AK PARTİ'NİN MUTFAĞI

İsmail SERT

Kısa adı SETA. Açılımı: Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı. 15 yıllık, temel
misyonu ‘öngörüde bulunmak’ olan bir düşünce kuruluşu. Amerikancası ile söylersek;
bir Think Tank.
SETA’nın AK Parti adına çalıştığı gizli bir bilgi değil. Kaldı ki; bu ilişkinin saklanacak bir
yanı da yok. Hatta siyaset alanında, bu türden kuruluşların sayılarının daha çok olması,
daha yaygın hizmet vermeleri beklenir.
Kişi bazında somutlamaya çalışırsam; onlar AK Parti’nin ‘ağzı laf yapan’, ‘eli kalem
tutan’, çoğunluğu yurt dışında okumuş, dil bilen, dünyayı takip eden çocukları. Bir
dönemin moda kavramıyla; AK Parti’nin ‘organik aydınları’. Aslında tv yorumcusu,
gazete yazarı ya da kritik görevleri sebebiyle onları -en azından bir bölümünü-
tanıyorsunuz.
Yerine getirdikleri işlev çok kıymetli. Ülke içinde siyasetin işleyişini, sosyolojik
değişimleri, ekonomik gidişatı analiz ediyorlar. Uluslararası planda güç dengelerini
izliyor, dünyanın nereye doğru yol aldığını gözlemliyorlar. Kısacası; siyaseti bilgiyle,
düşünceyle donatmaya ve güçlendirmeye çalışıyorlar. Alınacak kararların, yürütülecek
politikaların doğru konumlandırılması için uğraşıyorlar.
Bazen de tersi olmuyor değil. Parti’nin adımlarını geriden takip ediyor, uygulamaları
kavramlaştırmak, doğrulamak ya da meşrulaştırmak için çaba harcıyorlar.
Yakın zamanda SETA’da bir kopuş yaşandı. Sızan haberlere göre; ‘İstanbul ekibi’ ile
‘Sakarya ekibi’ arasında doğan çatlak, bir müddet üstü örtük biçimde muhafaza edilmiş.
Bir rivayet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan duruma el koyması, hakemlik yapması
istenmiş. O aşamada neler yaşandığını tam bilemiyoruz. Sonuçta 12 çalışanın vakıftan
uzaklaştırıldığını öğrendik. Bu tasarrufa itiraz eden 8 kişi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
ve ‘büyük Türkiye idealine’ bağlılıklarını ilan ederek ayrıldıklarını duyurdular.
Yine rivayete göre, dışarda kalan 20 kişilik bu ekip, bir yıl önce Üsküdar’da kurulan yeni
bir vakıfla yoluna devam edecekmiş.
Tartışmanın ortalık yerdeki ‘ilk taş’ını, artık iktidar bileşenlerinden biri kabul edilen
Doğu Perinçek, SETA’ya ‘örgüt’ diyerek attı. Perinçek “SETA, ABD ve İsrail'in çıkarlarını
savunan bir sözüm ona strateji kurmuş ve aynı zamanda Türkiye hükümetinden kaynak
sağlıyor, bunlar Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafını da kuşatmaya çalışıyorlar” diyerek
devam etti. Peşinden ithamını daha da ağırlaştırdı: “Hükümete yön veriyoruz diyorlar
ama onlara yön veren de ABD ve İsrail.” Uzun sayılacak konuşmasını “SETA'yı beslemek,
İsrail'i ve ABD'yi beslemektir” diyerek bitirdi. Üstelik talebi de vardı: “SETA'ya olan
bütün yardımlar, mali kaynaklar kesilmelidir ve hükümet SETA ile hiçbir ilişkisinin
olmadığını Türkiye kamuoyuna ilan etmelidir”.
Ayrılanlar sadece kişisel ifadelerle yetinmişlerdi. Kapalı devre yaşanan bu süreç
hakkında vakıftan da bir açıklama gelmedi. Öyle olunca da Perinçek’in sözleri fazladan
yer kaplamaya, çok tekrarlanmaya ve aşırı yorumlanmaya başladı. Buna özellikle dikkat
çekmek istiyorum.
SETA’daki ayrılığın önemi, yerinin kritik oluşundan ve bize şu soruları sorduruyor
olmasından:
Vakıf bu geniş kadroya dar gelmeye mi başladı? Yoksa işi düşünce üretmek olan ekibin
bakış açılarında, aynı çatı altında kalınamayacak kadar farklılıklar mı oluştu? Fikir başka
başka oldu da, yan yana durulamama sonucunu mu doğurdu?
Yaşanan çatlak, derinleşme ve yayılma potansiyeli taşıyor mu? Ortada esastan bir
uyuşmazlık mı var? Yoksa söz konusu edilen sadece bir tarz uyumsuzluğu mu? ‘Tasfiye’

iddiası doğruysa tasfiye eden kim, edilen kim? Kim kime, kimin silahıyla, kimin omzu
üzerinden ateş ediyor?
Bunlar kolay cevaplanacak sorular değil. Siyaset pratiğini yürütenlere ilişkin krizlerin,
çatışmaların, ayrılıkların sorularına da benzemiyorlar.
Gerekirse bu yazıyı, isimleri anarak, ‘kim kimdir?’ sorularını cevaplandırarak yeniden
yazabilirim. Belki o zaman fotoğraf daha iyi görünecek, anlatmak istediğim daha net
anlaşılacaktır.