NATO NATO, NATO VETO*

İsmail SERT

Kuzeyimizdeki savaşın tarafları artık herkes için netleşti. Ukrayna coğrafyasında, Rusya ile ABD ve AB kapışıyor. Moral katkı ve silah desteği Batı’dan, akan kan ve yıkılan şehirler Ukraynalıların. Rusya’nın gidişatı tartışmalı olsa da planının istediği gibi işlemediği, hesabının bir yerde şaştığı açık seçik ortada.
ABD’nin savaştan karlı çıktığını, dolayısıyla bitmesini istemediğini de hepimiz görüyoruz. Savaş devam ettikçe bir koldan silah sanayi palazlanıyor, diğer koldan müttefikleri yanında hizalanıyor, bir diğer koldan ise amansız düşmanı zayıflıyor.
Geldiğimiz aşamada, dünyanın yeni model bir çatışmalar/krizler/savaşlar döneminin başında olduğuna dair kuvvetli işaretler ortaya çıktı. İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine başvurusu, ABD'nin zihnindeki yeni dünya tasarımına giden yolun taşlarından biri.  
Bu iki ülkenin NATO’ya üyelik başvuruları, “Rusya’nın Ukrayna hamlesine ittifakın sahadaki cevabı” olarak görülüyor. Diğer deyişle; Rusya’nın NATO’yu kendi sınırlarından uzakta tutmak için Ukrayna’da giriştiği “askeri operasyona,” ittifakın “ben de o zaman kuzeydeki cepheyi 1340 km genişletirim” şeklindeki bir karşı hamlesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iki ülkenin NATO üyeliklerine sıcak bakmıyoruz” çıkışına içerde ya da dışarda şaşıranlar çok oldu. Oysa özellikle İsveç'in pervasız biçimde PKK’yı desteklediğini dünya alem biliyor. ‘Aktif partneri’ kabul ettiği PKK’ya 2023 yılında 376 milyon dolar vermeye hazırlandığı da ispatlı, belgeli.
Üstelik İsveç parlamentosunda, NATO’ya giriş tartışılırken, “Şimdi biz bir saldırı halinde, Türkiye’yi savunmak durumunda mı kalacağız?” endişeleri dile getirilmiş. Küstahlığın bu kadarına söyleyecek söz bulamıyoruz.
Türkiye’nin sesi neden bu kadar tok ve özgüvenli çıkıyor?
- Türkiye, 1952’de Kore’de şehit vermenin karşılığında NATO’ya kabul edilmiş bir ülke.
- Türkiye, 70 yıllık üyeliği boyunca NATO’nun fedakar üyelerinin en başında geldiğini de biliyor.
- Türkiye, 40 yıldır terörden çocuklarını kaybediyor. Dünyada eşi benzeri olmayan bir alçaklıkla karşı karşıya. Ve Türkiye’ye karşı oynanan bu kirli oyun, yeni taktiklerle ve sözde müttefiklerimizin destekleriyle Suriye’nin kuzeyinde sürdürülmeye çalışılıyor. Türkiye İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkarken, teröre destek verenlerin önüne engel çıkartırken sonuna kadar haklıdır. Günün sonunda ideal bir sonuca ulaşamasa da haklıdır.

Türkiye, şaşkın bakışlar arasında, iki ülkenin üyelik görüşmelerinin başlamasını, konsey toplantısında veto etti bile. Uluslararası planda Türkiye ile temaslar kuruluyor, sorunun kriz boyutuna varmadan çözülmesi için çalışılıyor.
İçerdeki muhalefet konuya dair henüz konuşmadı, terör destekçisi ülkelere bir şey söylemedi. Üstelik söylemesi gerektiğinin, bir öneri getirme sorumluluğunun, hiç konuşmadan sorunun üzerinden atlayamayacağının farkında değilmiş gibi davranıyor. Türkiye’nin çıkışının diplomasideki tam karşılığının ‘müzakere’ olduğunu bildiği halde, “pazarlık” tanımını yapıştırmaya çalışıyor.
Oysa yürütülen diplomasi, kamuoyuna yapılan açıklamalardan ibaret değil. Olamaz. Dolayısıyla sadece kısa açıklamaları, orasından burasından çekiştirerek yorum yapanlar fena halde yanılıyorlar. Zaten diplomasi, herkese açık olarak yapılamayacak kadar ince ve stratejik süreçlerdir.
Aslında NATO topyekün bir yol ayrımına geldi.
Bugüne kadar öyle ya da böyle getirdiği anlayışın, artık ileriye dönük bir anlam ifade etmediğini görmesi bekleniyor. NATO’nun öncü ülkesi ABD, ayarını kendi bozduğu ‘müttefiklik’ tanımını yeniden ele almalı, hak ettiği yere koymalı ve gereğini yapmalıdır.
Finlandiya ve İsveç, Türkiye’nin “teröre karşı birlik olalım” çağrılarına kulak asmadan bugüne kadar geldiler. Bundan sonrasının öyle gitmeyeceğini biliyorlar.
Ancak biz de biliyoruz ki; asıl sorunumuz bu ülkelerle değil. İsveç’in PKK’ya verdiği destek, Amerika’nın yaptığı para ve silah yardımı yanında komik kalır. Üstelik bu konuda Rusya da ABD’den farklı değil.
Türkiye bugüne kadar Ukrayna, Rusya, Avrupa, ABD hattında ‘çoklu denge’ politikası yürüttü. Şimdi bu hatta yeni ögeler eklendi ve denklem daha da zorlaştı. Bugüne kadar ustaca ördüğü stratejisini bundan sonrasında da sürdüreceğine güvenmemek için bir sebebimiz yok.

*İşte NATO, işte veto