LİSTENİN RENGİ GRİ

İsmail SERT

FATF, 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından kurulan, OECD’ye bağlı, merkezi Paris’te bulunan Türkiye’nin de üye olduğu bir kurum. Adının açılımı: Financial Action Task Force. Türkçesiyle: Mali Eylem Görev Gücü. Görev alanı; uluslararası planda, kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele etmek.
Söz konusu kurum, 2019 yılı raporunda Türkiye’nin ‘kara para aklama, terörizmin finansmanı’ gibi mali suçlarla mücadelede eksiklerinin bulunduğunu belirtilmiş ve 40 maddelik tavsiyede bulunmuştu.  
Türkiye 2021 Temmuz ayında ‘Suç Gelirlerinin Aklanması ve Terörizmin Finansmanı ile Mücadelede ve Müsadere Uygulamalarında Etkinliğin Artırılması Strateji Belgesi (2021-2025) hazırladığını FATF’a bildirdi. Terörle her alanda mücadelede kararlı olduğunu anlattı. Ancak FATF bunu yeterli bulmadı. Hazırlanan son raporda, ‘Türkiye’nin mevzuatının ve altyapısının yeterli olduğuna, ancak soruşturmaların kararlılıkla yürütülmediğine’ vurgu yapıldı. Ve sonuç olarak, 21 Ekim’deki kararıyla Türkiye’yi gri listeye aldı.
Gri listenin bir alt basamağında, kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda uluslararası iş birliği yapmayı kabul etmeyen ülkeler var. İran ve Kuzey Kore gibi ülkeler ise uluslararası finans sistemine tehdit oluşturdukları gerekçesiyle bu listede bulunuyorlar.
Listede hangi ülkelerin olduğunu sayarsak griliğin ne demek olduğunu anlayabiliriz. Arnavutluk, Barbados, Burkina Faso, Kamboçya, Cayman Adaları, Haiti, Jamaika, Ürdün, Mali, Malta, Fas, Myanmar, Nikaragua, Pakistan, Panama, Filipinler, Senegal, Güney Sudan, Suriye, Uganda, Yemen ve Zimbabwe. Türkiye adının bu ülkelerle ve ‘kara para’ ile yan yana anılması başlı başına kötü.
21 Ekim kararıyla, birlikte gri listeye girdiğimiz iki ülke Ürdün ve Mali. Biz girerken gri listeden çıkan iki ülke ise Mauritius ve Bostwana.
Kararı ‘dış güçlerin stratejik bir oyunu’ olarak yorumlayanlar oldu. Haksız da sayılmazlar. Evet karardaki ‘dış güç’ payını aklımızdan çıkarmayalım, inceden bir operasyon çekildiğini görelim. Türkiye’yi ablukaya alma adımlarını, sıkıştırma gayretlerini, artık alışkın olduğumuz çifte standartı fark edelim. Terörün asıl ağababalarını bıkmadan, usanmadan işaret edelim, uluslararası düzenin haksız işleyen çarklarını göstermeye devam edelim.
Ancak uluslararası sistemin bir parçası olduğumuza göre, itirazlarımızın pratik bir karşılığı yok. Tersinden örnekleri göstererek de bir yere varamıyoruz. “Hak etmedik” diye feryat etsek de uluslararası kurumlar sesimizi duymuyorlar. Kararın ‘haksız, gerçeklerden uzak ve kabul edilemez’ olduğunu muhataplarımıza anlatamıyoruz. Terörün kanlı aparatlarının uluslararası sömürü düzeninin can yakan, kan kusan bir parçası haline getirilişine kimseyi ikna edemiyoruz.
Dünya kamuoyu terör örgütlerine açıktan açığa milyonlarca dolar yardım yapan, silahlandıran, donatan, eğiten ülkelerin kimler olduğunu bilse de görmezden geliyor.  
Uluslararası dev şirketlerin terör yuvalarına nasıl rüşvet akıttıkları da ortada.
Terör örgütlerini kurup sahaya sürüşlerini, manevra yaptırarak hedeflerini değiştirmelerini, iplerini bir uzun bir kısa tutmalarını dünyaya film izler gibi izletiyorlar.  
IMF’nin hesaplamalarına göre, gri listeye alınmak ülkelerin GSMH’sının %3’ü kadar sermaye akışını durduruyor. Açıkçası; birçok ekonomik sorunla eş zamanlı uğraşmak zorunda kalınan bu dönemde bir de FATF kararının getireceği bu yükü taşımak zorunda kalacağız.  

Türkiye 2011 yılında gri listeye alınmış, uzun ve yoğun çabalar sonunda 2014’de çıkabilmişti. Dolayısıyla, gri listede bulunmanın her anlamdaki maliyetinin ağır olduğu tecrübeyle biliniyor. Listenin rengi gri olsa da çağrışımları ve etkileri yeterince kara.
FATF kararının ‘büyükelçiler krizi’ ile aynı zamana rastlaması da izaha muhtaç. Ya da tam tersi; izahı kendi içinde ve açık.
Türkiye, önüne koyduğu hedefleri gerçekleştirecekse; bu türden büyüklü küçüklü çelmeleri göze almalı; ne yapacaksa bunlara rağmen yapacağını bilmelidir.