İsmail SERT

    İsmail SERT


    ABD NE YANDA?

    17 Aralık 2020 - 17:19


    AB’nin 10-11 Aralık zirvesinden -satır aralarında farklı yorumlanabilecek ifadeler bulunsa da- Türkiye’ye yaptırım kararı çıkmadı. İki taraf da iyi niyetli açıklamalar yaparak, geleceğe dönük pozitif bakışı güçlendirdiler.

    Peşi sıra yaptırım haberi ABD’den geldi. ABD Türkiye’ye karşı CAATSA yasasının oniki yaptırım maddesinden beşini uygulamaya koydu.
    Savunma Bakan Yardımcısının açıklaması, ‘kusura bakmayın, mecburduk’ havasındaydı. Kıbrıs barış harekatının ardından uygulanan ve 3 yıl süren, Türk askerinin elindeki G3 piyade tüfeğinin bile  etkilendiği ambargodan 45 yıl sonra, ilk kez böyle bir durumla karşılaştık.

    Kararın hafiflik-ağırlık skalasında nerede durduğu da tartışılıyor. Hafif olduğunu söyleyenler, iddialarının ispatı için kararın ardından dolar kurunun yükselmemesini kanıt olarak gösteriyorlar.
    Doğru olabilir.
    Uygulamanın alacağı şekle ve adı konulmayan başka yaptırımların eklenip eklenmeyeceğine göre hafif ya da ağır oluşu netlik kazanacak.
    Ancak NATO üyesi bir ülkeden, NATO üyesi bir ülkeye olması açısından bakıldığında, kararın niteliği ve mesajı yeterince ağır.
    Kısa adı CAATSA olan ‘ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’ esas olarak Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran’a yönelik. Çin daha çok ekonomik hasım. Diğer üç ülke ise hem ekonomik, hem askeri alanda hasım.

    NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan ve Doğu sınırını koruyan, ABD’nin müttefiki Türkiye’ye bu yasaya dayanarak yaptırım kararı alınması izah edilemez bir çelişki.
    Olsa olsa ABD’nin zorbalığıyla ve yeni sürüm emperyalizmin halen yürürlükte olmasıyla açıklanabilir.
    Türkiye’de Savunma Sanayi Başkanlığı’nın muhatap alınması da ayrıca ilginç.
    Yaptırımlar, daha çok, fiilen zar olan uygulamanın adının konması olarak yorumlandı. Zaten Türkiye duygusallıktan uzak tepkiler gösterdi ve süreci sabırla bir kez daha anlattı. Patriotların satılmaması, satılsa da yazılım desteği verilmeyeceğinin açıklanması, F-35 projesinden haksız yere çıkarılma ve S-400’leri almak zorunda bırakılması…

    Türkiye 'zor’ların içinde. Ortadoğu coğrafyasında bulunmak ve bu bölge üzerinde çok hesabı olan ABD ile müttefik olmak zor.
    ABD, her adımını kendisine danışarak atan eski Türkiye’yi istiyor. NATO üyesi Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Slovakya’da benzer sistemlerin olmasını problem etmiyor da Türkiye’nin S-400’lerini aklından çıkaramıyor.
    S-400’leri savunma değil de saldırı sistemi gibi değerlendirerek Türkiye’yi sıkıştırıyor.
    ABD’nin büyük hasmı Rusya ile komşu olmanın da zorlukları var. İki komşu ülke olarak doğal gaz, tarım ürünleri ve turizm gibi alanlarda karşılıklı alışveriş imkanları, kriz dönemlerinde hızla tehdit ve sindirme aracına dönüşebiliyor.  

    Bunların üzerine, eski sinik politikalarından sıyrılıp karada, havada, denizde ve de deniz altında haklarını savunan bir ülke olma yolunda ilerlemenin zorluklarını da eklemeliyiz. Yerine göre ‘oyun kurucu’, yerine göre ‘oyun bozucu’ hamleler denemek, Libya’da “ben de varım” demek, Doğu Akdeniz’deki haklarından vazgeçmemek, Dağlık Karabağ’da aktif rol oynamak, savunma sanayiinde sıçramalar yapmak uluslararası baskıları ve zorlukları artırıyor.
    Türkiye kısa vadede ortadan kalkmayacağı açık olan sorunları yöneterek yol almayı öğrendi. Diplomasinin bütün imkanlarını kullanmayı, ittifaklar kurarak çözüm alternatiflerini çoğaltmayı başarıyor. Sakin, mantıklı ve müzakereci. Üstelik bunları aynı anda bir çok cephede yapabiliyor.

    Müttefiklik beyanlarının gerisinde ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’yı askeri araç gereçle donattığını da unutmuyor.
    Kendi çıkarları söz konusu olduğunda, Rusya’nın ne kadar acımasız olduğu da notları arasında.
    Yaptırım kararlarına ilk tepki, TBMM’de grubu olan dört partinin imza attığı ortak bildiri ile verildi. Yaptırımların kabul edilemezliği en gür sesle bütün dünyaya ilan edildi. 
    Türkiye, cesaretle ve özgüvenle çıktığı yolda, kendi kafa ve kol emeği sayesinde ürettikleriyle güçlü. Haklı ve çevresine hakkaniyetli oluşuyla da güçlü. Eninde sonunda haklı olmanın özgül ağırlığı da insanlık terazisinde tartılacaktır. Bir gün elbette.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum