Narlıdere Huzurevi'nde huzursuzluk!

    İzmir’de yaşlılara huzur vermesi için hizmete giren Narlıdere Huzurevi son dönemde kötü olaylarla anılmaya başladı. 920 yaşlı, 500’e yakın çalışandan 350’sinin koronaya yakalandığı, 32 kişinin yaşamını yitirdiği belirtilen huzurevi bu kez, yaşlıya yapılan eziyetle gündemde.

    Narlıdere Huzurevi'nde huzursuzluk!
    24 Haziran 2020 - 16:51 - Güncelleme: 24 Haziran 2020 - 18:19



    Sosyal medyadan paylaşım yapan 73 yaşındaki mühendis Ömer Demir, 5 yıldır kaldığı huzurevinde, pandemiden bu yana odalarında hapis hayatı yaşadıklarını öne sürdü. Hastaneye bile bırakılmadıklarını, tesiste doktora ulaşamadıklarını belirten biri avukat, diğeri sanatçı iki çocuk babası Demir başından geçen olayları en ince ayrıntılarına kadar şu şekilde aktardı:

    “5 yıllık sakinim. 12, 3, 2 de kalıyorum. Sosyal görevlimiz Berivan hanımdır.
    11 Haziran 2020 tarihinde saat 10.00 sularında ben banyodayken kapımız çok sert tekmelenir gibi şiddetle çalındı. Oda arkadaşım M. Naim Şenol açınca bir konuşma başladı. Benimle görüşeceklerini duyduğumda ‘geliyorum’ diye seslendim. Kapıda Hakan (sosyal), şef garson Doğan ile birlikte 6-7 kişi vardı. Maskesizdiler, resmi kıyafet, karantina kıyafeti yoktu. Aralarında sosyal mesafe de korunmuyordu. Bana da yapışık gibi duruyorlardı. Hakan, ‘senin odanı aramaya geldik. Sen bizi şikayet edersin ha’ diye söze başladı. ‘Ne araması, hayrola ne olmuş’ dediğimde, biraz daha üstüme gelerek ‘bizim takdirimiz arayacağız’ diye diklendi. Gerekçeyi soruyorum söylemiyor. Elinde yazılı bir kağıdı işaret ederek, ‘özel bir tutanak ile arayacağız’ diyor.. ‘Özel bir tutanak la aranmaz’ dedim. ‘Biz hep böyle arıyoruz’ diye yanıtladı. Ben de ’burası özel yaşam alanıdır, hanedir, mahkeme kararı olmadıkça haneye tecavüz sayılır’ diye karşı çıktım.. ‘Mahkeme kararıyla gelirsen ceplerimi bile arayabilirsin’ dedim. ‘Hangi mahkemenin kararı’ diye sorunca, ‘Ceza, sulh veya ağır ceza. Hangisi olursa’ dedim. ‘Biz hep böyle yaparız’ diye ısrar ettiyse de ben karşı çıkıp izin vermedim.. Giderek sesi gürleşiyor gürültü oluşturuyordu.. İfadeleri de kabalaşıp nezaketsizleşiyordu...

    ÜZERİME SALDIRDI, ÇOK ÜZÜLDÜM AĞLADIM
    Bu arada telefonla ‘Ayşe hanım, bu Ömer bize zorluk çıkarıyor, odasını aratmıyor, mahkeme kararı istiyor’ dedikten sonra birkaç şey daha konuştu kapattı. Bana ve kapıya yapışık gibi duran yapılı elaman, ‘ne oldu Hakan Bey’ dedi. O da ‘odasını aratmıyor diye tutanak hazırlayın dönün’ dedi... Ben de ‘bak gördün mü boşu boşuna yanlış iş ile uğraşıyorsun’ der demez bana saldırıp darp etmek üzere hamle yaptı. Verilmiş sadakam varmış ki onun demir yumruk ve şimşek gibi gürleyişlerinden etrafındakiler sayesinde kurtuldum.


    Ömer Demir, Narlıdere Huzurevi'nde kendisini ziyarete gelen avukat oğlu ve müzisyen kızı ile salgın öncesi bu fotoğrafı çektirmişti.

    Bu defa daha da şiddetli ve kendini kaybetmiş şekilde bir atak daha yaptı. Baktı ki tutuluyor, daha da azgınlaştı.. Yerlerde sürünüyorcasına saldırı isteğini sürdürdü.. 5-10 metre kadar ileride ‘terbiyesiz, adi’ gibi hakaretleri yüksek sesle haykırırken, ben de ‘kötü ifadeler kullanıyorsun, güzel konuşalım. Ben sizin dedeniz yaşındayım’ diye uyardım. ‘Sana soracağım. Devlet memuruna karşı çıkamazsın. Hem hizmet alıyor, hem nankörlük yapıyorsun Beğenmiyorsan defol git’ dedi. Meğer birçok sakine benzer ifadeleri kullanıyormuş, sonradan duydum.. Tekrar uyarma gereği duydum. ‘SİZ ÖNCE YAŞLILARLA, BUNALMIŞ İNSANLARLA NASIL KONUŞULACAĞINI ÖĞRENİN, HAKARET ETMEDEN KONUŞ’ dedim. Karşılıklı atışma 2-3 dakika sürdükten sonra yanındakiler kollarına girip uzaklaştırırken beni de kapıdan içeri itip kapıyı kapattılar.

    Yaşadıklarımdan müthiş etkilendim. Üzüldüm, ağladım. Sakinleşince normalde 11 olan tansiyonum 18 idi..

    ÇOK ZARAR GÖRDÜM
    3 aydır ara katta az güneş alan bir odada hücrede tutulduğumuzdan psikolojimiz, sosyal ilişkilerimiz bozulmuş, kronik hastalıklarımız depreşmişti.. Bu baskı; çileye hatta ıstıraba dönüştü.. Bu süreçte sağlık sorunlarım dolayısıyla kontrollerim ve tedavilerim aksadı. Çok zarar gördüm. Hiperlipidemi, lenfoma hodgkiks ve diyabet mellutis sıkıntılarım pik yaptı. 13 Mart’ta retina ve katarak ameliyatımın kontrolüne gönderilmedim. Tesis doktorunun telefonlarına ya ulaşılamıyor ya cevap vermiyor ya da yok deniliyor. Gözlük sorunumdan dolayı bu sürede görme okuma, tv ve tablet bakamadım. Telefon operatörleriyle sorunlarımız için basit sorun diye kulak arkası edildi.

    DAYANAMAYIP ÖLENLER OLDU
    Bizden daha zor durumda olanlar, bizim kadar direnemeyip, yürüme, beslenme, temizlik yeteneklerini kaybetti. Ecelleriyle değil de tahammül edilemez şartlardan öldüğünü duyduk. Böyle haberler bizim sıkıntımızı kat kat artırdı. Tanıdıklarımızın kimin tedavide, kimin durumunun nasıl olduğunu, kimin öldüğünü vb bilgi akışı talep etsek de bilgilendirilmedik. İnsan yerine konulmadık.
    BU NEDENLERLE BİR AMİR, EMPATİ YAPABİLECEK VİCDANLI BİRINE ULAŞAMADIK GÖREMEDİK..



    ‘ZIPLAYIN’ DEDİLER

    Halbuki kafesteki bir hayvan bile olsa yemek su vermek yetmez, ‘bakıp gözümüzle görelim derdi var mı?’ der insan.
    Peklik sorunumuz var dediğimizde ‘bulunduğunuz yerde zıplayın’ dendi. Tabldotlarda sık sık muz verildi. Markette muz hiç eksik olmadı. Tam anlamıyla gavuruna bir yaklaşımdı. Keten tohumu, tarçın, zencefil, zerdeçal, karanfil ya da sarımsak, yeşillik, enginar, havuç, turp, brokoli, karnabahar, pırasa dediğimizde ‘komiksiniz’ dendi. Hele salça, peynir, zeytin talep edince güldüler bize...

    İŞTE BU YÜZDEN BU YAŞAM ŞEKLİNİ REVA GÖRENLER İ GÖRMEK İSTEDİK. KİMSELER YOKTU YARDIM İÇİN..

    İyi ki sağlık ara elamanları, garsonlar, temizlik elamanları vardı. Bunlar sayesinde hayattayız. Bin yaşasınlar.

    Unvan sahibi, adını sanını bilmediğimiz birilerinin hoparlörde sabır tembihlerini işittik.

    Bir kez Berivan hanım, ‘ben 7-15 in sosyalı oldum, iyi misiniz’ diye sordu.. İki kez de psikolog olduğunu söyleyen kişi ‘yardıma ihtiyaç var mı’ diye sordu. Sanırım asıl öğrenmek istedikleri, ‘yaşıyorlar mı öldüler mi’ idi.

    ÜLKEM VE KURUM ADINA ÇOK ÜZGÜNÜM. Oysa buraya kaydolurken ne kadar güzel ve olumluluk varsa kurumla özdeşleşirdi. En eski sakinler, ‘burası her gün daha kötüye gidiyor evlat’ diyor.

    Şimdi çalışanlar, evde başlarını yastığa konulunca bugün yevmiyemi hak ettim mi diye düşünmeli.. ÖZELLİKLE YÖNETİCİLER E önerimdir.

    Biz ,bizi anlayabilen, işinin ehli, eğitimiyle yeterli donanımlılarla devlet güvencesinde şefkat ve saygıyla son günleri yaşamak istiyoruz.

    Dün yaşadıklarımı hayatımın hiçbir döneminde görmedim. Bu denli onur kırıcı, basit, çirkin ve seviyesiz bir olay ne gördüm ne de duydum.

    Detaylarıyla anlattığım bu elim olayı değerlendirmelerinize, gereğini arz ederim.
    Değerlendirme makul süreyi aşarsa mahkemeye gitme hakkım saklıdır.
    Saygılarımla..

    Dağıtım

    1-   Narlıdere Huzurevi Müdürlüğü

    2-   CİMER

    3-   İzmir Valiliği

    4-   İzmir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bölge Müdürlüğü


    YORUMLAR

    • 0 Yorum