AKKAD MEDENİYETİ VE POLİSİYELERİN KRALİÇESİ AGATHA CHRİSTİE


Onu biz en çok İstanbul’un ünlü bir misafiri olarak kaldığı ve hâlâ bir müze gibi gezdirilen Pera Palace Oteli’ndeki odasıyla ve İstanbul’a o zamanlar turist getiren yegâne ulaşım aracı Orient Express’le yaptığı yolculuktan esinlenerek yazdığı, 1934 yılında yayınlanan romanı “Doğu Ekspresi’nde Cinayet” ile tanırız.

15 Eylül 1890 tarihinde İngiltere’de, Devon Kontluğu'na güzel bir kıyı kasabası olan Torquay’de doğduğunda ailesinin ona verdiği isim Mary Clarissa Miller’dı.

Ailesi vaftiz töreninden sadece birkaç dakika önce de Agatha ismini verdi. Bu kız, ailesi varlıklı olmasına rağmen okula gitmedi. Okumayı kendi öğrendi.

Hiçbir zaman yazar olmaya niyeti yoktu. Kendisine bir dedektif hikâyesi yazma konusunda meydan okuyan kız kardeşi Madge’e bunu yapabileceğini göstermek istedi. Hercules Poirot ve Miss Marple adlı dünyaca ünlü iki hafiye yaratmayı başaran tek polisiye yazarı oldu.

Christie’nin tüm dünyada iki milyardan fazla kitabı satıldı.. Hatta denilebilir ki Shakespare’in kitapları ve İncil’den sonra en çok Christie’nin kitapları satıldı.(*)

O, Agatha ismini, bir arkeolog olan Sir Max Mallowan’la tanışıp evlenene dek hiç kullanmayacaktı.

Sir Mallowan 1904 yılında doğmuştu. Frederick Mallowan ve bir mezzosoprano olan Fransız Marguerite Duvivier’nin oğluydu. Kendisi ilk olarak Oxford Üniversitesi’ne bağlı New College’de arkeoloji eğitimi aldı.

1925 yılında şans yüzüne güldü ve ünlü İngiliz arkeolog Leonard Woolley’in yönettiği Güney Irak’ta bulunan Ur Kenti kazılarına katıldı. Bu gerçekten büyük bir şanstı zira henüz 20 yaşındaki genç bir arkeolog Mezopotamya medeniyetinin deyim yerindeyse kalbinde kazı yapıyordu.

Zira söz konusu Ur kenti, tarihin bilinen en eski medeniyetlerinden Sümerler'in en önemli kentlerindendi ve yazının ilk olarak kullanıldığı kentlerden de biriydi. En eski çivi yazılı kil tabletler Ur kentinden çıkmıştı. Bu kent günümüzden 5 bin yıl öncesine tarihleniyordu. Kuşkusuz bu, böyle genç bir arkeolog için bulunmaz bir şanstı.

Mallowan burada 5 yıl çalıştı ve çalışmasının son yılında, burayı gezmeye gelen, o zamanlarda artık ismi hayli duyulmuş bir yazar olan Agatha Christie ile tanıştı. Kendisinden 14 yaş büyük olan Agatha’ya buradayken aşık olacak ve onun ikinci eşi olacaktı.

Evlendiklerinde Agatha Christie 40, Max Mallowan ise henüz 26 yaşındaydı. Agatha da bu evlilikle birlikte eşiyle, kazı alanında yaşamaya başladı. Ancak zaten bu evliliğe başından beri karşı olan kazı başkanı Leonard Wooley’in eşi Catherine, Agatha’nın sürekli kazı alanında bulunmasına da karşı çıkacak ve çiftin Ur kazılarından ayrılmasına neden olacaktı.

Bunun üzerine Mallowan çifti buradan ayrılacak ve Max Mallowan kuzeydeki Ninova kenti kazılarında görevlendirilecekti.

Günümüzün Musul’u olan ve çok önemli bir kent olan Ninova aslında ününü bir Asur kenti olarak kazanmıştı.

Ancak kentin ilk ortaya çıkışı, Asurlar'ın öncülü olan ve MÖ 3.000’de Mezopotamya ve Anadolu’nun önemli bölümüne hükmeden Akkadlar döneminde olmuştu.

Agatha Christie Mallowan da, Ninova'da kocası Max Mallowan'a yardım ederken, Arapça'da “Agatha Evi” anlamına gelen "Beit Agatha" adı verilen bir evde birçok roman yazdı. Christie Mallowan da kendisini böylece Akkad Medeniyeti ile özdeşleştirecek ve bu tarihten itibaren de Agatha ismini kullanacaktı.(**)

Akkad isminin temelinde ise, ilk kral Sargon tarafından MÖ 3. 000'in ikinci yarısında kurulmuş olan ve dünyanın ilk başkenti olarak da bilinen Agade kenti yer almaktaydı. Belki de biraz eşinin hatırına, Sir Mallowan, Agade kentini çok aradı ancak nerede olduğunu bulamadı. Agade kenti günümüzde dahi tam olarak bilinmemektedir. Hatta kentin varlığı gizemini korumaktadır. Tıpkı Agatha Christie’nin romanları gibi.

(*) http://www.arkakapak.com/muhayyel-cinayetlerin-kralicesi-agatha-christie/

(**) Aykut Çınaroğlu-Hattiler Makalesi, Aktüel Arkeoloji Dergisi Mart-Nisan 2014.