ÜLKEMİN VİRÜS EKONOMİSİ VE SONRASI


Covid-19; gelişmiş, gelişmekte olan, gelişiyormuş gibi yapan, kriter farketmeksizin tüm
ülkelerin ekonomisini alaşağı etti. “Kapitalizm ölüyor” feryatları, “Yeni Normal” teorileri,
“Keynes ne adammış arkadaş” övgüleri hatta “Çare sosyalizm” iddiaları; bütün ekonomistler
fikirlerini döktüler ortalığa… Tüm bu fikirlerden ilham alarak sadece reel verilere dayanarak
ülkemiz ekonomisinin bir panoramasını yapalım.

PANDEMİDEN ÖNCE
Korona virüs, Türkiye’de ilk vakalarını göstermeye başlamadan hemen önceki duruma
bakalım:
ABD ile S-400 ve Halkbank davası sürecinde hafif yaptırımlar ve büyük yaptırım senato
oylamaları sırasında kurun hafiften başını zaten kaldırmış olması. TCMB’nin tepki olarak
elindeki ABD tahvillerinin büyük bölümünü satması. İdlip operasyonu yüzünden AB savunma
ambargoları, fon kesintileri. TCMB’nin ikinci Rahip kur paniği olmaması için yabancıların TL
üzerinde işlem yapabildiği SWAP kanallarına kısıtlama getirmesi. Soçi anlaşmaları, Rusya ile
gerilim vs. Ve tüm bunların asıl sonucu; önce hazinede (askeri operasyon maliyetleri) ve
TCMB rezervlerinde (kur baskılama) oluşturacağı orta ve uzun vadeli yük.

VE PANDEMİ BAŞLAR
Türkiye’de ilk vakalar başladığında tüm dünya ve ülkemiz otoriteleri pandemiye odaklandı.
Yukarıda saydığım çoğu siyasi kaynaklı olaylar adeta askıya alınmıştı. Askıya alınamayacak tek
bir şey vardı: ekonomi. Biz ise bu duruma yüksek faizlerle eurobond ihracı yaparak borçlanan
bir hazine ve kuru tutmak için rezervini azaltmış bir TCMB, yabancı sıcak para kaçışında tarihi
rekor yaşanmış bir ilk çeyrek ile yakalandık… Üzerine tabi ki zorunlu sağlık tedbirleri sonucu
hizmet, ulaşım, tekstil, turizm, perakende sektörlerinin neredeyse tamamının durması,
ihracatımızın AB’ndeki talep eridiği için azalışa geçmesi…
Doğal olarak hem işveren hem çalışanlar hemen kafalarını devlete çevirdiler: “Bir şeyler
yap”… Açıklanan ilk paket emlak kredi peşinatını %10 a düşürme gibi garabetleri içermekle
birlikte yetersizdi..Neyse ki, daha sonraki paketler toplumu biraz rahatlattı. Özellikle telafi
ücreti çalışan kesime, nakdi yardımlar gelirsiz kesime bir nefes oldu. Kamu bankaları
öncülüğünde kredi ötelemeleri ve kredi limitlerinin artırılması, reeskontların altı ay
ertelenmesi vs. işverene biraz moral verdi.
Tüm ülkeler her haneye nakit para verme, şirketlere nakit yağdırma yarışındayken bizde
neden kredilere yüklenildi? Cevabını yukarıda verdik; hazine zayıf, rezerv az. Her ülke kendini
kurtarma derdindeyken borçlanmak da artık daha zor. FED ve ECB gibi TCMB’da para
basmaya başlasa hiperenflasyon korkusu ellerini titretiyor. Açık olan tek bir şey var; bu
alenen ilan edilmiş küresel resesyon döneminde Türkiye’ye nakit lazım, her ülkeye olduğu
gibi. Yani Dolar!! FED’in dağıttığı 2 trilyondan fazla nakdi piyasa emdi bitirdi bile. Zira

dünyadaki toplam borcun %75’i Dolar cinsinden. Bizimde bu sene ödeyeceğimiz Dolar
cinsinden dış borç 178 milyar dolar. TCMB rezervi 55 milyar dolar. Üstüne turizmden bu sene
gelemeyecek milyar dolarları düşünün…
Ekonomi yönetimi bu parayı bir yerden bulmalı ve illa ki bir yerlerden bulacak. IMF kapıları
şimdiden kapatıldı. Elimizde sadece TCMB başkanının “Diğer ülkelerle swap arayışlarımız
sürüyor” cümlesi var. Tüm ekonomistler ve piyasa sonucun ne olacağını bekliyor. Bu döneme
bir ad koysak kesinlikle adı “Belirsizlik”olur.

PANDEMİ SONRASI
Sağlık harcamaları, sosyal yardımlar ve direk ve dolaylı sektör destekleri sonrası tamtakır bir
hazine… Tüm dünyadakiler gibi feleği şaşmış bir merkez bankası… Kredi vere vere mevduat-
limit tüketmiş bankalar… Ve en önemlisi ağır yaralı bir reel sektör… Kronik korkumuz
enflasyon ikinci planda, artık gündemimiz İŞSİZLİK olacak...
Pandemi sonrası için genelde iki fikir çatışıyor: V şeklinde bir düzelme ya da U şeklinde acı
çekerek bir düzelme. Şahsi fikrim Türkiye’nin girişimcisinden beyaz yakasına, mavi
yakalısından, çiftçisine kadar dinamik bir yapıya sahip olduğu. Mesela Avrupa reel sektörü
sağlam adım atar ama hantaldır. Türkiye reel sektörü diğer ülkelere göre eski tedarik
zincirine daha çabuk ulaşacağına inanıyorum fakat küçülme pahasına. İşsizlerimiz çoğalacak,
harcama yapamayacaklar, talep azlığından şirketlerimiz de küçülecek. Yani totalde
ekonomimiz küçülecek, zayıflayacak. Talebi devamlı ayakta ve dinamik tutabilmek için belki
de doğrudan gelir desteği gibi bir uygulama getirilecek…
İşte bu durum belki de köklü reformları ülkemize farz kılacak. Katma değerli ürün yapanlar
taçlandırılacak. Gıda, sağlık ve güvenlik alanlarında kendi başına yetebilecek güçlü bir sistem
kurulacak..İş yerlerinde insan kaynakları alanında farklı çalışma tiplerine geçiş ile ilgili
çalışmalar yapılacak, zira gördük ki; evden de işler yürüyor..iş seyahatleri ve toplantıları zoom
ile yapılabiliyor…Daha az beton-daha çok teknoloji denecek. Nepotizm son bulacak,
adaletten akademiye baştan bir liyakat yapılanması gelecek…Gelmesi gerekecek…
Ülkemize bir musibetin bin nasihatten daha iyi geleceği bir gelecek umuduyla…