Tuncay DAĞLI

    Tuncay DAĞLI

    SÜZGEÇ

    Evladını yarış atı sanan "Baba..!"

    26 Ağustos 2020 - 16:30

     
    Anne-babalar, çocukları daha dünyaya gelmeden “kız istiyorum”, “erkek istiyorum” diyerek, toplumdaki cinsiyet ayrımcılığının temelini en baştan atarsa, elbette ki kadınlar üzerindeki erkek baskısı da cinayete varana kadar artar.
    Büyükler çocuklarını “erkektir yapar”, “kızdır susar” zihniyetiyle büyütürse, elbette ki, erkeğin kadını aşağılamasına zemin hazırlar, kadının konuşmasını uzun dillilik, kendini bilmezlik olarak gören zihniyete arka çıkar.
    Erkekliği ve kadınlığı, insan olmanın önüne çıkaranlar, çarpık zihniyetleriyle duru suya devamlı olarak çamur akmasına neden olurlar.
    Eskilerden tanıdığım biri vardı. Tam da bu çarpık zihniyetle büyütülmüş, bu zihniyetin devamı olan biriydi.
    Anlatılanlara göre bir erkek evladı olmasını çok istediğinden yeni evlendiğinde, eş dost içinde hep “bir oğlum olsun da, nasıl olursa olsun” dermiş.
    Hayatım boyunca bu tür konuşmalar yapan insanları kınamışımdır. “Evladım olsun, hayırlısı olsun. Kız, erkek fark etmez” demek yerine, bu şekilde bir cümle kurmak da bence ayıplanacak bir davranış. Büyüklerimiz bu şekilde iddialı konuşanlar için, “Böyle deme, Allah’ın gücüne gider, çocuğa bir şey olur” derlerdi.
    Gerçekten de duyduğum anda, onun adına utandığım bu sözü sarf eden kişinin ille de erkek evladım olsun diye ısrar etmesi Allah’ın gücüne gitmişti.
    Bu kişinin sonradan kız çocukları da oldu. Ama onun gözü hep erkek evladındaydı. Çünkü varını yoğunu ona bırakacağı için, iyi bir eğitim alıp, üniversitede okuyup, iyi bir iş sahibi olmalı, ondan sonra da, aklı başında, eli ayağı düzgün biriyle evlenerek, kendisine erkek torunlar vermeliydi.
    Bu hayalleri kurarken, kız çocuklarını da hep baskıladı, öteledi, engelledi. Çünkü ona göre nasıl olsa eloğluna gidecekler, kendisine bir faydaları olmayacaktı.
    Kızlarını ne okuttu, ne meslek sahibi yaptı, ne de kendi ayakları üzerinde durmaları için destek verdi. Ona göre kızları zengin ve okumuş biriyle evlenecek, iyi bir eş olacak, çocuk doğuracak, yemek, yapacak, evini temizleyecek, kendi çocuklarını büyütecekti.
    Çünkü ona göre kız çocuğu okursa başına bela olurdu. Bir de onlarla uğraşamazdı. Bu yüzden yuvadan uçana kadar dizinin dibinden, gözünün önünden ayrılmamaları gerekiyordu.
    Ancak yine umduğu gibi olmadı. Sözleri gibi davranışları da Allah’ın gücüne gitmişti.
    Oğlan okuyamadı. Meslek sahibi olamadı. İstediği gibi biriyle evlenemedi. Erkek torun da veremedi.
    Kızlar da büyümüştü. Ama onları da kendisi okutup, meslek sahibi etmemişti. Evlendikleri kişinin eline bakıyorlardı.
    Ve adam bir gün dostlarıyla oturup, sohbet ederken konu döndü dolaştı çocuklara geldi. Onların eğitiminden, meslek sahibi olmasından ve evliliğinden söz ederken, dudaklarından pişmanlık sözcükleri döküldü; “Ben yanlış ata oynadım!”
    Evet, işte bu zihniyettir genç nesilleri yakan.
    Çocuklarını yarış atı gibi gören, onu yatırım aracı sanan ve onları hayata bu düşüncelerle hazırlamaya kalkan bu kişi, aslında herkes için ibretlik bir vakaydı.
    Toplumda meydana gelen olaylara baktığımızda hepsinin altında buna benzer düşüncelerle çocuk yetiştirmiş, bir yerde kendi evladını, kendi hırsına kurban etmiş kişilerin yanlışlarının yattığını görürüz.
    Ve hırsına yenik düşen, akıl ve mantıktan uzak birinin yapmış olduğu bir davranışın ürünü olan karakterler, büyüyüp ileriki yaşlarda başkalarının hayatına girdiğinde sonunun nerelere vardığını yazımın başında anlatmıştım zaten.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum