• Reklam
Fatma BAŞALP AKÇAY

Fatma BAŞALP AKÇAY


ASGARİ ÜCRET: İŞÇİLERİN DEĞİL HERKESİN MESELESİ

06 Aralık 2019 - 02:09

İki esnaf düşünün, aynı sokakta karşılıklı. Biri bir gün “% 30 indirim” yazar camına, vay sen misin yazan, diğeri “1 alana 1 bedava”. 

Diğeri daha hırslanır: “Senet yok, kefil yok, tam on taksit” vs. derken bir gün ikisi de tabelayı asar: “Kapatıyoruz, Zararına satışlar” vs…

Esnaf hikayesi gibi anlattım ama anlatılan milyonların maaş hikayesidir. 20 ayda beş seçim görmüş güzel ülkemde iktidar ve muhalefet o süreçte aynı Çiçek Abbas’daki Şener Şen-İlyas Salman gibi atışmaya başladılar. 

Asgari ücret 1000 TL iken yarış başladı. Muhalefet “1500 TL yapacağım”, İktidar “Eyvah oylar düştü 1300 TL yapalım bari”, 

Muhalefet “Aha bak noterde tasdikliyorum, biz gelirsek 1800 TL”… 

Başkanlık”tı, “İstanbul”du derken 2019 itibariyle 2000 TL’yi bulduk.. 

Şimdi 2020 yılı pazarlıkları var.. İki buçuk senede nominal olarak ikiye katlandı. Ama bir bakalım reel olarak katlanmış mı?  “Önceden şu kadar et alınıyordu, bakın şimdi bu kadar anca alınıyor” tarzı klasik alım gücü karşılaştırmaları yapmaktan ziyade gelin bunun temel ekonomik nedenlerini inceleyelim:

Enflasyon

Aşırı artan asgari ücret ve dolayısıyla diğer ücretler, talep tarafında daha keskin artışlar sağlamıştır. “Ne krizi ayol, bak her yer dolu” durumu yani..

Enerji ve kur şoklarına maruz kalmayan bir üretim modeli, çalışan masraflarındaki artış nedeniyle ÜFE’de beklenen artışı yaşatmaz ama daralan sabit yatırımların olduğu, kur şoklarının her türlüsünü tatmış Türkiye ekonomisinde talep tarafındaki artış, ÜFE’yi de TÜFE’yi de olumsuz etkilemiştir.

Ülke ekonomisinin verimi de düşük olduğu için, gelen ücret artışları göreli olarak ithal nihai tüketim kalemleri üzerinden, ağırlıklı olarak ise imalatta kullanılan başta enerji ve yarı mamul olmak üzere ithal girdiler üzerinden önce ÜFE’yi sonra TÜFE’yi yükselterek sadece işçilerin değil herkesin alım gücünü düşürmüştür.

Herkesin meselesi: Maaşlar

Bu asgari ücret katlanması sürecinde ben hiçbir beyaz yakalının ve kamu çalışanının bu kadar zam alabildiğini zannetmiyorum. Gözlemlerim kadarıyla bu süreçte nitelikli işgücünde maaş artışı % 30-50 arasında. 

“Biraz da emekçi kazansın ya, amma gözün varmış gurebanın parasında yahu” diyebilirsiniz, açıkçası tabii ki böyle düşünme hakkına sahipsiniz. Dolar ucuz, faizler düşükken para bolken kimse bu hesaplara takılmaz çünkü herkes gelirinin üzerinde harcayabilir yani her türlü lükse kolaylıkla ulaşabilirdi.. O dönemlerde harcadık da harcadık (2009-2015), hiç kenara koymadık.. Ya şimdi?

Hem Türkiye, hem dünya resesyonla ve borç kriziyle uğraşırken, kimsenin kimseye eyvallahı olmadığı bir süreçte bu maaş erimesi ücret piyasasındaki bozulmalara emek piyasası çeşitli tepkiler verir; emek piyasasının vasıfsız tarafındaki kesim düşük maaşa tepkilerini artan suç oranları ve değişen siyasi tercihleri ile yansıtır. Vasıflı kesimde artan iş değiştirme sıklığı ve beyin göçü olarak yansır. Baktığımızda son yıllarda vatandaşları göreceli refah hedefiyle kendini geliştirmeye zorlayan mekanizma baltalanıyor. Onlarca yıl okunan okullar, kazanılan üniversiteler boşa gidiyor…

Sonra sanayici tornacı bulamıyor, yazılımcı developer bulamıyor, tekstilci stilist, formen bulamıyor… Uzaaar gider sadece etrafınızdaki bir üreticiye sormanız yeter. 

İşsizlik

İki annenin iki üniversite mezunu çocuğunu, artık her mahallede bulunan malum market zincirine sokmak için kavga ettiğini gördüğüm günden sonra işsizlikten bahsetmeme yemini etmiştim fakat anlatmadan yapamadım.. 

Türkiye hala katma değerli üretimde dünyada bir yer edinemedi. Son büyük teşvik paketinde metalürji, kimya ve yazılım sektörlerine inanılmaz teşvikler verildi fakat doğası gereği geri dönüşü yıllar alacak bu AR-GE’lerin. Şu anda kilo başı ihracat gelirimiz 1.40 dolar ile bütün AB ülkelerinin gerisinde. Bu da demektir ki üreticimiz emek yoğun sektörlerde ve düşük kar marjıyla çalışıyor…

Sırat köprüsünde iş yapan bu sektörlere yüksek asgari ücretlerle yapılan popülizm yarışı –kurun da etkisiyle- son bir senede 800 bin resmi net işsiz yarattı. O işsizler de iç talebi yok etti. Talep olmayınca üretim azaldı ve yeni işsizler yarattı. Biz de kısır döngümüzde konkordato ilan eden (siz iflas diye okuyun) şirketlerle baş başa kaldık. 

Reel asgari ücreti arttırmanın yolları

Asgari ücretlinin alım gücü iki şekilde iyileştirilebilir;

Bunların ilki, nitelikli emek sunan kesimi yoksullaştırarak asgari ücretliye refah transferi ile sağlanır. Kısmen denenmeye çalışılan bu yol sürdürülebilir değildir ve hatta toplumsal stresi yükseltir. Tabi siyasetçiyseniz size faydalarını say say bitiremem…

İkincisi, ekonomik yapının verimliliğini yükseltmektir. Bu hem çok zor hem de uzun soluklu bir mesele gibi durur fakat Türkiye’de çok çabuk sonuca ulaşabilecek katı reformlarla halledilebilir zira zaaflarımız ayandır hatta beyandır: Türkiye’nin en büyük işvereni olan devletin tasarruf etmesi. Kamudaki zarar, ziyan, israf, plansızlık, verimsizlik, liyakatsizlik, popülizm, nepotizm adına ne derseniz deyin; bunun yükü reel sektörün ve asgari ücretlinin omuzlarında ve maalesef o omuzlarda da fazla güç kalmadı…

YORUMLAR

  • 0 Yorum