ZEHİRLİ SARMAŞIK

İsmail SERT

Bugünlerde Amerika’da görebildiğimiz ya da göremediğimiz her yerde şiddet var.
Gerçek hayatta ve sanal alemde, yüzeyde ve derinde, evde ve sokakta, merkezde ve çevrede, eylemde ve zihinlerde… ne yana baksan şiddet.
Yer: Atlanta. Polis iki siyahi genci, Messiah Young ve Taniyah Pilgrim’i arabalarından indirmeye çalışıyor. Kameraya yansıdığı kadarıyla aracın kapısına gelen polisler, şok tabancasıyla müdahale edip Pilgrim’i araçtan indiriyorlar. Aracın sürücüsü Young ise polisin açtığı kapıyı kapatırken, kendini teskin etmeye çalışıyor. “Bugün ölmeyeceğim”
Bu söz, bazı kulaklarda “ölüm çok yakınıma gelmiş olsa da bugün ölmemeliyim” biçiminde yankılanabilir, bazılarında; “ölmek için çok gencim” biçiminde…
Nasıl duyarsanız duyun, siyahilerin ruh halinin hangi aşamaya geldiğini yansıtması açısından önemli.
Şiddet soluyor Amerika. Şiddet artık kendini ifade etme biçimi haline geldi. Dolayısıyla tehlikeli boyutlarda. İsyan, eylem, protesto, karmaşa, yağma, provokasyon, öfke ve nefret her yerde. Her şekilde ve her fırsatta. Şiddet korkuları tetikliyor ve korku tıpkı koronavirüs gibi bulaşıyor ve yayılıyor. İşsizlik korkusu, gelecek korkusu, ölüm korkusu…
Trump özellikle demokrat olanlarla kavgaya tutuşmuş durumda. Önlemlerin sertleştirilmesinden yana. Bu arada ANTIFA isimli anti faşist hareketi terör örgütü ilan etmenin yolunu arıyor.
Olayları tetikleyen polis vahşeti bir yana, sonrasında yaşananların yorumu için farklı sorular sorulabilir. Biriken rahatsızlıklar en derin fay hattının kırılmasına mı yol açtı?
Bir iç çatışmaya doğru mu gidiliyor? Yağmanın artması pandeminin kötü yönetilmesi sonucu kaybedilen oyların geri kazanılması manevrası mı? Yeni bir dönemin doğum sancıları mı?
60’lı yıllardan itibaren ABD’de ırkçılığın, ırkçılığa bağlı sert ayrımcılığın üstesinden gelindiği düşünülüyordu. 18. yüzyıldan gelen davranışların ve onların temelindeki duyguların kökten değişme yönünde ilerlediği, zayıfladığı zannediliyordu. Obama’nın başkan seçilmesine ve başkanlığını 2. döneme taşımasına, ırkçılığa karşı mücadelenin zaferle sonuçlanan finali olarak bakılıyordu.
Ancak çok da öyle olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Koronavirüs dalgası ABD yönetimini şaşkına çevirdi. Salgın sürecinde, çoğunluğu siyahiler olmak üzere, işsizlerin sayısı 40 milyona taşındı. Ardından pandemi ile ilgisi yokmuş gibi görünen bu olay patlak verdi.
Aslında şaşırtıcı değildi. Hatta bekleniyordu.
İşsizliğin toplumsal etkileri söz konusu olduğunda ABD’yi Türkiye ile karşılaştırmamak gerekiyor. Bizde paylaşma mutlak anlamda azalma olarak algılanmaz. Alışkınızdır.
Düşeni kaldırma yüce gönüllüğümüz -her ne kadar azaldığına dair şikayetler olsa da- vardır. Çekirdek ya da biraz daha geniş aile kendiliğinden ve doğal olarak ve alışılagelmiş davranış kalıbıyla hareket eder. Elindekini, kilerindekini, bahçesindekini mağdur bireyle paylaşır.
Dolayısıyla bizde işsizliğin artması hemen toplumsal olaylara ve şiddete dönüşmez.
Olsa olsa ‘gizli işsizlik’ rakamlarına yansır. Oysa Amerika’da işsizlik rakamlarının yükselişine, birazdan patlayacak bombanın büyümesi olarak bakılıyor.
Refah toplumlarının sükuneti, ekonominin pamuk ipliğine bağlıdır. Refah herkese ulaştığı sürece her şey yolunda görünür. Ancak bir sarsıntı, bir dalgalanma orantısız tepkilere yol açar. Toplumun göz alıcı parlak makyajı hızla dökülüverir. Hiç tanışık olunmayan başka bir yüz ortaya çıkar.

ABD’de ‘Beyaz polis’in temsil ettiği otoriteye karşı bir başkaldırı var. İtiraz ölüme, ancak aynı zamanda aşağılayıcı bakışın sıradanlaşmasına. Irkçılık düşüncesinin rağbet görmesine. Buna bir de ekonomideki kötü gidişe kısa vadede çözüm bulunamayacağı düşüncesi eklenince, ‘çözümsüzlük kapanı’ şiddetin kapısını aralıyor.
Sokaktaki şiddeti yatıştırmakta zorlanıyor ABD. Tedbirleri bir üst kademeye çıkardığında sorun çözülür mü? Peki içteki, çekirdekteki şiddet üreten kaynak için çözümü olan var mı?
Kökleri diplerde zehirli bir sarmaşık büyüyor ABD’de. Fazla büyümeden kesilecek mi?
Yoksa toplumu saracak mı? Göreceğiz.