• Reklam
Fatma BAŞALP AKÇAY

Fatma BAŞALP AKÇAY


KADINSAN İŞİN ZOR

29 Kasım 2019 - 21:04

Birleşmiş Milletler Kadın Konseyi’nin kadınların şiddete daha fazla maruz kalmamaları için oluşturdukları sloganlardan biri de “No means No” yani “Hayır demek Hayır demektir”. ‘Hayır’ın başka bir anlamı yoktur. Hayır: İstemiyorum, Yapma, Dokunma, Bakma demektir. Oysa karşı taraf bunu anlamıyor. ‘Hayır’ı duymuyor yok sayıyor… Hemen her gün kadınlara yapılan fiziksel ve psikolojik şiddet dolu haberlerden konuşur olduk. Kendi aramızda acaba bu olaylar artıyor mu yoksa sosyal medya ile beraber haber almak  daha mı kolaylaştı diye konuşup duruyoruz. Maalesef rakamlar cinayetlerin arttığı yönünde. Bireysel şiddet her ülkede farklı farklı tezahür eder. Örneğin; Amerika seri katil katliamları, Almanya neo-nazi ırkçı cinayetleri, Latin Amerika uyuşturucu çetesi infazları ile bilinirken neden bizim ülkemizde kadın cinayetleri öne çıkıyor? Tabi bu soruyu sosyologların cevaplaması gerekir.  Şu anda sosyologlarımızın kadın cinayetleri konusunda bir çalışma içinde olduklarını sanmıyorum. Televizyona çıkıp konuşmak en ama en kolayı oluyor. Topu nedense hep devlete atıyoruz. Evet , devlet yapılması gerekenleri yapmalı. Ayşe Tuba Arslan cinayeti gibi 23 kez suç duyurusu olmasına rağmen eşi hakkında tutuklama kararının çıkarılmamasının nasıl bir açıklaması olabilir? Bu uzun soluklu bir mücadele. Aile ve Çalışma Bakanlığı, STK’lar, üniversiteler el ele verip iyi bir analiz yapılması gerekiyor.  Son 3 yılda 932 kadın öldürüldü. Noldu ya? Savaşta mıyız? Bu rakamların bir anlamı olmalı, araştırılmalı, incelenmeli. Yine haberleri karıştırırken İzmit Belediyesi’nin hüzünlü hikayeleri mutlu son ile bağlama umudu çok hoşuma gitti. Aşağıda daha hafızamızdan silinmeyen kadınların isimlerini ve görmek istediğimiz mutlu sonlarını bir kez de ben “keşke yaşasalardı” diyerek anmak istedim… Ve sonra Emine,Kızını okula uğurlayıpKeyifle kahvesiniyudumladı…Ve sonra ŞuleBir papatya koparıpBaharın kokusunu içine çekti…Ve sonra Özgecan,Kepini fırlatıpDiplomasını gururla havaya kaldırdı…Ve sonra Kabire,Akşam yemeği için tarhana çorbasını hazırladıÇocuklarını yemeğe çağırdı… Ve sonra Aslılar, Ayşeler, Hülyalar, Kabireler, Zehralar, Hafizeler, Tubalar, Fatmalar..Ve daha pek çoklarının istekleri aslında huzurlu bir yuva, mutlu çocuklar, güvenilir bir eş ,iyi bir çalışma ortamı… Kısacası; sağlıklı, VİCDANLI ve adil bir toplum. Otobüste yolculuk ederken giydiği kıyafetten, taktığı baş örtüsünden, okuduğu kitaptan, konuştuğu erkek arkadaşından ya da sadece ve sadece kız çocuk olmasından dolayı göz hapsine, tacize, laf atmaya, küfür etmeye maruz kalanlar ve bunu en yakınındaki kanı canı olan annesine bile söyleyemeyenler var.  Çünkü anneler de korkuyor ve kızlarına  “peki sen ne yaptın?” veya “sen de bir şey yapmışsındır” diyebiliyor. Ya da diğer kadınların annemize yapıştıracağı etiketten kaçıyor… Yani susmayı konuşmamayı, sesimizi yükseltip bağırmamayı belki de çok küçük yaşlarda öğreniyoruz ve mecbur bırakılıyoruz. Annemiz ne der, babamız ne der ve en büyüğü amman, komşular ne der!  Kız çocuklarının bilinçaltlarında işte böyle toplumca oluşturduğumuz tabular var ve bu tabular bizim ahlak kurallarımızı belirliyor maalesef… Bu tabulara göre ahlaklı ya da ahlaksız oluyoruz. Bu kızlar küçükken yaşadıkları bu travmalarla evlendirilmeye programlanıyorlar. Sonra da hepinizin bildiği gibi gelsin şiddet haberleri. Ufacık kızların yaşadıkları ve küçücük kafalarında anlamlandıramadıkları, çözemedikleri olayların üzerine bir de evlilik gibi büyük bir yük biniyor. Ve daha önce karşılaştığı karşı cinsin başka özelliklerini daha fazla ve acımasız şekilde ömrü boyunca yaşamaya devam ediyor, ses  çıkaramıyor çünkü eğitiminde ses çıkarmak yok! Korku var, korktuğu için kendinden daha güçlüye karşı saygı ve aidiyet var. Komşularının veya arkadaşlarının ya da artık son gücü ile kendini polise emanet ediyor, şanslı ise boşanıp göbek atanlardan oluyor.. Boşanamıyorsa da öldürülüyor. Çoğu da çocuklarının gözü önünde..Türk Ceza Kanunu’nda 2002 senesinde idam cezası yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası geldi. Fakat bu ceza genelde müebbet hapis olarak uygulanmakta. Böyle olunca ceza alan katiller haksız tahrik ve iyi hal durumlarından dolayı 7-10-15 gibi senelerde hapis yatıp sonra çıkabiliyorlar. Bu süreler içinde katil olarak yargılanmış birinin rehabilite ve ıslah olması mümkün değil…! Toplumun vicdanını rahatlatmak, akan gözyaşlarını bir nebze azaltabilmek için bu tür cinayetlerin ağırlaştırılmış hatta 100 kat ağırlaştırılmış hapis cezası şeklinde verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yoksa 7 sene sonra çıkan bir katil ne çocuğuna baba olabilecek ne de başka birine eş olabilecek… Olsa olsa bir iş bulup hayatını devam ettirecek..  Peki hayatı devam etmeli mi? ... Diğer taraftan kadınlar sadece fiziksel şiddet değil her taraftan kendilerine nüfuz eden psikolojik şiddet ile de mücadele ediyorlar. Örneğin; bir erkek arkadaşınız var ve ondan ayrılmak istiyorsunuz.. Medeni bir şekilde ayrılmayı başaramazsınız konuşarak anlaşmayı denersiniz ama böyle olmuyor canını sevdiğimin toplumunda.. Ne mi oluyor? Sokak ortasında dayak yiyebilir ya da öldürülüyorsunuz…Ya da takip edilebilirsiniz, mesajlarla huzursuz veya fotoğraflarla rahatsız edilirsiniz, yaşadıklarınızla tehdit edilebilirsiniz vs…Ya da çalışıyorsunuzdur; iş yerinizde mobbing’e maruz kalırsınız.. Uzun çalışma saatleri, haftasonu belirsiz çalışmalar, uzun toplantılar vs… Ya da işe başlamak istersiniz fakat çocuğunuz olmuştur ve 3-5 sene ayrı kalmışsınızdır iş hayatından… Ne mi derler? Eeee, sen paslanmışsındır, bilgilerini unutmuşsundur ya da çocuğuna kim bakacak. Ya da 2. çocuk olursa ne olacak?  Bir örnek daha; işe gireceksin ve bekarsın ne sorarlar; yakın zamanda evlenmeyi düşünüyor musun ya da nişan-söz bir şey var mı? Eminim, bu sorular ve yaşananlar sizler için de yabancı değil.. Malesef toplumda kadınların yaşadığı eş terörü yetmezmiş gibi iş hayatında da terör devam ediyor. Erkek egemenliği iş dünyasında da karşımıza çıkıyor ve cinsiyetimiz yüzünden bizden hesap soruyor. Yeni evlenecek pırıl pırıl genç kızlarımıza naçizane tavsiyemdir; evleneceğiniz adamı psikologa götürün ve kişilik testi yaptırın..Gülmeyin.. Bu evlilikten sonra ortaya çıkacak pek çok sorun hakkında size ipucu verecek. Hemen duygularınıza kapılıp hızlı karar vermeyin, çünkü hayat her zaman pembe renkte olmuyor…

YORUMLAR

  • 0 Yorum