‘İSTİFA GENSORUSU’


Korona günlerinde tek mekanlı ve tek gündemli bir dünyada yaşıyoruz. Tek güvenli
mekanımız ev, tek konumuz Koronavirüs. İç içe iki odada gibiyiz.
Baskın havayı dağıtmanın bir yolu, “başımızda bu kadar büyük dert varken, bununla
ilgilenmenin sırası mı!” eleştirilerine aldırmadan, her şey yolundaymış gibi davranarak
Koronavirüs dışında bir gündemle meşgul olmak.
Şimdi biz de öyle yapalım.
10 Nisan Cuma akşamı saat 22.00 sularında İçişleri Bakanlığı 31 ilin valiliğine, 48
saatliğine sokağa çıkma yasağı uygulanacağına ilişkin bir genelge yolladı. Yasak kararı
ilan edildiğinde detayları henüz belli olmamıştı. Bazı semtlerde halk, panik duygusuyla,
ihtiyaçlarını karşılamak üzere sokağa çıktı. Kapalı marketler, büfeler açıldı, sosyal
mesafe kuralı çiğnendi ve izdiham yaşandı. Virüsle yürütülen titiz mücadeleye
yakışmayan görüntülerdi. Bakanlık, sayının 250 bin kadar olduğunu açıkladı. 83 milyon
içinde az sayılabilirdi, buna karşılık, salgını ne kadar artıracağı belli olmadığı için
yeterince tehlikeli olabilirdi. Bedelinin olup olmadığı ya da ne kadar olduğu önümüzdeki
günlerde ortaya çıkacak.
Herkesin ortak düşüncesi, iletişim eksikliğine dairdi. Fırınların, eczanelerin açık kalacağı
net biçimde duyurulamamış, yeterince vurgulanamamıştı.
Yasağın ilan saati yanlış mıydı? Bunun cevabı aslında bir başka soru: “Hangi gün ve
hangi saatte ilan edilseydi, benzer bir kargaşanın yaşanmayacağı garanti edilebilirdi?”
Bu soru test edilemeyeceği için “yanlıştı” iddialarının arkası kesilmedi.
Kaldı ki; İçişleri Bakanlığı farklı seçenekleri sorgulayarak, başka ülkelerdeki örneklere
bakarak günü ve saati belirlemişti.
Kararın sonrasında İçişleri Bakan’ının konuşması içinde “Sayın Cumhurbaşkanımızın
talimatıyla yaptık” ifadesinin geçmesi, “sorumluluğu üzerinden atıyor” yorumlarına yol
açtı. O gecenin sabahında Bakan Soylu durumu izah etti: “Zamanlaması açısından,
bakanlığımıza ait bir karardır.” Bu açıklamaya rağmen, medyada Soylu’ya yönelik
suçlamalar devam etti.
12 Nisan pazar akşamı ise beklenmeyen bir gelişme yaşandı ve İçişleri Bakanı 21.30’da
istifasını açıkladı: “Hiçbir zaman zarar vermek istemediğim Aziz Milletimiz, hayatımın
sonuna kadar sadık olacağım Sayın Cumhurbaşkanım beni bağışlasın. Onurla
yürüttüğüm İçişleri Bakanlığı görevimden ayrılıyorum.”
Kulislere göre Soylu, o akşam Cumhurbaşkanı ile görüşmüş ve istifa etmek istediğinden
söz etmişti. Cumhurbaşkanının itiraz etmesine karşılık, yakışanın bu olacağını ifade
ederek görüşmeden ayrılmıştı.
O akşamın sorusu belli olmuştu: İstifa kabul edilecek mi?
Beştepe’den gelen açıklamada, Soylu’nun hizmetleri, özellikle terörle mücadeledeki
başarısı vurgulanarak “istifasının kabul edilmediği” belirtildi.
Bakanın görevine dönüşü duygusal bir ifade ile oldu: "Milletimizin ve
Cumhurbaşkanımızın tutumu beni mahcup etmiştir. Bu iki irade tarafından hatamı
onarma hakkı verilmesi, sorumluluğumuzu arttırmıştır."
Bahçeli de Soylu’nun görevi bırakmamasından memnun oldu ve bunu twitter
hesabından duyurdu.
Süleyman Soylu 31 Ağustos 2016’da geldiği İçişleri Bakanlığında 3.5 yılını dolduruyor.
Bu süre içinde çalışkanlığı, fedakarlığı, enerjisiyle ve konularına hakimiyetiyle başarılı
bir bakan portresi çizdi. Başta PKK ve FETÖ olmak üzere, terör örgütleriyle mücadelede
üstün performans gösterdi.

Peki iki günün hızlı trafiğinde ne oldu?
-18 Şubat 2018’de görevden ayrılabileceği sinyalini vermesinin ardından, ‘istifa’
mekanizmasını bizzat kullanarak koltuğa yapışık olmadığını gösterdi.
- ‘İç kabine’deki yeri zaten sağlamdı. Bunu herkes kabul ediyordu. Bu defa siyasi
gücünün sınırlarında hızlı bir tur atarak, ‘vazgeçilebilir olup olmadığını’ test etti ve
sorumluluğunu üstlendiği o koltukta, ‘vazgeçilmez’ olduğunu dost düşman herkese
gösterdi.
Kısacası; İçişleri Bakanı Soylu, parlamenter sistemdeki denetim mekanizmalarından
birini işletmiş oldu. Kendi kendine gensoru verdi. Gensorusu kabul edilirse görevden
ayrılacak, reddedilirse güçlenerek görevde kalacaktı. İkinci şık gerçekleşti. Şimdi daha
güçlü olarak yoluna devam ediyor.