'MALUM ODA'

İsmail SERT

John Bolton’un onyedi aylık Beyaz Saray anılarını yazdığı kitabı ABD’de piyasaya çıktı.
Trump’ın mahkeme kanalıyla yayınlanmasına engel olmaya çalışsa da başarılı olamadığı kitabın adı: ‘The Room Where It Happened’. Henüz Türkçeye çevrilmese de, ‘Olanların Olduğu Oda’ adıyla anılıyor.
Ben olsam, biraz serbest çağrışımla ve sadık gibi görünmese de güzel, olmasından yana tercihte bulunarak, Can Yücel tarzıyla ‘Malum Oda’ olarak çevirirdim. Olanların olduğu, dümenlerin çevrildiği, dolapların döndüğü bilinen oda. John Bolton Amerikan sağının, şahinliği ile tanınan, Ronald Reagan’dan itibaren Cumhuriyetçi Başkanların kritik görevlere getirdiği biri. Trump’ın görevden aldığı 3. Ulusal Güvenlik Danışmanı. ABD’nin Birleşmiş Milletler Temsilciliğini yaptığı için diplomat olarak anılsa da diplomasiye inancı yok. BM’nin bir işlevi olduğuna da inanmıyor.
Güç kullanmaktan yana. Irak’ın işgalinde rolü olduğu gibi, “İran’a saldıralım” diyen de o.
Açıktan açığa savaş taraftarı. Başkan Erdoğan’dan hoşlanmadığını saklamıyor.
Şimdilerde ABD’de bu kitap konuşuluyor. Trump’ın ağzının ayarı her zamanki gibi bozuk. Eski yakın adamı için “hasta”, “ yalancı” ve “aptal” demekten geri durmuyor.
Bolton’a görev vermesinin kendi yanlışı olduğunu kabul ediyor. Özetle diyor ki; “Bolton hasta bir adamdı. Bunu çabuk fark ettim. Ülkeyi yönetirken yanlış seçimler yapabiliyorsunuz. Bolton herkesin üzerine bomba atmak istiyordu. Sanırım hayatım boyunca güldüğünü bir kez bile görmediğim tek insandı.”
Bolton, Trump’ın azil sürecinde Temsilciler Meclisine gidip ifade vermemiş, aleyhine söyleyeceklerini kendine saklamıştı. Böylece kitabında yazacağı en önemli pasajları kamuoyuna açıklamamış oldu ve yayınevi ile 2 milyon dolara sözleşme imzaladı.
Bugünlerde konuşup kitabının önüne geçmekten yana değil.
Birçok eleştirmene göre kitabın tamamından çıkarılacak sonuç; Trump’ın sarsaklığı, dikkatinin dağınıklığı, umursamazlığı, liderlerle görüştüğü dosyaların içeriğini bilmeyişi ve hatta ABD ve dünya için tehlikeli olduğu!
Bolton kitabında başta Halkbank olmak üzere Türkiye ile ilişkileri, Trump ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin ayrıntılarını kendi bakış açısından yazmış.
- Suriye'nin kuzeyinde, PKK uzantısı yapının konuşlandığı bölgenin kontrolü noktasında Türkiye’nin engellenmemesi ve söz konusu terörist gruba ABD yardımının kesilmesi.
- S-400 alımından doğacak ABD yaptırımlarının uygulanmaması, Türkiye'nin üretim ortağı olduğu F-35 uçaklarına ilişkin sorunların çözülmesi.
- FETO elebaşının Türkiye’ye iadesi.
Hepsi, Türkiye kamuoyunun günü gününe bilgilendirildiği, devletin ajandasındaki başlıklar.
Trump ise görüşmelerde, neredeyse sadece Türkiye'de tutuklu yargılanan Amerikalı Evanjelik Pastor Brunson’un serbest bırakılması ile ilgili gelişmeleri takip etmiş.
Yani şimdi ağırlıklı olarak yaptığı gibi o zaman da popülist bir yol izliyormuş ve daha çok iç politikaya ve Kasım 2020’deki seçime odaklıymış.
Kitabı bu denkleme indirgediğimizde ABD istediğini almış görünüyor. Türkiye’nin talepleri ise konuşulmaya, müzakere edilmeye devam ediliyor. Yani Trump başarılı, Erdoğan başarısız!
Ancak bu bakış ve ondan çıkan bu sonuç ne kadar isabetli ve ne kadar insaflı?
Bu saatten itibaren ABD’de alınan her kararın, atılan her adımın, yapılan her icraatın doğrudan seçimle ilişkili olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Türkiye’nin kitapla ilgili itirazı Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Donald Trump arasındaki görüşmelerin ‘tek taraflı’, ‘manipülatif’ ve ‘yanlış’ yansıtıldığı yönünde.
Türkiye’deki muhaliflerin kitaba yönelik ilgilerinin sebebi ise iktidarı yıpratmak üzere çok fırsat çıkacağına dair.
Oysa baştan söylenebilir ki; bu kitap, ABD seçimlerinin kampanya dokümanlarından biridir. Dolayısıyla, yer verilen iddialar ve dile getiriliş biçimleri bizi ilgilendirmekten çok uzaktır.
Kitabı fazla ciddiye alırsak; ABD’de Trump’la birlikte bir seviye daha düşüp iyice kabalaşan siyasetin, adabını kaybetmiş devlet yönetiminin ve pervasız atışmanın taraflarından biri oluruz.
John Bolton’un onyedi aylık Beyaz Saray anılarını yazdığı kitabı ABD’de piyasaya çıktı.
Trump’ın mahkeme kanalıyla yayınlanmasına engel olmaya çalışsa da başarılı olamadığı kitabın adı: ‘The Room Where It Happened’. Henüz Türkçeye çevrilmese de, ‘Olanların Olduğu Oda’ adıyla anılıyor.
Ben olsam, biraz serbest çağrışımla ve sadık gibi görünmese de güzel, olmasından yana tercihte bulunarak, Can Yücel tarzıyla ‘Malum Oda’ olarak çevirirdim. Olanların olduğu, dümenlerin çevrildiği, dolapların döndüğü bilinen oda.
John Bolton Amerikan sağının, şahinliği ile tanınan, Ronald Reagan’dan itibaren Cumhuriyetçi Başkanların kritik görevlere getirdiği biri. Trump’ın görevden aldığı 3.
Ulusal Güvenlik Danışmanı. ABD’nin Birleşmiş Milletler Temsilciliğini yaptığı için diplomat olarak anılsa da diplomasiye inancı yok. BM’nin bir işlevi olduğuna da inanmıyor.
Güç kullanmaktan yana. Irak’ın işgalinde rolü olduğu gibi, “İran’a saldıralım” diyen de o.
Açıktan açığa savaş taraftarı. Başkan Erdoğan’dan hoşlanmadığını saklamıyor.
Şimdilerde ABD’de bu kitap konuşuluyor. Trump’ın ağzının ayarı her zamanki gibi bozuk. Eski yakın adamı için “hasta”, “ yalancı” ve “aptal” demekten geri durmuyor.
Bolton’a görev vermesinin kendi yanlışı olduğunu kabul ediyor. Özetle diyor ki; “Bolton hasta bir adamdı. Bunu çabuk fark ettim. Ülkeyi yönetirken yanlış seçimler yapabiliyorsunuz. Bolton herkesin üzerine bomba atmak istiyordu. Sanırım hayatım boyunca güldüğünü bir kez bile görmediğim tek insandı.”
Bolton, Trump’ın azil sürecinde Temsilciler Meclisine gidip ifade vermemiş, aleyhine söyleyeceklerini kendine saklamıştı. Böylece kitabında yazacağı en önemli pasajları kamuoyuna açıklamamış oldu ve yayınevi ile 2 milyon dolara sözleşme imzaladı.
Bugünlerde konuşup kitabının önüne geçmekten yana değil.
Birçok eleştirmene göre kitabın tamamından çıkarılacak sonuç; Trump’ın sarsaklığı, dikkatinin dağınıklığı, umursamazlığı, liderlerle görüştüğü dosyaların içeriğini bilmeyişi ve hatta ABD ve dünya için tehlikeli olduğu!
Bolton kitabında başta Halkbank olmak üzere Türkiye ile ilişkileri, Trump ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin ayrıntılarını kendi bakış açısından yazmış.
- Suriye'nin kuzeyinde, PKK uzantısı yapının konuşlandığı bölgenin kontrolü noktasında Türkiye’nin engellenmemesi ve söz konusu terörist gruba ABD yardımının kesilmesi.
- S-400 alımından doğacak ABD yaptırımlarının uygulanmaması, Türkiye'nin üretim ortağı olduğu F-35 uçaklarına ilişkin sorunların çözülmesi.
- FETO elebaşının Türkiye’ye iadesi.
Hepsi, Türkiye kamuoyunun günü gününe bilgilendirildiği, devletin ajandasındaki başlıklar.
Trump ise görüşmelerde, neredeyse sadece Türkiye'de tutuklu yargılanan Amerikalı Evanjelik Pastor Brunson’un serbest bırakılması ile ilgili gelişmeleri takip etmiş.
Yani şimdi ağırlıklı olarak yaptığı gibi o zaman da popülist bir yol izliyormuş ve daha çok iç politikaya ve Kasım 2020’deki seçime odaklıymış.
Kitabı bu denkleme indirgediğimizde ABD istediğini almış görünüyor. Türkiye’nin talepleri ise konuşulmaya, müzakere edilmeye devam ediliyor. Yani Trump başarılı, Erdoğan başarısız!
Ancak bu bakış ve ondan çıkan bu sonuç ne kadar isabetli ve ne kadar insaflı?
Bu saatten itibaren ABD’de alınan her kararın, atılan her adımın, yapılan her icraatın doğrudan seçimle ilişkili olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Türkiye’nin kitapla ilgili itirazı Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Donald Trump arasındaki görüşmelerin ‘tek taraflı’, ‘manipülatif’ ve ‘yanlış’ yansıtıldığı yönünde.
Türkiye’deki muhaliflerin kitaba yönelik ilgilerinin sebebi ise iktidarı yıpratmak üzere çok fırsat çıkacağına dair.
Oysa baştan söylenebilir ki; bu kitap, ABD seçimlerinin kampanya dokümanlarından biridir. Dolayısıyla, yer verilen iddialar ve dile getiriliş biçimleri bizi ilgilendirmekten çok uzaktır.
Kitabı fazla ciddiye alırsak; ABD’de Trump’la birlikte bir seviye daha düşüp iyice kabalaşan siyasetin, adabını kaybetmiş devlet yönetiminin ve pervasız atışmanın taraflarından biri oluruz.