YA RÜTBELERİ?

İsmail SERT

28 Şubat davası sonuçlandı. 14 general hapse girdiler. Onlar içerde olsa da mahkemenin kararı, dışardaki yasal ya da gönüllü avukatları tarafından tartışılıyor.   
Hukuki sürecin sonuna gelindi. Tek bir yol kaldı. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Anayasanın 104. maddesindeki “sürekli hastalık, sakatlık ve yaşlılık” durumları için belirtilen af yetkisini kullanması. Olur mu? Olmaz mı? Ne zaman olur? Bilmiyoruz.
Ancak tarafların ifadelerine yansıdığı kadarıyla, bu konuda kafalar fena halde karışık.
Bir kere, ‘suç yok ki ceza olsun!’ diye üste çıkmaya çalışanlar var. Davaların hukuki değil, siyaseten sonuçlandırıldığını savunuyorlar. Evet siyasetin dahil olduğu bir yan var.  Davanın açılmasını, kararın çıkmasını bu kadar geciktiren unsur, olsa olsa vesayetin siyasetteki gölgesidir.
Bu iddianın sahiplerini geride bırakanlar da var. “Af istemiyoruz. Özür bekliyoruz” diyorlar. O derece ‘mekanın sahibi’ konumundalar. Onlara göre af istemek, haksızlık karşısında boyun eğmek, 28 Şubat’ın darbe olduğunu kabul etmek olacak!
Sincan’da kışladan çıkan ve memleketi gürültüye boğan tanklar “gazeteciler çekim yapamadı” denilip tekrar yürütülmüştü. Bu model mi uygulansın istiyorlar? Tekrar yargılanma yapılsın da sonunda paşalardan özür mü dilensin?
Paşaların kendileri affı dillendirmiyorlar. Bu da ince bir hesap. Olası bir af durumunda, “Biz istemedik. Avukatlarımızın af talebinden bile haberimiz olmadı” demeye  hazırlanıyorlar.
Bu tavrın üzerine kat çıkan uyanıkları da gördük. Müvekkillerinin paşalıklarını koruyup mareşal rütbesine yükseltmeyi deniyorlar. Söyledikleri: “Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisi, hükümlünün isteğine bakılmaksızın kullanılır”. Demek istedikleri açık: “Af çıksın. Zaten paşaların itirazı hakkı yok. Salıverildiklerinde eski günlerdeki gibi kostaklansınlar da “kabul etmeme hakkımız olsaydı kullanacak, hapis yatmayı tercih edecektik” desinler.
‘Merhamet kampanyası’ başlatan yazarı tanıyorsunuz. Israrla talebini sürdürüyor. Oysa biliyor ki; merhamet adaletin yerini tutmadığı için hukuk var. Ve merhamet hukukun içinde mündemiç.
Bir de affı savunurken ‘ters köşe’ yapanlar var. “Cumhurbaşkanı Erdoğan paşaları affetsin de ömür boyu vicdanlarında mahkum olsunlar” dedi. İlk okunduğunda duraklatan ilginç bir mantık! Paşalara öyle ya da böyle ‘ömür boyu’ gözüktüğünü mü anlatıyor? Yoksa incenin incesi bir taktik mi? Bilemedim.
Siyasi analiz yapanlar, Erdoğan’ın af yetkisini kullanmayacağını kuvvetle tahmin ediyorlar. Kamuoyu Erdoğan’ın Saadet Partisinin üst yönetimini yanına çekme hamlelerini görüyor. Bu anlamda, 28 Şubat sürecinde Erbakan’ı haksız yere iktidardan düşürenler için af yetkisini kullanmayarak, Saadet seçmeninin gönlünü kazanmaya çalışacağı tezi de yanlış sayılmaz.  
Bir başka iddia, Erdoğan’ın darbe korkusunu dağıtmak için emekli paşaları hapisten kurtarmayacağı yönünde. Emeklilere ceza verilirken, görevdeki subaylara sopa gösteriliyormuş! Sopayı değil ancak sonucu her konumdan asker görsün elbette. Çünkü bu ülkede en tepedeki asker de darbe yaptı, bir araya gelip cunta oluşturanlar da. Hâttâ emekli albay bile iki kez teşebbüs etti.
Bir başka çıkış: “Davayı FETÖ’cüler açtı, AK Parti bitirdi!” Evet davayı açan savcı hapiste. Ancak bu, sonucu değiştirmiyor. Hain odak bir değil ki! İç içe, yan yana, altlı üstlü…
Bitirirken; konuyu ele alan herkes hapis cezasından söz ediyor. Yaşlarının yüksekliğinden, hapis şartlarının ağırlığından dem vuruyor. Oysa aynı paşalara ‘rütbelerinin sökülmesi’ cezası da verildi. O da yeterince ağır değil mi? Onu hak ettiler mi? Neden “koskoca paşaların rütbeleri sökülür mü?” diye soran yok? “Cezaevi şartlarında ölecekler” diye endişesini belirten çok da “kahırlarından ölecekler” diyen neden yok?
Paşalardan “Hapse atın, bu bizi yaralamaz. Ancak rütbelerimizi sökemezsiniz. Ona itirazımız var!” demelerini beklerdik.