Mehmet Asil YILMAZ

    Mehmet Asil YILMAZ


    BİR SERÇE AİLESİNİN BIRAKTIĞI İZLER   

    05 Ağustos 2021 - 10:04 - Güncelleme: 05 Ağustos 2021 - 11:46

    Yazın başlangıcında bir süreliğine yurt dışına gezmeye gitmiştik.
    Eve döndüğümüzde balkonun pervazına bir serçe ailesinin konakladığını ve bir yuvaya sahip olduklarını gördük.
    Onların mutluluğunu bozmamak için de mümkün olduğu kadar bizler de gündüzleri  balkona çıkmamaya karar verdik. Diğer taraftan da konuklarımızı bizi görmediği  bir alandan onları seyretmekten de kendimizi alamadık.


    Gel git zaman sonra onların hareketlerine alıştık. Beyefendi serçe evine gelince hanımefendi yuvasından kısa süreli olsa da uzaklaşıyor. Eşi dönünce de, beyefendi  serçe, dışarıya gezmeye gidiyordu. Hanımefendi öğleye doğru yuvasında oturmaktan sıkılınca balkonun bir tarafına soluklanmaya çıkıyordu.
    Ancak beyefendi eşini (inanamazsınız ama gerçek) eşinin yuvasını bekleyip beklemediğini kontrol etmek için de balkona sık sık geri gelmeyi de elinden bırakmıyordu. 

     
    Beyefendi, eşi serçe hanımefendiyi yuva dışında görünce onun fazla dışarıda oturmasına izin vermiyor gibi veya yuvasına dönmesi için eşini ikna etmeye çalışıyor  gibi bir hali  vardı.
    Bu ikna işini, bizler de önceleri sanki onlar birbirleriyle kavga ediyorlarmış hissine  kapılıyorduk. Ama öyle değildi.
    İkna işi veya süresi fazla uzayınca hanımefendi sanki eşine baskına geliyor gibiydi. Çünkü biraz sonra erkek münakaşa etmekten kaçarak bir ağacın dalına tekrar geri  gidiyordu. Sanki beyefendi bazı Türk erkekleri gibi eşinden korkuyordu.

    Biraz sonra beyefendi tekrar geliyor yine ikna etmeye çalışıyordu ve sonunda eşini ikna etmeyi başarıyordu ki yuvaya döndürüyordu. Bizden de alkış alıyordu.
    Zaman zaman komşu serçe beyefendileri de bizimkilerin yanına gezmeye  geliyorlardı  ama bizim beyefendi erkeklik içgüdüsüyle eşini kıskanıyordu, gelenlerle dövüşüyor, bir müddet sonra beraberce balkondan uzaklaşarak bir başka ağaca konuyorlardı.
    Sonunda anladım ki bizim serçe konuklarımızın kavgaları, Türk erkeklerinin eşleriyle yaptıkları kıskançlık kavgalarından farklı değildi.
    Bizler gün eçtikçe konuklarımızı gözleye gözleye onları diğer serçelerden ayırt edebiliyorduk. Belirli bir süre geçtikten sonra bizimkiler çocuklarını büyüttüler ve konaklarından ayrılarak başka diyarlara göç ettiler..
     
    Dostlarım, onların cıvıltılarına, kurlarına, kavgalarına öyle alışmıştık ki bir müddet  onların  yaşadığı pervazdaki  alana bakamaz bile olduk.  
    Biz onların bir daha gelip gelmeyeceklerinden emin değiliz ama hep onları özleyeceğiz ve hacı gözler gibi de onları bekleyeceğiz.

    Sonuç: İnsanlar gibi onlar da candırlar, canlıdırlar, can taşıyorlar, eşleşiyorlar, kavga ediyorlar, evlat sahibi oluyorlar, onlarında yarınlar var. Onlarda yiyorlar, içiyorlar, onlarda avcılarından korkuyorlar. Onları tanıdıkça kuşlar alemine hayranlığımız bir kat  artmış oldu. Nerede ve ne zaman bir kuş çifti görsem bizimkileri hatırlarım. Benim bu bağlamda bütün avcılara diyeceğim var, onlardan bir özel ricam var:
    Ne olur kuşları, güvercinleri, kazları, bıldırcınları, sığırcıkları avlamayın. Avlamayın ki  onlar da  özgür yaşasın.

    Biliniz ki bizler ve sizler gibi onlar da  can taşıyor. Onların da yazlıkları var, kışlıklar var, değilse onlar da sizler gibi mevsimi gelince mekan değiştirebilirler miydi?

    Lütfen onlara kıymayalım.
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     

    YORUMLAR

    • 0 Yorum