12 Eylül'e Doğru (6) - Yollar Açık

    O gün gelip çatmıştı, Evren saat 03.00'te harekatın başlamasını istedi. Saat 24.00 gibi uyudu, 03.00'e doğru uyandı. İlk arayan Ecevit'ti...

    12 Eylül'e Doğru (6) - Yollar Açık
    13 Eylül 2019 - 02:26

    BÜLENT RUSCUKLU YAZDI

    11 Eylül Saat 13.30 – 12 Eylül Saat 04.01 arası

    Genelkurmay Başkanı Evren, Muhabere Başkanı’na, “Bayrak Harekâtı başlayınca TRT’den aynı saatte bildirileri okuyacağız. Radyo istasyonlarının faal olması lazım…” dedi.

    “TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu ile konuşup halledeceğim. Buraya çağıracağım. Gece de burada misafir ederiz, dışarı ile irtibatı olmaz.”

    “Tamam, sen bu işi hallet. Akşam bir ara ben de gelir onunla konuşurum.”

    Orgeneral Evren, normal mesai içindeymiş gibi çalışmalarını sürdürdü.

    İçi rahattı, heyecanı yoktu. Milletin bu müdahaleyi beklediğini biliyordu. Sadece DİSK’ten yana tereddüdü vardı. Binlerce kişiyi toplayıp miting yapabiliyorlardı.

    Böyle bir toplantı yapmaları durumunda vatandaşlara ateş etmek zorunda kalacakları düşüncesi zihni kemiriyordu.

    Ancak Harekât sabaha karşı olacağı için işçiler evlerinde olacaklardı. Ayrıca sokağa çıkma yasağı da koyulacaktı.

    “Toplanamazlar” diye düşündü.”

    İkinci Başkan Öztorun odaya girdiğinde saat 14.00’ü geçmişti.

    “Necdet Paşa gel” dedi. “Raporlara göz atarken son iki yılda 5.241 kişinin terörden öldüğünü ve 14.152 kişinin de yaralandığını tekrar okuyunca, aklıma İstiklal Savaşı’nda yaptığımız Sakarya Muharebesi geldi. Kitaptan baktım, o koca savaşta 5.713 kişi ölmüş, 18.440 kişi de yaralanmış. Yani biz son iki yılda, Sakarya Savaşı’ndaki şehit sayısı kadar vatandaşımızı terörden yitirmişiz. Bunu yarınki konuşma metnine eklenmesini istiyorum.”

    “Peki, Komutanım”

    “Saat 17.00’de Cumhurbaşkanı ile görüşmeniz vardı…”

    “Gideceğim, oradan çıkınca da Gülhane’ye uğrayacağım.”

    “Hanımefendiye hürmetlerimi ve sağlık dileklerimi iletirseniz memnun olurum.”

    “İletirim, teşekkür ederim.”

    Genelkurmay Başkanı Evren'in her Perşembe saat 17.00’de Cumhurbaşkanı ile mutat görüşmesi vardı. O gün, yapacağı görüşmeden 10 saat sonra ülkede yapılacak olan darbenin lideri olsa da haftalık görüşmeye gidecekti.

    Haftalık konuları aktaracağı dosya hazırdı.

    Orgeneral Evren, Çankaya Köşküne giderken, Cumhurbaşkanı Vekili Çağlayangil’in ömrünün büyük bir bölümünü valilikle geçirdiği için, diğer politikacılardan farklı bir tutumu olduğunu düşündü.

    Kibar tavırlıydı.

    Davranışları her zaman samimi ve içtendi.

    11 Eylül 1980 günü saat tam 17.00’de Evren Paşa Köşk’teydi.

    “Sıkıntınız var mı?” diye sordu Çağlayangil.

    “Yok” dedi Genelkurmay Başkanı Evren.

    Aslında vardı tabii.

    Darbe hakkında renk vermeden görüştüler.

    37911-002.jpg

    Genelkurmay Başkanı Evren, Köşk’ten çıktıktan sonra karargâhına gitmeden önce Gülhane Askeri Hastanesi'ne uğramıştı.

    Felçli olarak yatan eşine yaptığı günlük ziyaret için…

    Orgeneral eşinin odasına girdiğinde, onu karısı ile yalnız bırakmak için baldızı dışarı çıkmıştı.

    “Bugün nasılsın?”

    Sekine Hanım zoraki gülümseme ile “İyiyim!” dedi.

    Masa üstünde duran gazetelere bakan Evren Paşa, “Yine gazeteleri devirmişsin... Okumasan, haberler sıkıntı verir.”

    “Şöyle bir baktım. Başka nasıl vakit geçirebilirim? Gazete, televizyon…”

    “Sana bir haber vereceğim ama heyecanlanma. Bu akşam şeye müdahale edeceğiz… Yönetime el koyacağız.”

    Sekine Hanım soğukkanlılıkla, “İyi edersiniz” dedi. Fazla bir reaksiyon göstermemişti. Ya hasta olduğu için artık bir şeye aldıracak durumda değildi. Ya da ülkedeki durumdan çoğu vatandaş gibi o da tek çıkış yolunun bu olduğunu düşünmüştü.

    Evren Paşa odadan çıkarken arkasından seslendi.

    “Kenan!”

    “Efendim, bir şey mi istedin?”

    “Gülay, kocası Adana’dalar. Orada onlara bir şey olmasın diyecektim. Diğerler iyi de o…”

    “Merak etme, karargâha dönünce Adana’ya, Bölügiray Paşa’ya söylerim, o çaresine bakar.”

    “Miray biliyor mu?”

    “Hayır! Fakat buradan çıkınca eve uğrayıp ona da söyleyeceğim.”

    Komutanlar karargâhta merakla sordular:

    “Görüşme nasıl gitti?”

    “İyi, darbe ile ilgili renk vermeden görüştüm” dedi Orgeneral Evren gülümseyerek.

    Başbakan Demirel, Çağlayangil’e 'sor' demiş. Darbe ile ilgili söylentiler var diye, ağzımı aramasını istemiş. Bana açıktan bir şey sormadı tabii. Demirel’in Çağlayangil’i arayıp ağzımı aramasını istediğini sonradan söylediler bana” K.Evren.

    (B.R. 30 Kasım 2007 görüşmesi. )

     

    Genelkurmay Başkanı Evren de akşam yemeği için yukarı yemek salonuna çıkmıştı.

    Yemek salonuna girmeden önce Muhabere Başkanı yanına geldi:

    “Komutanım Doğan Kasaroğlu burada. Harekât yapılacağını anlattım. Ses çıkarmadı. Hatta memnun olmuş gibiydi.”

    “İyi, ben de bir merhaba diyeyim.”

    TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu’nun yanına giden, Genelkurmay Başkanı onun gönlünü almaya çalışmıştı.

    “Kusura bakma, seni burada alıkoyduk.”

    “Biliyorum efendim, bana anlattılar.”

    “Bir sorun var mı?”

    “Önceden haber vermeseydiniz olabilirdi. Birçok şeylerin devreye girmesi gerekiyor. Fakat ben halledeceğim.”

    Yemek sonrası makam odasına dönerken, “Cevat, iyi ki Kasaroğlu’nu çağırmışız. Sadece TRT’yi ele geçirmekle olmuyor. Birçok şeylerin halledilmesi gerekiyormuş” diye söylendi Genelkurmay Başkanı.

    Saat 24.00’e doğru Evren Paşa emir subayına, “Ben biraz uyuyacağım, üçte beni kaldırın” dedi.

    Fakat saat üçe doğru kendiliğinden kalktı.

    Harekâtın ilk aşaması başlamıştı.

    Emir subayı, “Efendim biraz önce Bülent Ecevit aradı. Sizinle telefonla görüşmek istediğini söyledi. Evinin civarında askeri birlikler görmüş onu soracakmış, ‘bir durum mu var’ diye. Ben de 'askeri harekât var, yönetime el konuldu' dedim.”

    “İyi” dedi sadece Genelkurmay Başkanı.

    “Bir konu daha var Komutanım.”

    “Nedir?”

    “Ankara Emniyet Müdürüne planlandığı gibi Sıkıyönetim Komutanlığına çağrılıp, ‘harekât’ yapılacağı tebliğ edilmiş. Emniyet Müdürü gözyaşlarını tutamamış.”

    “Eh, onlar da illallah dedi. POL –DER, POL-BİR, birbirlerine girmişler. Dejarş oluyor, sevinçten ağlıyor.”

    watermark-001.jpgTam o sırada Özel Kalem Müdürü girdi odaya.

    “Komutanım, muhabere merkezinden bildirdiler. Amerikalıların Balgat’taki muhabere birliğinden bizim muhabere merkezini aramışlar. Etrafta tanklar varmış. “Nedir, tatbikat mı var?” diye sormuşlar. Tatbikat diyerek geçiştirmişler.”

    “Söyleyin” dedi Genelkurmay Başkanı Evren. “Harekât nasıl olsa başladı. Yönetime el koyduk, söyleyin.”

    Onlar anında bildirmişler Amerikan Başkanına. Sonra o da “Bizim çocuklar başardı mı” ne demiş. Doğru mu yalan mı? İşte böyle söylemiş. Vay efendim biz önce onlardan icazet almışız. Onların darbeden haberi varmış. Kimsenin haberi yoktu. İşte böyle intikal etmiştir onlara.” K.Evren (B.R. 17 Kasım 2007 görüşmesi.)

     

    Yollar Açık

     

    03.00 Bayrak Harekâtı Başlamıştı.

    Bütün ülkede kilit noktalar Harekât Emrine göre askeri birliklerin kontrolüne geçmeye başlamıştı.

    Saat 04.00’ten önce Silahlı Kuvvetler dışarıdan gelebilecek bir tehlikeye karşı teyakkuz duruma geçirilmişti.

    Sıkıyönetim Komutanlıkları, kolordular, Bayrak Harekâtı ile tekmil vermeye başlamışlardı.

    Harekât ile ilgili önlemlerin alındığı bildiriliyordu.

    04.00’deki bildirime hazır olduklarını bildiren parolayla…

    Komutanım, Yollar Açık”

    Teşekkür ederim”

    Telefonlar birbiri arkasından geliyordu.

    Komutanım Yollar Açık”

    Saat 03.45’te önce tüm tekmiller alınmıştı.

    04.00’te açık olan TRT radyosunda bir canlılık oldu.

    Arkasından da kendi sesini duydu Genelkurmay Başkanı:

    Yüce Türk Milleti,

    emir komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine el koymuştur.

    Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini…”

    turkiye-1980-darbesi.jpg

    Son Söz:

    Darbeye yol açan anarşik –terör – ve siyasi olaylar 12 Eylül müdahalesini haklı kılar mı?

    Türkiye uçurumdan döndü mü? Dönmedi mi?

    Bunun değerlendirmesini herkes kendi düşüncesine göre yapabilir.

    Ancak en muhalif kişiler dahi 12 Eylül darbesinin coşkuyla karşılandığını söylemişlerdir.

    12 Eylül sonrası yaşanan 39 yıl ise ayrı bir değerlendirme konusudur. Türkiye demokrasisini ’12 Eylül öncesi ve sonrası’ diye ayırmak belki mümkündür.

    Bugün Türkiye’de içinde bulunduğumuz ortamla, 1950 – 1980 arasında yaşanan olaylar, çekişmeler, anlaşmazlıklar arasında benzerlik olduğu da açıkça görülmektedir. Özellikle ekonomik ve siyasi açıdan dış müdahalelerin ulaştığı boyutlar, tarafsız bir gözle değerlendirildiğinde, 1980 öncesi durumdan daha ürkütücü ölçülerde olduğu düşünülmektedir.

     

    S O N

    YORUMLAR

    • 0 Yorum