İsmail SERT

    İsmail SERT


    100. YILIN MARŞI

    27 Nisan 2023 - 12:49

    Seçime giderken, gündemimizi “o ittifak mı?”, “bu ittifak mı?” tartışması kaplamışken ortaklık kurduğumuz bir konumuz oldu. Fazıl Say’ın bestelediği 100. yıl marşının ‘olmamışlığı’nda toplumun her kesimi anlaştı.
    “Değil mi ki Fazıl Say’ın imzası var. Dinlemeden onaylıyorum” inadında olanları, nadide renklerimiz olarak kabul edebiliriz.
    Marşı İzmir Büyükşehir Belediyesi ısmarlamış. Sözler Ayten Mutlu’nun 1984 tarihinde yazdığı “ver elini” şiirinin, marş için eklemeler yapılmış hali. Büyük bir senfoni orkestrası çalmış, kalabalık bir koro seslendirmiş. Say, kendi kelimeleriyle aktaracak olursam; “İyi dinlemeler diliyorum, güzel enerjiler getirsin size bu müzik. Bir gün hep beraber söylemek umuduyla” diyerek Cumhuriyet’in 100. yılına armağan etmiş.  

    Güftesi
    Bir test yapalım. Bildiğiniz marşların sözlerini, ezberleme gayreti göstermeden de öğrenebildiğinizi aklınıza getirin. İlk mısraı söylediğinizde, ikincisinin kendiliğinden dilinize düştüğünü hatırlayın. Ve 100. yıl marşının sözlerini okuyun.
    “Ver ver ver ver / Ver elini / Ver ver elini / Yıkalım karanlığı
    Gel küçük sevinçler / duyalım kedere inat / Gökyüzünden sevgiden / Söz edelim
    Türküler söyleyelim / Aksın dolsun yüreğimize / Yarınların ışığı / Daha ne bekliyorsun
    Ver ver ver ver ver elini / Göğün mavi şimşeği / Atamın gözlerinde
    Toprak gülsün, gök tutuşsun / Güneş yansın, dönsün dünya
    Daha daha, nice nice yüzyıllara / Dönsün dünya”
    Kolayca okuyabildiniz mi?
    Yoksa zorlandınız mı?
    Bu hissiniz çok kıymetli. Hâttâ bir his olmanın ötesinde anlamı var. Şiir kendisini okutmuyor. ‘İç sesi’ yok. Akmıyor. Karmaşık ilerliyor, vurguyu nerede yapacağınızı kestiremiyorsunuz. İfadeler arasında bağlantı yok.
    “Ver elini” derken küçük duygulanmalardan mı söz ediyor? Yoksa dayanışmayı, birlikte güçlenmeyi, sonunda karanlığı yıkmayı mı anlatıyor? Arada kalmış. Ne o duyguyu bize geçirebiliyor, ne ötekinde kararlı hale getirebiliyor!...
    “Aksın dolsun yüreğimize” seslenişi dilinize yatıyor mu? “Daha daha, nice nice” ifadesi nasıl bir Türkçe zevki? Cumhuriyet’in 100. yılına ulaşmış bir toplumun dilekleri, ‘gök tutuşsun, güneş yansın’ metaforlarından çıkarttığımız belli belirsiz anlamlar olabilir mi? Son dileğimiz “dönsün dünya”dan ibaret olabilir mi?
    “Yıkalım karanlığı” ifadesinin Fazıl Say’ın kendi dünyasında, aynen bu kalıp içinde bir yeri olabilir. Ancak toplum olarak ‘karanlığı yıkmak’ gibi bir hedefimiz olabilir mi? ‘Karanlık’ ne? ‘Yıkmak’ ne demek? 100. Yıl Marşı’nda ‘karanlık’ ve ‘yıkmak’ kelimelerine yer verilebilir mi? Verilsin mi?

    Bestesi
    Marş yürürken söylenmek üzere bestelenir. Yürüyüşümüze eşlik eder, hedefimizin kanımıza karışmasını sağlar, adımlarımıza coşku katar, bizi heyecanlandırır. 
    Testin ikinci aşamasını, marşı dinleyerek yapabilirsiniz.
    Besteyi kulağınız kabul etti mi? Say’ın “hep beraber söylemek umuduyla” dileğini ciddiye alıp kendinizi yoklayın. Söylemek üzere prova yaptığınızı düşünün, tekrar dinleyin ve koroya katılmaya çalışın. Başarabiliyor musunuz?
    Prozodi hatalarını yakalamak için ‘absolut kulak’ olmanız da gerekmiyor. Kelimeler müziğe uydurulmak istenirken öyle hızlı okunmuşlar ki; anlayamıyorsunuz. Bazı yerlerde öyle uzatmalar var ki; neredeyse kelimenin anlamı bozuluyor.

    Olmamış
    “İçinde ‘Türk’ ve ‘Cumhuriyet’ geçmiyor” eleştirilerinin haklılık payını saklı tutuyor, ‘çok’ları saymak istiyorum: “Sözlerini anlamadım” diyen çok. “Bestesini sevemedim” diyen çok. “Söylemeye çalışırken yorulduğunu itiraf eden” çok. “Ben bu marşla yürüyemem” diyen çok.
    ‘Yok’ları sayayım: “Benim 100. yıl marşım” diyen yok. “Coştum” diyebilen yok. “100. yılımıza yakıştı” diyen yok. “Söyleyebilirim” diyen hiç yok.
    Bu marş, güftesinin gücüyle, bestesinin ahengiyle kendiliğinden benimsenmez.
    Çünkü olmamış.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum