Uzakdoğu'nun iki hayal adası

    Gezgin yazarımız Ercan Çölmekçi, çoğu kişinin hayallerini süsleyen iki harika ada Singapur ve Bali'yi gezdi, gördü, sizin için yazdı.

    Uzakdoğu'nun iki hayal adası
    25 Ekim 2023 - 19:31
    "Hayatta unutamayacağımız en büyük pişmanlık; pişman olurum diye yapamadıklarımızdır." - Tolstoy 

    Bu sözleri düşündüğünüzde, hayatın tadını çıkarmak için cesaretli adımlar atmamız gerektiğini anlamak kolaylaşır.
    Bu yazı, böylesi bir adımın hikayesini anlatıyor.
    Ruhunuzu dinlendirebileceğiniz, muhteşem manzaraların, altın kumlu plajların ve canlı kültürün bir arada olduğu bir cenneti keşfetme yolculuğuna davet ediyor. Eğer rahatlayacak, hayatın tadını çıkaracaksanız, bu hikaye sizin için.

    Keşfedilecek o kadar çok inanılmaz yer var ki, seyahatinizi planlamak çok zor olabilir. Bu nedenle, bu büyüleyici adanın tadına varmak için en az 2 hafta ayırmanız gerekli. Ben de öyle yaptım ve kendimi bu adanın akışına bıraktım. Haydi hep beraber Bali'nin gizli mücevherleri ve popüler noktaları arasında bir yolculuğa çıkalım!

    Önceden olduğu gibi çıkış yerimiz Bükreş-Otopeni Havalimanı. Rotamızın ilk durağı Singapur. Güneydoğu Asya’nın en büyük ve dünyanın en yoğun trafiğine sahip havalimanlarından biri olan Singapore Changi Airport’a inince ağzımızdan koskoca bir ‘’vay beee’’ ünlemi döküldü ağzımdan.
    Singapur’un ünlü havalimanı Changi Airport, kelebek ve orkide bahçesi, kaktüs bahçesi, japon balığı (koi) havuzu, çocuk oyun alanları gibi doğal alan ve eğlence ortamlarıyla bizi büyüledi. Öyle ki Singapur Changi Havalimanı bile başlı başına gezilecek bir destinasyon olarak listeye alınmayı hak ediyor. Zaten bu havaalanı, Business Traveler Dergisi tarafından 24 yıldır aralıksız olarak dünyanın en iyi havalimanı seçiliyormuş. Bence sonuna kadar hak ediyor.
    Seyahat ajentamızın planlaması bu şekilde olduğu için iki gün Singapur da kalıp geziyoruz.



    Singapur -Bir modern ülke

    Singapur, haritada nokta gibi görünen, dünyanın en küçük  (5.7 milyon nüfusu var) 20 ülkesinden biri olan Singapur, Güneydoğu Asya’da yer alan bir ada devleti. Dünyanın az sayıdaki şehir devletlerinden biri. Yani ülke tek bir şehirden Singapur şehrinden oluşuyor.
    Yüzölçümü dar olunca adamlar kendini tamamen şehirleşmeye adamışlar, gelirlerini turizme bağlamışlar.
    Anlayacağınız öyle tarım, ağır sanayi yok bu ülkede. Ticari açıdan çok değerli bir konumda bulunan Singapur, tarihte farklı zamanlarda İngilizler ve Hollandalılar tarafından kontrol altına alınmış. Ülke nüfusu Cinli, Hintli, Malay ve İngilizlerden oluşuyor. İngiliz sömürgesinin izlerini net şekilde görmek mümkün. Sokak adlarının İngilizce olmasının yanı sıra farklı şirketlerin de Raffles veya Stamford gibi adları olduğuna şahit olabilirsiniz.



    Şehri dolaşırken yeni kurulmuş bir ülke olduğunu da rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Dubai gibi genç bir ülke. Bu ülke de Dubai’de olduğu gibi -hatta daha da fazla diyebilirim- adeta rüya gibi bir düzene sahip. İlk gördüğüm sahneden bunu anlayabiliyorum. Düzenli, temiz caddeleri ve akşam karanlığını aydınlatan yüksek binaların ışıklarıyla burası büyüleyici! Ülkede inanılmaz bir düzen, temizlik, sistem var, bunu kurallarla sağlamışlar. Singapur'a gitmeden önce bilmeniz gereken şeylerin başında buranın bir yasaklar ülkesi olduğu geliyor. Örnek vermek gerekirse: Yerlere çöp atmak veya tükürmek ağır cezalara tabi.
    Sakız çiğnemek, sakız satmak, hatta ülkeye sakız sokmak yasak. Hal böyle olunca kaldırıma yapışmış pis sakız lekeleri görmüyorsunuz. Singapur'da sigarayı sadece belli yerlerde içebiliyorsunuz, ülkeye sigara sokmak da yasak. Metrolarda bir şey yiyip içilmiyor, herkes düzene ayak uydurmuş.



    Hemen şunu da söyleyeyim: Singapur’da tarihi yerler görmeyi, ilginç müzeler gezmeyi beklemeyin. Burada daha çok sizi kendine hayran bırakacak doğal güzellikleri görecek ve modern dünyanın mimari harikaları ile tanışacaksınız. Biz de öyle yaptık. Bol bol parkları gezdik, hayran hayran şehir merkezinde turladık.



    Şimdi kaldığımız otelden bahsedeyim.
    Hani turizm acentalarının önünden geçerken yada bir acentenin web sitesini ziyaret ederken sizi etkilemek için kullandıkları başlıca görsellerden birinin konu mankeni olan hotelimiz. Çoook uzaktan görülebilen, Singapur’un simgesi, gemi görünümlü meşhur Marina Bay Sands isimli hotel.
    Burada Vikipedia’nın yardımını aldım... Kompleks, 194 metre yüksekliğinde ve 50 katlı üç binadan oluşuyor. Tesiste, 2.561 oda var. AVM, bir müze, iki büyük tiyatro, "ünlü şef" restoranları, iki yüzen Kristal Köşk, sanat-bilim sergileri ve 500 masa ve 1.600 slot makinesi ile dünyanın en büyük atriyum kumarhanesi bulunuyor. Ek olarak, 3.900 kişi kapasiteli 340 metre uzunluğunda SkyPark ve kuzey kulesini 67 metre yükselten dünyanın en büyük halka açık dirsekli platformunun tepesinde yer alan 150 metrelik bir sonsuzluk havuzu var.
    Singapur'a gidiyorsanız kalmanız gereken otel kesinlikle bu.. İşte biz bu hotelde kalma ayrıcalığına eriştik.



    Ama aslında önemlisi burada kalmak değil, buradaki sonsuzluk havuzuna girebilmek. 57. kattaki meşhur havuz olan SkyPark havuzu ise dünyanın en geniş, bu seviyede yapılmış açık hava havuzu aynı zamanda. Bu havuza gece girebildik, düşünün 57. kattasınız ama sanki havaya asılı kalmış bir havuzda, plazaların arasında panoramik görüntü arasında yüzüyorsunuz.



    Benim için unutulmaz bir tecrübe oldu.
    Ödüllü Gardens by the Bay ise inanılmaz bir hayal gücünün ürünü muhteşem bir bahçe ve yürüyüş alanı. Meşhur Avatar filmindeki gibi büyük, çok büyük ağaçlar ama hepsi beton-metal karışımı. Biz de bu ağaç -teraslardan birine çıkıp müzikler eşliğinde hem enfes manzaranın tadını çıkarttık, hem de keyifle içeceklerimizi yudumladık. Singapur için söyleyeceğim son söz; refah ve düzenin ülkesi..
    ...

    Bali -Hayaller Adası

    Şimdi geldik meşhur Bali’ye.
    Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Bali, bir ülke değil. Bali, Endonezya’ya bağlı oldukça büyük bir ada. Endonezya ülkesinin 33 ilinden biri olan Bali tropikal iklimin hüküm sürdüğü bir ada. Yıl boyunca hava sıcak ve nemli.
    Dünyanın en önde gelen turistik destinasyonlarından biri olan Bali, kendine özgü kültürü, gelenekleri, el sanatları, dansları, müzikleri ve mimarisiyle tanınıyor. Ayrıca ada tapınakları, plajları, doğal güzellikleri, yemekleri ve yoga gibi aktiviteleriyle de ünlü.
    Endonezya’nın resmi dini İslam. % 90'ı müslüman olan bir ülkede Bali, Hinduizmin baskın olduğu tek ada. Zamanında Endonezya’nın en büyük adası olan Java adasına Müslümanlık gelince oradaki entellektüel Hindular geleneklerini ve inanışlarını sürdürmek adına Bali adasına kaçmışlar veya sürülmüşler. Sanatçı ve entellektüel kesim Bali’yi oya gibi işlemiş, harika tapınaklar ortaya çıkarmış. Hakikaten her tapınak ayrı bir sanat eseri.



    Adada her türlü milletten insan var. Hintli ve Avustralyalılar çoğunlukta. Bali benim uzun zamandır hayallerimi süsleyen bir yerdi. Genelde balayı destinasyonu olarak bilinse de; maceraperestlere, kültürel gezginlere ve doğaseverlere hitap eden yanları da çok.
    Kısacası Bali adası tam benlikti.



    Bali'de ilk durağımız mecburen Seminyak Havalimanı ve de dolayısıyla Denpasar şehri oldu. Burası Ada’ya ayak baasılan ilk merkez ve de Bali’nin lüks beach resortların bulunduğu bölgesi. Burada hem plaj, sörf ve gün batımı üçlüsünün mükemmel bir kombinasyonunu, hem de birinci sınıf restoranlar ve butikler bulabilirsiniz.
    Bizim kaldığımız hotel de okyanus kıyısında küçük ama şirin bir oteldi. Otele yerleşir yerleşmez kendimizi plaja attık. Plaj, uçsuz bucaksız kıyısında onlarca restoran ve club olan bir turistik plajdı. Su üstünde yüzlerce kişi sörf gibi su sporları yapıyordu.



    Biz de ısrarlara dayanamayarak bir kaç kez sörf denemesinde bulunduk, ama denemenin ötesine geçemedik maalesef. Seminyak’ta gece hayatı da üst düzey deneyimler vaad ediyor. Adanın en stil sahibi, en popüler beach clublerinden bazıları Seminyak sahillerinde yer alıyor. Kuzey’deki Petitenget bölgesi, harika restoranlar ve butikler gibi seçenekler bulabileceğiniz Seminyak’ın popüler bölgelerinden.
    Denize kıyısı olmasa da Jalan Kayu Ayu da Seminyak’ın ana caddelerinden ve burada da birçok restoran ve butik keşfedebilirsiniz. Seminyak’ın Güney sınırını oluşturan Legian tarafına doğru ise La Plancha beach bar ve Double Six Beach gibi seçenekleriniz var. Anlayacağınız, Seminyak Bali’nin sahil beldelerinden ve konum olarak sahil mekanlarına en kolay ulaşabileceğiniz yer. Burada fazla kalmadan asıl ve en önemli şehir olan Ubud‘a doğru yola çıkıyoruz.



    Yolculuğumuz karayolu ile ve bir minibüsle.. Yollar çok dar ve trafik çok kalabalık. Sürekli sağımızdan solumuzdan motorsikletler küçük iki tekerlekli araçlar geçiyordu da bizi biraz tedirgin etti. Güzergah boyu her yer yemyeşil bir doğa örtüsüyle kaplı. Hele hele yükseklere çıktıkça yamaçlardaki pirinç tarlaları inanılmaz derecede güzel bir peyzaj olarak önümüze seriliyor.
    Doğa mı yoksa virajlı yollar mı başımı döndürdü bilemedim. Ve yine yol güzergahında geçtiğimiz yerleşim yerlerindeki evler ve bahçesine yapılmış küçük tapınaklar çok ilgi çekiciydi. Bali halkı için çok dindarlar diyebilirim. Bu sebeple hemen her yerde tapınak var. Hatta öyleki her evin kendi bahçesinde tapınakları var. Her sabah kalktıklarında tanrıya sevgilerini gösterebilmek ve şeytandan korunabilmek için tanrılarına sunu hazırlıyorlar.
    Ne kadar süslü olursa o kadar çok şükran ifade ediyor. Palmiye yapaklarından hazırladıkları minik sepetlerden oluşan bu sunuların içinde bisküvi çikolata meyve ıslak pirinç, para oluyor. Bir kere sigara görmüşlüğüm bile var:). Bizd e elimizden geldiğince bu ritüelleri uyguladık.



    Ubud'a giderken sürekli molalar verdik, hem dinlendik hem de turistik noktaları ziyaret ettik. Bunlardan biri dünyaca unlu Tanah Lot tapınağıydı. Tanah Lot Tapınağı denizden 50 metre açıkta kayaların üzerinde bulunuyor. Tapınağın halkı denizden gelen tehlikelere karşı koruduğuna inanılıyor. Gel-git nedeniyle her zaman tapınağın üzerine gidilemiyor. Bu Hindu tapinağı başkent Denpasar’a yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta. Günümüzde de ibadethane olarak kullanılan, turistler tarafından ilgi gören kültürel bir simge.



    Tapınak, açık denizde yıllar içinde  gel git etkisiyle şekillenen geniş bir kayalık üzerine oturtulmuş. Tapınağın 15. yüzyılda rahip Nirartha tarafından yapıldığı söyleniyor. Bence dünyanın görülmesi gereken en güzel manzaralarından biri.
    Burada yerel orkestra konser vererek dolaşıyor. İçeride gezen turistler için ayrı bir sessel zevk veriyor.
    Sonrasında ise unlu Pura Tirtha Empul Manastirina uğradık. Tirta Empul (Çeşme Tapınağı),Tampaksiring köyünün kuzeyinde, Ubud şehrinin 20 km kuzeybatısında. Tapınağın 960 yılında ilk olarak inşa edildiği söyleniyor.
    Bu tapınağın ilgi çeken özelliği, kutsal pınarı bulunmasıdır. Yani: orta avluda hala kabarcıklı suların çıktığı bir kaplıca havuzu bulunuyor. Pınar: Gunung Kawi’nin içinden akan nehrin kaynağıymış. Bu kaynağın: düşman tarafından zehirlenen ordusunun tedavisi için, tanrı “Indra” tarafından yaratıldığına inanılmakta.



    Tanrı İndra, toprağı kazdığı zaman, ölümsüzlük suyu “tirta” akmaya başlamıştır. Günümüzde de, birçok kişi, bu suyun tedavi edici özellikleri olduğuna inanıyor ve fiziksel ve ruhsal olarak kendilerini yıkamak ve saflaştırmak için buraya geliyorlar.
    Evet, ben de tapınağı ziyaretimde bu havuza girip, duamı ettim. Dinen bir beklenti içerisinde olmadan, ruhen güzel ve farklı olan bir ritüeli yerine getirmek  beni mutlu etti...

    UBUD
    Vee işte Ubud’dayız. Ubud ve civarı, Bali gezimin olmazsa olmazıydı. Pirinç tarlaları arasında muhteşem bir doğası var Ubud’un.. Üstelik de tapınakların çok olduğu, Bali’ye özel geleneksel olan her şeyi bulabileceğiniz bir yer.
    Otelimiz Ubud şehir merkezine yürüme mesafesinde yeşillikler içinde müstakil odalardan oluşan ortası havuzlu servisi çok iyi bir oteldi. Otelden şehir merkezine giden yol üzerinde birçok masaj salonu vardı ve biz de mümkün olduğunca bun imkandan faydalandık. Masaj teknikleri ve şekli olarak bana sıradan geldi ama günün yorgunluğunu atmak açısından hem çok iyi, hem de maddi olarak çok uygun bir aktiviteydi.



    Şehir merkezinde büyükçe tapınaklar var. Herbirinde akşam üzeri ayinler yapılıyor. Aslında ayin değil sanki bir nevi sanatsal gösteri niteliğinde. Çok şık giyinmiş insanlar, özellikle kadınlar, ellerinde,başlarının üzerinde taşıdıkları sepetler içinde meyveler ,çiçekler ile tapınaklara akın ediyor.
    Her kadının giydiği geleneksel elbise çok dikkat çekecek şekilde güzel, canlı renkli ve hoş.Sanki bir moda evinin yarışmasına katılmışlar gibi.Ubud’ta bir evin bahçesinden içeri girdiğinizde göreceğiniz şey görkemli ve göz alıcı bir tapınak. Evler tapınakla içi içe. Her biri büyüleyiciyi. İçeri dalmadan öylece geçip girmek mümkün değil.Yol üzerinde yüzlerce homestay/bungalov ve dolayısı ile tapınak var.



    Ubud’da halkın büyük kısmı zanaatkar, şehir merkezindeki dükkanlarda heykeller, ahşap ve taş oymacılığı ve el yapımı gümüş takılar gibi sanatsal ve kaliteli ürünler satılıyor. İmkan ve bagaj olsa hepsinden almak istedim ama maalesef ikisi de sınırlı.Ubud da yapılacak aktivite o kadar fazla ki hangi birini yapacağımıza karar veremedik.
    Şehir merkezi gezisi, tapınak ziyareti, açık havada sergilenen tiyatrolar, akşam ayin törenleri.. Bir gün rafting yaptık, o müthiş manzara ve pırıl pırıl akan akarsuya koyverdik kendimizi. Tam rotamızın yarısında çok tatlı bir yağmur başladı ve hem değişik bir tecrübe ettik hem serinledik.
    Bir başka gün Ubud’un merkezindeki Kutsal Maymun Ormanına gittik; burası Ubud’un en çok ziyaret edilen 2 yeriymiş. Monkey Forest’a varır varmaz etrafımıza maymunlar toplandı.. Belli ki ziyaretçilere çok alışkındılar, hemen yiyecek talep eder hareketlerde bulundular.



    Buranın çok özel bir kahvesinden de bahsetmek istiyorum; Luwak! Luwak kahvesi, dünyanın en az üretilen ve en pahalı kahvesi. Palmiye Misk kedisi kahve çekirdeklerini yiyor, bu çekirdekler midesindeki enzimlerle mayalanıyor, dışkıladığında kahve çekirdekleri toplanıyor, dezenfekte ediliyor, kavruluyor ve paketleniyor.
    Normal kahvenin 100 gramı 10 dolarken luwak kahvesinin 100 gramı 130 dolara satılıyor. Çok pahalı bu kahvelerden tadım babında 7-8 küçük fincan içtim..  Açıkcası espressonun tadı benim damak tadıma daha uygun geldi. Luwak kahvesini hem çok pahalı, hem de aşırı aromalı buldum.



    Ubud ve civarında o kadar çok resmedilecek, görülecek yer, tad var ki hangi birinden bahsedeceğimi bilemiyorum işte yine bunlardan biri; Meşhur Handara Kapısı. Handara Kapısı geleneksel bir Hindu kapısıymış. Golf merkezinin giriş kapısı olan nokta Bali’nin en çok fotoğraf çekilen ve paylaşılan yerlerinin başında geliyor. Haliyle kapının önünde uzun kuyruklar var herkes en güzel resim karesine erişmek derdinde. Böyle olunca da şimdilerde fotoğraf çekilenlerden para alınmaya başlanmış.. Eğer Bali’nin kuzeyine bir rota yapacaksanız ister istemez bu kapının önünden geçiyorsunuz. Dolayısıyla ister istemez durup resim çektirme ihtiyacı hissediyor insan. Ben de hissettim doğal olarak:)



    Ubud'da şifa

    Julia Roberts'ın başrolünü oynadığı ünlü film “Eat Pray Love/Ye Dua Et Sev ...“ kesinlikle Ubud'un şifacılarını veya yerel olarak adlandırılan balianları ziyaret etmeniz için önemli bir sebep. Burada her küçük köyün kendi şifacısı varmış ve aslında Bali'de doktorlardan daha fazla balianlar hizmet veriyormuş. Köylüler genellikle doktor yerine kendi şifacılarını ziyaret ediyorlar çünkü daha ucuz ve bazen daha etkili oluyorlarmış.



    Şimdi gelelim benim şifacı ile imtihanıma...
    Biz de şifacı ararken hemen bir isim söylediler; Tjokorda Gde Rai.
    Tjokorda, 80'li yaşlarını aşmış, zayıf, uzunca boylu, çok ünlü bir şifacı ve hemen hemen her taksi şoförü onu tanıyor ve yaklaşık 25 dolar karşılığında sizi oraya götürmeye hazırlar. Bu ünlü şifacı Ubud'a arabayla yaklaşık 20 dakika uzaklıktaki Puri Negari köyünde yaşıyor ve taksi şoförleri seans bitinceye kadar sizi bekliyor. Önceden rezervasyon yapmadıysanız 1 – 1,5 saat beklemek zorundasınız.
    Neyse köye ve Şifacının evine girdik, evi büyük bir bahçe içerisinde, tapınak tarzında ama duvarsız küçük binalardan oluşuyor. Bizim çardak diye tanımladığımız bir yerde hastalarına bakıyor.
    Benden önce muayene ettiği Avrupalı bir çifte (çocukları olmuyormuş) "gelecek sefere beni çocuğunuzla ziyaret edeceksiniz" dediğini duydum. Sıram geldi, çardağa çıktım oturdum. Önce ellerini başımın üzerinde gezdirdi ve sonra kulak arkalarıma bastırdı. Çok fena bir acı ile inledim, hatta biraz çığlık da attım. Sonra beni sırtüstü yatırdı, tahta bir sopayla vücudumun röntgenini çekti. Ayak tabanlarıma ve parmak aralarıma baskı uyguladı. Ayak parmağımdaki bir bölgeyi itti ve o anda neredeyse acıdan ağlayacaktım. Sonra ayağa kalkıp bişeyler okudu. Tekrar çömeldi ve o acıyan yerlerime dokundu.
    Tjokorda 1 dakika sonra kendisine söylemeden hangi sorunum nedeniyle onunla görüştüğümü bana söyleyince çok şaşırdım. Gerçekten bu adamda bir enerji, tarifini yapamayacağım bir güç vardı.. Bana "seni resetledim artık şunları şunları yapma" diye reçete de verdi.. Şunları söyleyeyim; 
    Kendisi çok ihtiyatlı ve istişare sırasında alçak sesle konuşuyor ve tavsiyeleri neredeyse başkaları tarafından duyulmuyor. İngilizcesi sınırlı, dolayısıyla sorununuz hakkında uzun açıklamalar beklememelisiniz. Buradaki metod kısa, tatlı ve net. Tjokorda ile birkaç dakika sohbet ettikten sonra "Artık sorunun ne olduğunu biliyorsun, artık sorun değil, değil mi?” diyor. Bu kadar basit; tekrar, ayak parmağıma dokundu ve acı gitti!

    Tjokorda Gde Rai'ye yaptığım ziyaretin üzerinden birkaç gün geçti ve sorun ortadan kalkmış gibi görünüyor. Seans sırasında bana verilen tavsiyelere mutlaka uyacağım ve ne olacağını merak ediyorum.

    Ubud’da bunları yapmadan dönmeyin
     
    * Yoga okullarına gidin,
    * Akşam ayinlere katılın,
    * Ubud merkezinin dışındaki otellerde konaklayın,
    * Luwak kahvesi için,
    * Tapınakları gezin,
    * Pirinç tarlaları arasında trekking yapın
    * Tjokorda Gde Rai a yada başka bir sağlıkçıyı ziyaret edin.
    * Masaj , evet mutlaka masaj yaptırın.



    Bali Gezi yazımızın sonuna geldik. Uzun bir yazı oldu ama benim için Bali sayfalarca anlatsam dahi bitmeyecek bir yer.
    Gezmek insanı alçakgönüllü yapar. Dünyada aslında ne kadar da küçük bir yer kapladığımızı görmüş oluruz. İşte bu nedenle seyahat etmek, farklı kültürleri keşfetmek ve yeni yerler görmek, hayatımızın en değerli deneyimlerinden biridir.
    Bali'nin muhteşem doğası, sıcakkanlı insanları ve kültürel zenginlikleri benim için unutulmaz bir deneyimdi. Aynı zamanda Singapur'la tanışmak da, modern dünyanın ne kadar ileri gidebileceğini görmemi sağladı. Her iki destinasyon da kendine özgü güzelliklere sahip, ve her iki yer de keşfedilmeyi bekleyen birçok sürpriz barındırıyor.
    Daha nice gezi yazılarında buluşmak dileğiyle, sağlıcakla kalınız. Unutmayın, dünya keşfedilmeyi bekleyen bir hazine dolu. 

    YORUMLAR

    • 0 Yorum