Mafyanın adası Sicilya'dan geliyorum

    Hep Amerikan gansgter filmlerinde mafyatik adamlar için şu sözü duyarız: "Aslen Sicilyalı, tehlikeli falan"... İşte bu kez rotam tam da o bahsedilen yerlerdi. Gezdim, gördüm, az da olsa yaşadım ve gözlemlerimi yazdım.

    Mafyanın adası Sicilya'dan geliyorum
    20 Temmuz 2023 - 16:18
    İtalya'nın Sicilya adası, Avrupa'da olmasına rağmen ne tam anlamıyla Avrupalı, ne Afrikalı, ne de Asyalı bir ada. Kendine özgü karakteri olan coğrafyalar benim için hep ilgi çekici olmuştur. "Sicilya'yı görmeden İtalya'yı gezmek, İtalya'yı hiç görmemektir" demişler. Ben de defalarca ve de her defasında doyumsuzca ziyaret ettiğim İtalya’yı daha iyi görüp anlamak için bu geziye çıktım.

    "The Godfather" (Baba) filminin bazı bölümlerinin de çekildiği, lezzetin kaynağı olan Sicilya'yı kısa süre içinde her yönüyle görme fırsatım oldu.
    Bükreş'ten kalkan uçağımız, yaklaşık iki saat sonra Palermo Havaalanı'na indi. Sicilya, yaklaşık 5 milyon nüfusuyla, iki havaalanına sahip bir ada. Catania ve Palermo havalimanına her yıl adeta turist yağar. İki havaalanı arasındaki mesafe yaklaşık 250 kilometre.
    Palermo Havaalanı'nın bir tarafı harika dağa, diğer tarafı ise denize bakıyor. Muhteşem bir lokasyonu var. Havalimanı şehir merkezine 35 kilometre mesafede ve 15 dakika sürüyor.



    UNUTULMAZ SAVCININ ANITTINI DİKMİŞLER
    Sicilya'nın başkenti Palermo'nun havaalanından çıktıktan sonra bizi kalacağımız otele götüren şoförümüz, bir anıtın yanından geçerken saygılı bir şekilde dua okur gibi bir şeyler mırıldandı. Şoförle konuşunca anladık ki bu anıt, Savcı Giovanni Falcone'nin anıtıymış..

    Savcı Falcone, bir zamanlar hem adayı, hem de İtalya’yı kasıp kavuran Sicilya mafyasına karşı en kapsamlı soruşturmaları yürüten ekibin başındaydı. 23 Mayıs 1992'de Palermo Havaalanı'ndan şehir merkezine giderken, Capaci adındaki yerleşim yeri yakınlarında otoyolda bir köprü altına yerleştirilen dinamitlerin patlatılması sonucu eşi ve üç korumasıyla birlikte öldürüldü.
    Sonrasında görevi devralan savcı da ,aynı akibete uğramıştı. Kırmızı renkli bir Fiat'in patlatılmasıyla öldürülmüştü. Olaydan sonra Palermo Havaalanı'na bu iki savcının adları verildi: Palermo Falcone-Borsellino Uluslararası Havalimanı.


    YOLLAR BAKIMSIZ
    Sicilya'da yoğun trafik olmamasına rağmen, yollar pek bakımlı değil. Özellikle Palermo ve çevresinde trafik yoğunlaşıyor.
    Palermo’daki tüm tarihi mekanlar, görülecek yerler yürüme mesafesinde olduğu için biz de bu şekilde dolaşıp, canımızın istediği yerde durup şehrin tadını çıkarttık. Ayrıca tramvay veya otobüslerle de dilediğiniz yere çok kolay bir şekilde ulaşabiliyorsunuz.
    Pretoria Meydanı (Piazza Pretoria), Normanni Sarayı (Palazzo Dei Normanni) Massimo Tiyatrosu (Teatro Massimo) gibi tarihi yerleri bu şekilde dolaştık.



    Palazzo Dei Normanni (Norman Sarayı), benim özellikle mimarisi nedeniyle ilgimi çekti. Burası Sicilya Krallarının ana ikamet yeri olarak uzun yıllar kullanılmış. 9. yüzyılda Palermo Emiri tarafından inşa ettirilmiş olan bu saray, Avrupa’nın en eski saraylarından biri olmasıyla da dikkat çekiyor.

    Bir Kraliyet Sarayı olarak da bilinen Norman Sarayı, şu anda Sicilya Parlementosu'na ev sahipliği yapıyor.
    Sarayın cephesi, mimari tarzların bir kombinasyonuna sahip olduğundan dolayı, Palermo’nun en dikkat çeken yapılarından biri olarak öne çıkıyor. Norman Sarayı'nın giriş ücreti 8.5 euro, pazar günleri 08.15-13.00, haftanın diğer günleri ise 08:15-17:45 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. 

    Önemli meydanlarından olan Piazza Pretoria.
    Politeama Garibaldi Tiyatrosu’nun önünde yer alan bu meydan kısaca Politeama olarak bilinir ve iki ayrı meydandan oluşur. Meydanda, tiyatronun dışında çeşitli tarihi heykeller, taksi durağı, yemek yerleri, kamu ulaşım araçlarının biletlerinin satıldığı büfeler yer alıyor.



    2000 İNSANIN İSKELETİ MUMYALANMIŞ
    En ilginç gezi yerlerinden biri Cappuccini Yeraltı Mezarlığı İskelet Müzesi. Bu müze, Palermo’nun hatta dünyanın en korkunç müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu yeraltı müzesi, Sicilya’daki ölüler evi olarak da biliniyor. Müzenin ürkütücü olmasının ana nedeni, müzede 2 binden fazla insanın mumyalanmış cesetlerinin yer alması.Evet sanki Mısır’dayız.

    Dar ve loş bir merdivenden aşağıya inerek ulaşabileceğiniz bu müze, farklı bir turistik yer görmek isteyenler için on numara bir yer. Tarihçe olarak,1599 yılında açılan bu mezarlık, 1880 yılında kapatılmış ve uzun bir süre kaderine terkedilmiş, daha sonra ise bir müzeye dönüştürülerek ziyaretçilere açılmış.



    SOKAK LEZZETLERİ ÖNE ÇIKIYOR
    İtalya’nın yemekleri Palermo’nun ana yemek menüsünü oluşturuyor olsa da, Palermo’da Sicilya’ya has bazı özel yemekler de bulunuyor. Palermo’daki en popüler restoranlar, tahmin edebileceğiniz gibi tarihi şehir merkezi sınırları içerisinde yer alıyor.

    Palermo’nun en iyi bilinen ve yerel lezzetleriyle öne çıkan mekanlardan bazıları şöyle: Trattoria Ai Cascinari (Sicilya restoranı) ve Antica Focacceria San Francesco (İtalyan restoranı). Bu iki restoran da, hem yerel halk, hem de turistler arasında bir hayli rağbet görüyor.



    Sokakta en popüler malzeme, bir tür içli köfte olan ve pirinçten yapılan Arancina. İçeriği; bezelyeli kıymalıdan, peynirli jambonluya kadar değişebiliyor.
    Vucciria pazarı bu konuda oldukça yaratıcı. Sokakta ayaküstü deniz ürünleri (ahtapot, istiridye) bile yiyebiliyorsunuz. Anlayacağınız, deniz mahsülleri menüsü de hem zengin, hem de çok geniş.Fiyatlar da Avpupa'ya göre daha uygun.
    Palermo gece hayatı oldukça hareketli, sokak aralarındaki barlar çok kalabalık. Piazza Rivoluzione meydanı civarı da bu işin merkezi. Hemen hemen herkes atıştırmalıklar ve elinde içeceklerle ayaküstü muhabbeti yapıyor. Bizdeki gibi kasma, stress yok. Oldukça rahat ve salaşlar.



    MAFYANIN KASABASI CARLEONE
    Sicilya gezimizde Corleone kasabasını da ziyaret etmek istedik. Burası ünlü mafya ailesi Corleone ailesinin doğup büyüdüğü yer... "The Godfather" (Baba) filmi, Corleone ailesinin hikayesini anlatan ve sinema tarihinin en klasik mafya filmlerinden biridir. Marlon Brando, Al Pacino ve Robert De Niro'nun başrollerini oynadığı bu efsanevi film, mafya kültürünün sembolü haline gelmiştir.

    Palermo'dan "olmuşken tam italyan olsun" diyerek kiraladığımız Fiat 500 ile düştük yollara. Corleone kasabası, adanın iç kısmında ve Palermo’ya 65 km mesafede. Küçük köyleri, tepeleri aşarak, 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra kasabaya ulaştık.
    Corleone kasabasına vardığımızda, beklediğimiz atmosferi bulamadık. Sıradan bir kasaba idi. Ancak kasabanın manastırının bulunduğu tepeye çıktığımızda manzara değişti, kendimizi bir film setine bakıyormuş gibi hissettik.
    Manastırın yamacındaki evler sanki yüzyıl öncesinden kalma gibiydi. Sokakta karşılaştığımız insanlar da biraz farklı, sert ve her an kavga edeceklermiş gibi bakıyorlardı. Corleone kasabası, mafya kültürüyle özdeşleşmiş olsa da, günümüzde daha sakin bir yaşam sürüyor.
     

    Manastıra dar bir merdivenlerden geçerek ulaştık. Girişi tek ve eski ağaçtan bir kapı idi. Kapı tokmağının vurarak seslendik. Biraz bekledik, tekrar vurduk ve içerden bir ses geldi. Az sonra kapı gıcırdayarak açıldı ve o da ne, ortaçağdan kalma kıyafetleriyle irice ve sert yapılı bir keşiş. Çat pat İtalyancamızla turist olduğumuzu ve manastırı merak ettiğimizi söyledik. Sağolsun anlayışla karşıladı. Tek başına burada yaşıyormuş, bize yaşadığı evi, odaları, ayin yapılan küçük kiliseyi gezdirdi. Kartal yuvasını andıran manastırda ortaçağı yaşadık diyebilirim.


    Türk sokağı bile var...

    GENELDE İNSANLAR SICAKKANLI
    Sicilya'nın karakteristik özelliklerinden biri, halkın sıcakkanlı ve misafirperver olması. Sokaklarda dolaşırken, Sicilyalılarla kurduğunuz iletişimde bu özelliklerini hissedebilirsiniz. Sicilya halkı, gelen misafirlere karşı özenle davranıyor ve onları evlerine davet etmekten çekinmiyor.
    Yabancılara yardım etmek ve onları ağırlamak Sicilyalılar'ın doğasında var. Bu samimi yaklaşım, adada geçirdiğiniz zamanı daha da unutulmaz kılar. Hani derler ya Akdeniz gibi sıcak, işte öyleler.
    Sicilya'da bir atasözü şöyledi: Quando gli oppressori sono più forti è quando sono più deboli.
    Yani, "Zalimlerin en güçlü oldukları zaman, aslında en zayıf oldukları zamandır" anlamına geliyor.
    Sicilya halkı, tarihi boyunca birçok zorluğa karşı direnmiş ve kendi kimliğini korumuştur. Bu atasözü, Sicilyalılar'ın cesur ve direngen karakterini yansıtıyor. Tabii zamanla, turizmin de getirdiği gelişime ayak uydurmuşlar ve daha yumuşak bir karaktere bürünmüşler.
    Sicilya'nın sokakları da büyüleyicidir. Dar ve tarihi sokaklar arasında dolaşırken, Ortaçağ'dan kalma mimariye ve tarihi dokuya tanıklık edersiniz.
    Sicilya'nın en ünlü şehirlerinden biri olan Palermo, sokaklarında yaşanan hareketlilik ve canlılıkla dikkat çeker. Sicilya'nın diğer şehirlerinde de dolaşırken, yerel halkın sokaklardaki neşesini ve sıcaklığını hissedersiniz.
    Sicilyalılar, geleneklerine bağlıdır ve bu geleneklerini sokaklarda yaşatarak ziyaretçilere de aktarırlar. Sokaklarda farklı kültürlere mensup insanları görmek mümkündü. Tunus, Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Yunanistan gibi farklı ülkelerden adaya yerleşen birçok insan vardı.



    4 ŞEHİR DAHA GEZDİK
    Sicilya'da ziyaret ettiğimiz diğer şehirler arasında Cefalu, Castellammare del Golfo, San Vito lo Capo ve Marsala da vardı. Cefalu, Palermo'dan yaklasik 60 km uzaklıkta bulunuyor. Arnavut kaldırımlı dar sokakları ve Ortaçağ mimarisinin hakim olduğu turistik bir şehir. Meydandaki katedrali ve gün batımında duvarlardaki ışığın yansımalarını izlemek, muhteşem bir deneyimdi.

    Castellammare del Golfo, Sicilya'nın en ucunda bulunan Trapani iline bağlı bir kasaba. Tarihi bir kalenin etrafına kurulmuş olan bu kasaba, temiz ve güvenli bir atmosfere sahip. Harika yemekleri, tatlıları ve şaraplarıyla da ünlüdür.

    San Vito lo Capo, büyüleyici plajı ve düzenli tatil köyleriyle beni etkileyen bir yer oldu. Meksika evlerini andıran maksimum iki katlı yapıları ve muhteşem plajıyla tam anlamıyla bir tatil cennetiydi. Berrak suları ve beyaz kumlarıyla huzur verici bir atmosfer sunuyordu.



    ADINI MÜSLÜMANLARIN VERDİĞİ ŞEHİR: MARSALA
    Son durak olarak Marsala'yı ziyaret ettik. Sicilya'nın en batısında bulunan bu şehir, adını adaya geldiğinde beğenen Müslümanlardan almış. Marsala'da bizi ağırlayan arkadaşın dediğine göre Kuzey Afrikalı Müslümanlar adaya ilk buradan çıkmışlar ve gördükleri güzellik karşısında "maşallah" demişler.



    Balıkçılığın revaçta olduğu bir yer olan Marsala, adanın en iyi bağlarına ve dolayısıyla şaraplarına sahip. Yedi farklı türden şarapları deneme fırsatı bulduk. Sicilya'nın meşhur karidesli yemekleri ve şaraplarıyla tatilimizi daha da güzelleştirdik.
    Şarap demişken Donnafugata, Cantine Pellegrino gibi adanın şarap üretiminde başı çeken bağlarında tadım atölyelerine katılabilirsiniz .Ancak bu seyahatte sadece Sicilya'nın üçte birini gezme fırsatım oldu. Bu yüzden tekrar gelmek zaruri hale geldi.
    Sicilya'nın mafyatik bir yer olduğunu söyleyenlere aldırış etmeyin, burası birçok başka yerden çok daha güvenli. Mafya hala varlığını sürdürse de artık daha kurumsal bir yapıya sahip.



    Sicilya'nın büyülü atmosferi, sıcakkanlı insanları ve zengin kültürel dokusuyla geçirdiğim bu gezi, hayatımda unutulmaz bir iz bıraktı. "Sicilya'da olanları anlatabilmek için bin dil gerekiyor" diye bir söz var. Bin dilim olmadığı için ancak dilimin döndüğünce anlatabildim. Gelecekte Sicilya'yı tekrar keşfetme umuduyla, bu adayı herkese tavsiye ederim.

    "Sadece nefes al, gez, gör ve yaşa. Hayat cesurlardan yana."

    YORUMLAR

    • 0 Yorum