriyor Yunanistan’ın
    masraflarını karşılamak üzere.
    Uzaktan seyretme konforu satın alıyorlar böylece. Günlük rutinlerini bozmamış
    oluyorlar. Biraz borç silme, biraz Euro Atina’yı sevindiriyor. Sorun kalmıyor. İşlerine
    daha bir şevkle sarılıyorlar.
    İnsanlığın i’sinden haberleri olmadıklarını ispatlıyorlar böylece. Batının sivil toplum
    kuruluşları, sınırda suç işlendiğine dair, muhatabı belli olmayan nutuklar atıyorlar.
    Nutuk atmak, günah çıkartmak yerine geçiyor. Topluca temizleniyor, hafifliyorlar.
    Her şey kendisine göre yolunda giderken, dünyaya insanlık dersi veren Batı, kapısı
    çalındığında, evin ışıklarını söndürüp klasik numaraya başvuruyor: “Evde yokuz.”
    İlk ciddi sınavda bütün ışıltısı gidiyor. Işıklı bulvarların, gökdelenlerin, kibar
    hanımefendilerin, şık beylerin pırıltıları sönüyor. Bununla da kalmıyor, vahşileşiyorlar.
    Vahşilikleri küstahlıkla birleşiyor, kibirle buluşuyor da işi zorbalığa vardırıyorlar.
    Çıplak istatistiğe bakalım.
    - AB ekonomisi Türkiye ekonomisinin 15 katı büyüklüğünde.
    - AB’nin nüfusu Türkiye’nin nüfusundan 5 kat fazla.
    Sığınmacılar söz konusu olduğunda bu oranlar tersine dönüyor:
    - Türkiye, AB ülkelerindekinden 4 kat daha fazla sığınmacıyı misafir etmekte.
    - Ve Türkiye sığınmacılar için AB’nin harcadığının 12 katı harcama yapmış durumda.
    Dev bir hesap makinesinin içinde yaşıyor Batı. Kafasını oradan çıkardığında gördüğü
    manzaradan ürküyor. Kapısındaki bu masumiyet, bu çıplak ve korunmasız direniş
    karşısında bildiklerini unutuyor. Tekrar içeriye kaçıp rakamları ile baş başa kalıyor.

    Onun içinden çıkamıyor bir türlü. Merhametin formülünü o makinenin içinde aramaya
    devam ediyor. Bulamıyor. Bulamayacağını bilmiyor.
    Zulümden, ölümden kaçıp kapısına gelenlerin, Batı’nın demokrasi götürmek, istikrarı
    sağlamak için çöktüğü Irak’tan, Afganistan’dan, Suriye’den geldiklerini duymak
    istemiyor. Oralardaki savaşın ve iç karışıklığın baş aktörünün kendisi olduğunu aklına
    getirmiyor. Oralardaki yoksulluğun kendisine zenginlik olarak aktığını görmezden
    geliyor.
    İnsanlığın ufku, şafağı olamıyor Batı. Aynaya baktığında kendinden başkasını göremiyor.
    Duvar oluyor en çok, jiletli tel örgü oluyor. İnsanlık güneşin batışını temsil ediyor.
    Karanlık oluyor. Her geçen gün ayıplı repertuvarını genişletiyor.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum