SİVİL TEPİNME

İsmail SERT

Olan biteni özetle aktararak başlayayım: Boğaziçi Üniversitesi Rektörü binadan çıkıyor. Çevresinde birkaç özel güvenlik mensubu ve diğer görevliler var. Dışarda bekleyen kalabalık ıslıkla, sloganla rektörü protesto etmeye başlıyorlar. Rektör protestolar ve omuz omuza mücadeleler arasında aracına ulaşıyor ve zor da olsa binmeyi başarıyor. Öğrenci ya da değil, oradakiler aracın önünü kesmiş durumdalar. Hareket etmesine izin vermiyorlar. Her zaman öne sürüldüğü gibi ortada polis şiddeti, polisin şiddeti kışkırtan tavrı ve abartılı savunma önlemleri de yok. Zaten olay mahallinde polis yok.
Kalabalığın içinden, gerekli hazırlıkları yaptığı belli olan, belinden üst tarafı çıplak biri engelleri aşarak rektörün aracının üzerine çıkıyor ve tepinmeye, zafer işaretleri yapmaya başlıyor. Kahraman ilan edilmeye, sembol olmaya çok yaklaştığı bir an olduğunun farkında. Fotoğrafının Che’ninkinin yanına asılma ihtimalini bile hayal ediyor olabilir.   
Protestonun konusu ile yapılanın orantısızlığı açısından bakıldığında vahim bir görüntü. Daha vahim olanı; oradaki kalabalığın aracın üzerindeki ‘kahraman adayı’nı alkışlıyor olması. Ve daha da vahimi: bu eylemin ‘sivil itaatsizlik’ olarak anlatılıyor ve savunuluyor olması.
Sivillik itaatsizlik bu mudur? Şiddete başvurmadan yapılacak protesto eylemi böyle mi olur? Sivil itaatsizliğin sınırları nerede başlar, nerede biter?
Sivil itaatsizlik, sana yapılan haksızlığa karşı yasal yolların tamamına başvurmana rağmen çözümsüz kalmanın ardından, kamuya, özellikle kamunun vicdanına seslenmek üzere yapacağın, çerçevesini dikkatle çizdiğin eylemin adıdır.
Büyük devlet yapısı, değişen hayatların ve uygulamaların karşısında kanunların ele almadığı, yetişemediği bir boşlukta haksızlık yaşamışsındır. Ve o sıkışıklıkta son bir eylem yapmaya mecbur olursun. Ya da öyle bir karar alırsın.
Amacın hukuki, insani ve demokratik sınırları çiğnemeden sesini duyurmak, itiraz hakkını kullanmaktır. Amacın, uğradığın haksızlığı herkese göstermek ve haksızlığa karşı çıkacak olası yandaşlarınla ortaklık kurmaktır.
Sivil itaatsizlik, kanuna aykırı gibi dursa da hukuki bir eylemdir. Hukukiliği konusunda çok kolay mutabakat sağlayabileceğimiz bir itiraz biçimidir.
Sebepsiz bir gösteri değildir. Popülist heyecanların tatmini için yapılmaz. Hukuka, eksik bıraktığı yeri işaret etmek, kanunları o yöne doğru genişletebilmek, yumuşatabilmek için başvurulur. Sonuç olarak; adalet içindir, onurlu yaşamak içindir. 
Sivil itaatsizlik herkesi, en geniş anlamıyla ahlaklı olmaya çağırmaktır. Bütün yetki ve güç sahiplerini ve nihayetinde devleti vicdanlı tutum almaya davet etmektir. Çapulculuk değildir. Vandallık da olamaz. Kalabalığın iğvasına kapılarak aklına ilk geleni yapmak hiç değildir.
Soğukkanlılıkla yola çıkmak, yapabileceklerinin sınırını bilerek devam etmek, daha ötesine geçmemektir. Hakkını hak çiğneyerek aramak konumuna düşmemek, o sınırı özenle korumaktır.
Akılla kurgulanan sivil itaatsizlik eylemlerinin ince zekayla renklendirilen yanları da vardır. Biz bugüne kadar yapılan sivil itaatsizlik eylemlerini, o hep ayırt edici yanlarıyla tanıdık. Öylece hafızalarımızda yer ettiler. Onlara hem hak verirken, hem de buluşlarını takdir etmeyi zevkli bir görev bildik.
Batılı kaynaklardaki ‘sivil itaatsizlik’ten Boğaziçi Üniversitesinde gördüğümüz türden bir hareket kast ediliyor olabilir mi? Hadi kalıp cümleyi yazalım: Batılı rejimlerden hangisinde böyle bir eylem sivil itaatsizlik kabul edilir?
Batılı medya organlarından hangisi yazdığı habere ‘protestocu öğrencilere tutuklama’ başlığı atarak yapılanı masumlaştırmaya çalışır?
Haklılığın dışavurumu şiddet olamaz. Ve zeki çocuklar ile ortalamaların makam aracı üzerinde tepinmeleri arasında ne yazık ki fark yoktur.
Son bir soru sormadan bitirmeyeyim. Boğaziçililerin emeği ile ortaya çıksa da korunması açısından hepimize sorumluluk düşen ‘Boğaziçi kültürü’ sahiden bu mudur?