TÜGİAD Ege'nin konuğu Salim Kadıbeşegil

    TÜGİAD Ege Şubesi’nin düzenlediği “Covid-19 Döneminde İtibar Yönetimi” toplantısında konuşan Kurumsal İtibar Yönetimi Danışmanı Salim Kadıbeşegil, korona sonrasını ifade eden ‘yeni normal’ kavramının yanlış olduğunu söyledi

    TÜGİAD Ege'nin konuğu Salim Kadıbeşegil
    01 Haziran 2020 - 12:59
    Türkiye Genç İş Adamları Derneği (TÜGİAD) Ege Şubesi’nin düzenlediği “Covid-19 Döneminde İtibar Yönetimi” toplantısında konuşan Kurumsal İtibar Yönetimi Danışmanı Salim Kadıbeşegil, korona sonrasını ifade eden ‘yeni normal’ kavramının yanlış olduğunu belirterek, “’Olması gereken normal’e dönmek mecburiyetinde kalacağız. Tüketim ekonomisi elbette bir süre daha devam edecek ama hammaddeyi tedarik edemediğinde sistem mutlaka tıkanacak” dedi. Mesela tatile gitmenin yaratacağı karbon ayak izinin daha aile içinde eleştirileceği bir döneme girdiklerini söyleyen Kadıbeşegil, “Özellikle son 150 yıldır kötüyü iyi, yanlışı doğru, çirkini güzel bellemiş insanoğlu, tam tersi olan değerlere dönmek durumunda, başka çaresi yok” diye konuştu.

    TÜGİAD Ege Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Melih Sebastien Durmuş, korona döneminde hayatın bir çok alanında önemli değişiklikler olduğunu, sağlıktan sonra ekonominin en büyük gündemi oluşturduğunu belirterek, “Biz de bu dönemde hem ekonomiye, hem sağlığa, alanında yetkin konukları online olarak ağırlayarak, projeksiyon tutmak istedik. Salim Kadıbeşegil ile de özellikle değişen şartlarda firmaların itibar yönetiminden, yeni normalin altında yatan anlamı konuştuk” dedi. Kültürler arası itibar farkıı olduğunu vurgulayan Durmuş, “Evrensel kültür ve değerlerle oluşturulmuş bir felsefeye dayalı itibarın ayrıntılarını Salim Kadıbeşegil’den dinledik” diyerek konuştu.

    Şirketler için  itibarın, toplum tarafından beğenilen ve takdir edilen şirket olmayı ifade ettiğini söyleyen Salim Kadıbeşegil, “Beğeni güzel ama takdir o kadar kolay değil. Şirket en başta çalışanlar ve tedarikçiler arasında itibarını korumalı ve yükseltmeli. Aslolan çalışanların mutluluğudur, tedarikçiler için de bu geçerli. Bu dönemden başarılı olarak çıkmak isteyen şirketler çalışanları ve tedarikçileri ile bu iletişimi doğru kurmuş firmalar olacaktır, diğerleri büyük bedel ödeyecekler” dedi.

    İtibarı yüksek şirketlere baktığınız zaman vizyon ve misyonlarının kültür ve değerlerle harmanlandığını söyleyen Kadıbeşegil, “Bu değerler hem yerel hem evrensel ölçekte geçerli değerlerle harmanlanabildiğinde bunun çıktısı itibar olarak geliyor. İtibarlı şirket olmak bir çok kapıyı açar, çalışanlar tarafından tercih edilmeden yurt dışı ortağın size gelmesine kadar geniş bir yelpazede size avantaj sağlar. İtibar proje olamaz, itibar bir felsefenin sonucundaki çıktıdır” dedi.

    “Koronadan büyük tehditler var”
    Dünyanın içinde bulunduğu korona salgınının, dünyanın diğer problemlerine baktığında devede kulak olduğunu ifade eden Kadıbeşegil, “Mesela dezenfektan içmekten bahseden bir liderin elinin altında nükleer silahları harekete geçirecek bir kırmızı düğme duruyor ve bu ülke tüm nükleer anlaşmalardan çekilmiş durumda. Küresel ısınma ve iklim değişikliği de var. Bugünün şartlarında tüketim toplumunu devam ettirmek isteyenler üretim için hammadde bulamayacaklar, hammaddeye erişimle ilgili tüm kanallar kapanacak, sular, topraklar, ormanlar ve bitki örtüsü habitat çok büyük bir tehlike altında. Okyanuslar plastikten nefes alamaz vaziyette ve obeziteden ölenlerin sayısı, açlıktan ölenlerin sayısını ikiye katlamış durumda. Bu sürdürülemez bir tüketim kültürü, bunun devam etmesinin mümkünatı yok” dedi.

    “Yeni normal olması gereken normaldir”
    Özellikle son 150 yıldır insanlığın kötüyü iyi, çirkini güzel, yanlışı doğru bellediğini vurgulayan Kadıbeşegil, “Bunların sonuçlarını görüyoruz. Bugün şehirlerin yapısına bakın, estetikten, sağlıklı bir yaşam çevresinden bahsedebilir miyiz? Üretim ilişkilerine bakın, insanlığın özellikle 20. Yüzyılda birbirine yaptıklarına bakın hep bu ters değerlerin benimsenmesinin sonucu. Dünya, artık yeni normal derken sizi olması gerekene davet ediyor, bundan kaçışımız da insanlık olarak yok” dedi. Bu olması gereken normalde çevresel atıklar konusunun ön plana çıkacağını ifade eden Kadıbeşegil, “Bir ürün üretirken ne kadar doğaya zarar verdiğiniz o ürünün satışını doğrudan etkileyecek, tüketici, iş ortaklarınız, çalışanlarınız bunlara ne kadar dikkat ettiğinize bakarak sizi tercih edecekler” dedi.

    Turizm algısının değişeceğini, artık bir turistin karbon ayak izinin büyüklüğüne bakılacağını söyleyen Kadıbeşegil, “Olması gereken normalde bir turistin yerel kültürü ne kadar erezyona uğratıyor, 1 haftalık tatil için kaç saat uçtuğuna, ne kadar yakıt yaktığına, bu sebeple doğaya ne kadar zarar verdiğine bakılacak. Tatil için 15 saatlik uçuşlar yapılamayacak artık, en başta torunuz, çocuklarınız, aileniz sizden hesap soracak, bu uçuşların dünyaya çevreye verdiği zararı önümüze koyacaklar. Ayrıca dünya vatandaşlığı güçlenecek, bir Nijeryalı ‘6 dakikada yıkanabiliyorken, neden 26 dakikada yıkanıyorsun, neden dünyanın suyunu boşa tüketiyorsun’ diyecek size mesela” dedi.

    Korona virüsünün tüm bunları dönüştürmeyeceğini ancak buna vesile olduğunu, gündemimize soktuğunu ifade eden Kadıbeşeğil, “Korona belki bize bunları tam anlamıyla sorgulatmayacak, ancak küresel ısınmadan dolayı işe gidemez olduğumuzda bunlar gündeme gelecek. Şuan Avusturalya’nın 1 ay tüm kıtanın yanması, Hindistan’da muson yağmurları nedeniyle onbinlerce metrekare ekin alanının tahrip olması, Afrika’da yine ekinleri yok yok eden çekirge istilaları belki bize dokunmuyor diye düşünüyoruz. Ancak üretim için hammadde bulamadığımızda, bunun sonucunda işlerimizi kaybettiğimizde, internetin devre dışı kaldığı, doğal felaketlerin artık tüm dünyayı kökünden etkilediği sürece girdiğimizde bunların sonuçlarını yaşamaya başlayacağız. O yüzden yeni normal olması gereken normal olmalı. Bundan kaçmamız mümkün değil, çünkü bu tüketime dayalı kültürü sürdürülebilir değil” dedi.

    “Kriz yönetilir, kaos yönetilemez”
    Krizlerin yönetilebilir olduğunu, krizlerden korkmamak gerektiğini söyleyen Kadıbeşegil, “Ancak kaos yönetilemez. Kaosta toz bulutu vardır, ne zaman göreceğinizi, toz bulutu öncesi dünyanın yerinde durup durmadığını ancak o toz bulutu kalkınca görebilirsiniz. Şuan dünya kaos içinde. Bu kaotik ortam kısa sürede bitecek mi, sanmıyorum. Eski günleri çok özleyeceğiz, buna hazırlamamamız lazım” diye konuştu.
    Krizlerin fırsat yaratabileceğini ama kaosun fırsat yaratmasının mümkün olmadığını vurgulayan Kadıbeşegil, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Fırsat yaratmaz çünkü kaos öngörülebilir değil. Buradaki tek fırsat belki tüketim kültürünün acımasızca sömürdüğü Bangladeş gibi ülkeler içindir. Bu gibi az gelişmiş, fakir ülkelerde büyük markaların fason üretimleri vardı, tüketimin durmasıyla markaların bir çoğu teker teker iflas ettiler ya da buralardaki fabrikalarını kapattılar. ‘Yazık oldu Bangladeşlilere’ diyebilirsiniz, ‘aç kaldılar’ diyebilirsiniz. Hayır kötü olmadı, tam tersine, bu tüketim ekonomisine dayalı kültür, bu fakir ülkelerdeki insanları açlığa mahkum ettiler, on yıllarca onları suiistimal ettiler. Boğaz tokluğuna çalışmak mecburiyetinde bıraktılar. Bu dünya ekonomisi Bangladeş’te o insanlara onurlarıyla yaşayabilecekleri bir imkanı, alt yapıyı verebilirdi, başta sağlık ve konut olmak üzere, ama yapmadılar. Korona için belki fırsat denirse bu olabilir, yeni bir toplum düzeni kurma fırsatı yakalayabilir bu ülkeler. Yeni normal değil olması gereken normal kurulabilir, fırsattan söz edersek bu olabilir. İtibara geri dönersek, inançlarımız ve kültürümüz evrensel değerlerden gelmeli ve işimize bunu sirayet ettirmemiz gerekiyor. Masa başında çalışanların yazdığı eski vizyon misyonları duvardan indirin, yırtın”
     

    YORUMLAR

    • 0 Yorum