PUTİN'İN AKLINDA NE VAR?

İsmail SERT

An itibariyle Ukrayna’daki savaşın nasıl seyrettiğinden bağımsız olarak, bu soruya cevap vermek, Putin’in ifadelerinin köklerini bulmak üzere biraz daha geriye gitmek gerekiyor.  
Putin, 7 Mayıs 2000’deki Başkanlık yemin töreninde konuşurken “ülkesindeki ve ülke sınırları dışındaki tüm Rus vatandaşlarını korumanın öneminden” söz ediyordu.
Eylül 2013’deki bir konuşmasında, bu sözleri halkın duygularını kabartmak üzere söylenmediği anlaşıldı:
“Bugünkü Rus devletinin köklerinin Dinyeper’de olduğunu kimse unutmamalıdır. Herkes bilir, bizler Dinyeper’de aynı vaftiz kurnasından geçtik. Kiev Rusyası büyük Rus devletinin atasıdır.”
2014 yılbaşında yüksek bürokratlara, valilere, Birleşik Rusya partisinin önde gelenlerine Başkanlık makamından sürpriz bir yeni yıl hediyesi gönderildi. Paketten 19. ve 20. Yüzyıl Rus düşünürlerinin felsefe kitapları çıktı. İvan İlyin’in ‘Görevlerimiz’, Nikolas Berdyayev’in ‘Eşitsizliğin Felsefesi’, Vladimir Solovyov’un ‘İyiliğin Doğrulanması’ gibi.
Konuşmalarında bu kitaplardan alıntılar yapmaya başlayan Putin’in mesajı çok açıktı: “Ben bu kitapları okuyorum, siz de okuyun”!
Putin daha çok sporla ilgileniyor görünse de, her fırsatta pazularını gösterse de tarihle, edebiyatla ve felsefeyle ilgileniyor, düşüncelerini temellendiriyordu. Sadece cesaretli değil, aynı zamanda planlı ve programlı bir Slovik idi.
(Slovik; eski istihbarat ve askeri teşkilat mensubu, çoğunlukla KGB’de, orduda veya poliste yetişmiş Rus politikacılar için kullanılan bir deyimdir.)
Tekrar ettiği ve içini doldurmaya çalıştığı başlıkları vardı: ‘gerçek bir demokraside milli rehberin rolü’, ‘muhafazakar olmanın önemi’, ‘Batının bin yıllık düşmanlığına karşı Rus halkının tarihsel misyonu’…
Putin yalnız Rusya için değil, Avrupa ve dünya için projeler tasarlıyordu. Projelerinin vazgeçilmez ilk ayağı, ‘Rus Dünyası’nı genişletmek ve güçlendirmekti.
Bu düşüncelerini dizayn etmek üzere, geri planda yeterince vakıf, dergi ve düşünce kuruluşu çalıştırıyordu. Üzerinde çalışılan raporların, dosyaların üst başlıkları hiç değişmiyordu:
‘Yeni Rusya’.
Putin ‘dünya gücü’ statüsüne erişme iddiasındaki bir devletin sadece kendi vatandaşlarını memnun etmekle yetinemeyeceğinin de farkındaydı. Aslında onun da zemini hazırdı. Putin’e göre dünya Samuel Huntington’ın ‘Medeniyetler Çatışması’ tezinin en önemli aşamasındaydı. Üstelik Avrupa, ekonomik ve ahlaki bir çöküş yaşıyordu. Öyleyse Avrupa’ya yardım etmek gerekiyordu.  
Artık Putin’in düşünceleri netleşmişti:
“Batı iflah olmaz bir Rus düşmanıdır ve bu mücadele bin yıldır devam etmektedir. Rusya dalgınlığa düşüp geri çekilse de batı dünyası saldırılarına son vermeyecektir”.
Putin’in tezlerinin tarihle bağlarını kuran Moskova Üniversitesinden Prof. Dr. Boris Mejuyev, ‘apayrı bir uygarlık olarak yükselmekten’ ve ‘Avrupa’nın muhafazakar kurtarıcısı olmaktan söz etmektedir.
Putin’in projelerinin ikinci ayağı ya da hedefi tam da bu noktada şekillenmektedir: Avrupa’yı eşcinselliğe, ateizme, kozmopolitliğe ve hâttâ internete ve düzensizlik ifadesi olabilecek her türlü sanata karşı korumak için geliştirecek muhafazakar hareketin başına geçmek.
Bu düşünce altyapısına son gelişmeleri de ekleyerek tabloyu tamamlayalım:
9 Mayıs 2015’den, yani Kırım’ın ilhak edilmesinin bu yana Rusya’da vatanseverlik rüzgarları esiyor.
Rus askerlerinin, istihbaratının ve diplomatlarının Suriye’de elde ettiği kazanımlar Putin’in özgüvenini daha da artmasına sebep oldu. Artık ‘Yeni Rusya’ daha yüksek sesle ve daha bir heyecanla dile getiriliyor. Putin bu rüzgarı arkasına almanın, doğal gaz ve petrol yatakları kadar kıymetli olduğunu düşünüyor.
Rusya geniş bir ülke. Putin’in düşüncesinin sınırları ise ülkesininkinden çok daha geniş.
Bugünlerde savaşın günlük manevraları konuşulsa da Putin’in fikirleri gündelik değil. Uzun zamana yayılan bir süreçte şekillendi ve yerleşik hale geldi. Özetle söylersek; Putin Rusya’nın sıradan bir ülke olmasını kabullenemiyor. Ona göre SSCB bir ülke değil, bir kavram. ‘Yeni Rusya’ da yepyeni bir fikrin ve modelin adı.
Yaptıklarını, yapacaklarını, göze alınacaklarını buna göre değerlendirmek gerekiyor.
Putin’in 2036’ya kadar Rusya’nın başında kalacağını da biliyoruz değil mi?