KONUŞAN ARINÇ

İsmail SERT

“Bülent Arınç BBC Türkçe’ye konuştu”. ‘Organize medya işleri merkezi’ olarak BBC, herkese ‘bir şeyler’ söyleten bir yayın kuruluşu. Arınç, ‘bir şeyler’ söylemesiyle tanıdığımız bir siyasetçi. Öyleyse, başlığı okuduğumda içimden geçeni açık edebilirim: Eyvah, eyvah.
Arınç’ın AK Parti’ye nispetle kendisini konumlandırmasında uzun zamandır bir sorun var. Üstelik bu hep böyle kalacak gibi. Uzağına düştüğü yere bir türlü geri dönemiyor. Özgül ağırlığı orada oluştuğu için tam dışarıya da çıkamıyor.
Yaptığı görevler, bulunduğu makamlar, ömür boyu kendisini bağlayacak kadar ağır. Üstelik özgül ağırlığını, sadece bugüne kadar taşıdığı unvanlarla, onları üst üste koyarak elde etmediğini, emeğiyle, duruşuyla ve yol yürüyüşüyle edindiğini biliyoruz.
Yazının bundan sonrasına, doğrudan kendisine seslenerek devam edebilirim.
Sayın Arınç, sizin kendinize mahsus bir hikayeniz var. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifa ederek, pür sivil hayata geçemeyecek, kendi adına konuşan ‘bağımsız bir yorumcu’ olamayacak birisiniz.
Oysa kabul edin ki; kendinizi unutturmak istemiyor, özellikle dışa doğru ve ‘ben’ vurgulu konuşmayı çok seviyorsunuz. Söyleşilerde soruların iğvasına kapılıp gittiğinizi en iyi siz biliyorsunuz.
Eleştirme hakkınız yok mu? Elbette var. Medyanın megafonuna uzak durarak, madem özgül ağırlığınız var, onun gücünü kullanarak konuşabilirsiniz. Arkadaşlarınız, dostlarınız kim bilir ne kadar çoktur! İçlerinde aktif siyasetçiler de vardır! Zaten konuşuyorsunuzdur. Anlattıklarınız dalga dalga en geniş sınırlara kadar yayılıyor, en yüksek makamlara kadar çıkıyordur. Hiç endişeniz olmasın.
Söyleşinizden aklınızın ve kendinizi konumlandırmanızın giderek daha çok karıştığı anlaşılıyor. Söz ustalığınızın kendinizi ifade etmede yetersiz kaldığı yerleri siz de fark etmişsinizdir. AK Parti’den söz ederken, bazen ‘biz’ kipini kullanıyorsunuz, bazen genelliyor, ortaya karışık sözler söylüyorsunuz. 
“Benimki muhalefet değil, eleştiri” diyorsunuz. İkisi arasındaki kıl kadar farkı bilmelerini kimseden beklemeyin. Durduğunuz yer çok ince bir çizgi. Bu kadar çok konuşarak o çizgiyi koruyamazsınız. Nitekim yine koruyamamışsınız.
“Erdoğan'a muhalefet etmemek gibi bir içtihatta bulundum. Beni fazla zorlamasınlar, içtihatlar zaman zaman değişebilir" diyorsunuz. Herkes ne demek istediğinizi anlıyor! Dahası da var. “Başka bir parti kurmak veya başka bir partiye katılmak düşüncesinde değilim” diyor, cümleyi orada bitmiyor “şu anda” diyerek iğneyi batırıyorsunuz. İğneyi batıracağınız yeri çok iyi biliyorsunuz ve siz çıkarıncaya kadar orada kalsın istiyorsunuz.
Hani bir çocuğa sahip çıkan iki kadının hikayesi anlatılır. İkisi de “annesi benim” demektedirler. Hakim gerçeği bulmak için çocuğa zarar verecek bir yöntem önerir. Asıl  anne, “aman çocuğuma zarar gelmesin” der ve iddiasından derhal vazgeçer. Biliyorsunuzdur. Ben tam da burada, hatırlatmak istedim.
Sayın Arınç, özgül ağırlığınızı kimse elinizden alamaz. Zaten öyle olduğu için özgül ve ağır. O ağırlığı ancak kendiniz çoğaltabilir ya da eksiltebilirsiniz.
‘Bir cümle ya da bir konuşma ile gündemi belirleyebilme’ gücünüzle övünmeniz, özgül ağırlıklı olmakla ters orantılı değil midir? Hâttâ ‘özgül ağırlık’ sahibi kişinin gündemi belirleyebilmeyi umursamaması gerekmez mi? 
Hadi şu örneği verme cüretini de göstereyim: Merhum üstad Sezai Karakoç medyaya zerre prim vermeden, gündemi hiç takmadan ömrünü tamamlayıp dar-ı bekaya göçtü. Onun özgül ağırlığını tartacak bir kantar var mı? Yanlış anlaşılmasın. Onun kadar münzevi olmanızı beklemiyorum. Sadece “bir düşünseniz!”diyorum.
“Taş yerinde ağırdır” atalar sözünü “özgül ağırlıklılar sustukça ağırdır” biçiminde okumayı deneyebilirsiniz. Siz “bak aslanım” metinleri yayınlarsanız, “bak özgül ağırlık” cevapları alırsınız. Kıymetinizi herkese kabul ettirmeye çalışmayın bence. Bilenlerin bilmesi yetmez mi? Bilenlerin bildiğini biliyor olmanız da size yetmesin mi?