İLK SEÇİMDE GÖRÜNMEZ OLDULAR: BABACAN-DAVUTOĞLU

İsmail SERT

Seçim pusulasını analiz ederken DEVA ve Gelecek Partisi'ne ayrıca bakmak gerekiyor. Babacan’a ve Davutoğlu’na…
Partilerinin içinde başarılıydılar. Bakan’dılar, Başbakan’dılar. Uzun hikayelerinin dalgalandığı zamanlar da oldu. Olağandı. Her partide olurdu. Bir kırılma yaşadılar. Tepkilerinde haklı olup olmadıklarını tartışmak için artık çok geç.
Parti kurmaya sevdalandılar. Halbuki siyasete, parti kurmak hedefiyle girmemişler, adımlarını ona göre atmamışlardı. Siyasette edindikleri, daha çok kurmay tecrübesiydi. Parti kurmaya yetmezdi. Bunu onlara birilerinin anlatması gerekmiyordu. Biliyor olmalıydılar.
“Hiç olmazsa birlikte parti kurun, güçlerinizi birleştirin, temel ilkelerin etrafında buluşun” diyen çok oldu. “Çok şey kazanırsınız” dediler. “En azından parti kurmanızın kişisel hırslarınızla ilgili olmadığını göstermiş olursunuz” dediler.
Kulakları kendi sesleriyle doluydu. Dinlemediler. Estiler, gürlediler, heyheylendiler. Kendi partilerini kurdular.
Zaman akıp geçti. Seçim yaklaşırken, kimliklerini kapıda bırakarak ittifaka dahil olmayı  tercih ettiler. Siyaseten yok olmayı kabullenip parlamentoda var olmayı seçtiler. Kimliksiz girecekleri sandıktan kimlikleriyle çıkmayı umuyorlar. O gün geldiğinde, kimliklerinin ne kadar yıpranmış olduğunun hasar tespitini yapabilecekler mi? Bilmiyorlar.

Ne yapmış oldunuz?
Siz Babacan ve Davutoğlu ne yapmış oldunuz?
İddianızla gençtiniz. Kendinizi ‘yeni sürgün bir dal’, bir umut olarak tarif ediyordunuz. Birbirinize tahammül edemeyerek girdiğiniz yol sizi buraya getirdi.
Sözünüze pek de güvenmediğiniz ortaya çıktı. “Biz iddialarımızla varız” diyemediniz. “İddiası olanlar peşimizden gelsin” diyemediniz. Anlattıklarınızı masal kipine dönüştürdünüz.
14 Mayıs seçiminde tartıya girmekten korktunuz. Kuruluş tarihlerinizi anmanıza artık gerek yok. Partilerinizin kuruluşlarını belirsiz bir tarihe ertelediniz. Yakınlarınızdaki birkaç kişiyi parlamentoya taşımayı başarı çıtası bellediniz. İddialarınızı, kimliklerinizi parlamentoda sandalye edinmeyle takas ettiniz. Parlamentoda olmayı, kurumsal kimliklerinizi inşa etmenin önüne koydunuz.
Oysa sayıları kaç olursa olsun, edineceğiniz milletvekillikleri, sizin gücünüzü göstermeyecek. İttifak masasındaki pazarlık yeteneğinizin ifadesi, anket sonuçlarını pazarlamanızın göstergesi olacak.
Parti dediğiniz binalar, arabalar, makam odaları, koltuklar değildir ki! Parti dediğiniz bir iddiadır. Eski deyişle fırkadır. Farklı olmaktır, farkını ortaya koymaktır. İddiası olmayan  parti mi olur? Seçmen akademik başarınıza, bilginize hayran kalarak size oy vermiyor ki! Onu ne kadar temsil ettiğinize bakıyor. Bunları siz de biliyorsunuz.

Bu seçimden sonraki seçim
Seçim gecesi hangi matematik sizi kazançlı çıkaracak? O gün ‘diğerleri’ kategorisine sokulduğunuzda, “küçük partilerden biri” denildiğinde, yine alınganlık mı göstereceksiniz? Kendinizi anlatmaya baştan mı başlayacaksınız?
Çok soru var. Hep soru var. Bir sonraki seçimin eşiğine geldiğinizi düşünün. Kaç milletvekiliniz olduğunu biliyorsunuz. Evet. Peki o güne kadar sözünüzle, samimiyetinizle kaç seçmeni ikna ettiğinizi biliyor olacak mısınız? Hayır. Çünkü seçmenlerinizi hayalete çevirdiniz. Bir büyük partinin, logonuzu, iddianızı, kimliğinizi yutmasına izin verdiniz. Üstelik bunu, hiçbir pazarlığa dönüp bakmayacağınız, en delişmen olmanız gereken dönemde, partinizin kuruluş aşamasında yaptınız.
İddianızdan başınızın döneceği bir zamanda, büyük zannettiğiniz küçük hesaplara daldınız. Bir seçimlik yakıtınız varmış. O seçimin de pusulasında yoksunuz.
Anlaşıldı: siz hırstan mamulsünüz. Babasına rest çektikten sonra kapıyı vurup çıkan, ancak on adımda soluğu kesilen, gölgelerden korkmaya başlayan ergen siyasetçisiniz. Ufkunuz tek seçimlikmiş. O seçime biraz yukardan baktıracak iddianız yokmuş.

Son yerine
Her seçimi bir durak kabul edersek, parti kurmak, partiyi büyütmek çok duraklı bir uzun yolculuktur. Peki siz ne yaptınız? İlk seçimde, yani ilk durakta yürüyüşünüzü durdurdunuz. Görünmez oldunuz.
Daha yolun başındayken bu saklanış hiç olmadı. Hayır, CHP’ye sığınmanıza özel bir anlam yükleyerek söylemiyorum. O başka bir konu. Stratejik bir hata yapıyor, partinize büyük bir travma yaşatıyorsunuz.
Sözü uzatmayayım. Bu yazının özeti, aslında bir soru: “Uzun yola böyle mi çıkılır?”