VİRÜSLERİN ZALİMLİĞİ

İsmail SERT

Biri, azil sürecini ciddiye almadığını göstermek, Evanjeliklere ve Yahudi lobisine şirin
görünmek üzere palyaçoluk gösterisi sergiledi. İsrail’de seçimi kazanamadığını bir türlü
kabul etmek istemeyen diğeri, yolsuzluk soruşturmasından kurtulmak için orta oyunu
oynadı.

Trump ve Netanyahu, bu iki kabadayı, ortak propaganda zamanlamasında
buluştular ve kampanya defterlerinin yeni sayfasında, birlikte şov yaptılar.
İkisinin de önünde seçim var. İkisi de ‘ne kadar zulüm, o kadar oy oranı’ hesabı
yapıyorlar. “Yüzyılın Anlaşması” dedikleri, dünyaya meydan okuyarak Filistin’i gasp
eden 80 sayfalık metin. Onlar adına ne derse desinler, insanlığın semasında, “Yüzyılın
Provokasyonu” olarak yankılanıyor. Hatta “Bin yıllık Yalnızlık” olarak...
Sadece ambalaj kağıdında barış güvercinin olduğu paketi birlikte açtılar ve içinden bir
zorbalık projesi, bir dayatma, bir tehdit, kibirli bir oldu bitti, bir zulüm mesajı çıkardılar.
Sonrasında da, -Çin’de aramaya gerek yok- haksız, hukuksuz dünyanın bu ‘iki kuralsızlık
virüsü’, başarılarından dolayı birbirlerini kutladılar.
Aslında gelebilecek tepkilerin enini boyunu ölçmek üzere bir yıl önce sızdırmışlar ve
‘görülsün’ diye masaya koymuşlardı. İlgilenen olmadı. Ciddi bir tehdit algısı
hissetmedikleri için, artık açıklamakta sakınca görmediler. Biz de dahil olmak üzere
dünya, bir yıldır kulağının üzerine yatmış uyuyordu. Açıklamayla uyandı(!) ve çok
şaşırdı!
Aslında öncü mesajlar da gelmişti. Trump yönetimi Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak
tanımış, büyükelçiliğini taşımış, iki devletli çözüme karşı olduğunu söylemişti. Golan
tepelerinin İsrail’in olduğunu kabul etmişti. Bir tek sorundan ve o sorunun önceliğinden
söz ediyordu. O da İsrail’in güvenliği! Hep onu duyuyorduk. Halen de duymaya devam
ediyoruz.
Plan ile Filistinlilere kısaca diyorlar ki; “Sana danışmadık ama, bu barışı(!) senin için
hazırladık, sana getiriyoruz”. Yine diyorlar ki; “vatanınız olmasını istemediğinizi ilan
ederseniz, bir vatanınız olacak! Bize güvenebilirsiniz!”
Kurt kuzu için ne dümen çevirirse, avcı avı için ne düşünürse, düşman gözüne kestirdiği
hedef için nasıl nişan alırsa, işte öyle bir plan. Buyurgan, tek taraflı, tarihe ters, insanlığa
aykırı, her detayında ince ince kıyım içeriyor. “Bu kadarına şimdiye kadar cüret
edilmemişti.” desek yeridir.
Savaşın bütün varyasyonlarıyla ilgisi var. Bir tek barışla bağlantısı yok. Hakları gasp
etmekle, sorunları büyütmekle ilgisi var. Bir tek çözümle ilgisi yok.
Ve planda Arapların esamesi yok. Olmadığından haberleri var mı? Onu da bilmiyoruz.
Çünkü onlardan ses yok, seda yok.
Kendilerini ‘reelpolitik’ pozisyonlarına sıkıştırmışlar, konjonktürün ılık sularının
dalgalarında salınıyorlar. ‘Reelpolitik’ dedikleri de ölü taklidi yapmak.
Planın ne kadarı hayata geçer? Bu haliyle uygulanır mı? Tam da burada bize retorik
fırsatı doğuyor. “Uygulanamaz” diyeceğiz. “Uygulatmayız” diye ayağa kalkacağız. Plana
tarihin çöplüğünün yolunu göstereceğiz.
Ancak gırtlağımızı da yırtsak, susup kenara da çekilsek, haritalar kimin ne yaptığını ilan
ediyor. İsrail’i 1948’de ilk tanıyan ABD Başkanı Truman’ın haritasından itibaren yıl yıl,
on yıl on yıl değişen paylaşım, utanç verici bir seyir izliyor.
Dünyanın belki de en haklı davası. Bir karikatür yetiyor anlatmaya. Hani ilk karesinde
yatağında yatan bir Filistinli, yerde yatan bir köpek ile başlıyor dizi karikatür.
Devamında köpek yatağa çıkıyor, adamın yataktaki yeri giderek daralıyor. Son karede
köpek yatağı ele geçirmiş, boylu boyunca uzanıyor, adam yerde.

Şimdi artık yerdeki adama da tahammülleri yok. İslam dünyası ise başka tarafa bakma
yarışında.
Bu ıssızlıkta, ortak bildiri yayınlayarak, “sözde barış, özünde istikrarsızlık ve çatışma
mahiyetindeki planını yok sayıyor ve esefle kınıyoruz." diyen Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne selam olsun.