İNSAN İKİ KERE DOĞARMIŞ.. İLKİ ANNEDEN, İKİNCİSİ ÇOCUĞUNDAN


4 yaşında bir çocukla beraber tekrar büyümek…..

Çocuklu bir aile olmak… Uzun zamandır düşünmediğin, üzerine kafa yormadığın bir çok kavram, konu ve olayın ninniler eşliğinde hayatına girmesi demek.

En son üniversite sınavında çalıştığın ders kitaplarını açıp ansızın, matematik sınavına hazırlanmak gibi…

Tekrar tekrar çocukluğunu, gençliğini, ilk aşkını, bütün ilklerini yeniden yaşamak.

Çocukla beraber var olmak…

Çocuğun, yağmuru ilk defa hissettiğinde iliklerinde, sen su gibi berrak olmayı, güneşe ilk gülümsediğinde hayatı aydınlatmayı, sana ilk dokunduğunda sarıp sarmalamayı öğrenirsin sil baştan…

Okyanusta yelken açıp sığ denizde havaya yakalanmak gibidir anne olmak. En çok çalıştığın yerlerden az, hiç çalışmadığın yerlerden çok soru çıkar. Ne kadar çalışırsan çalış sınav öncesi bildiğin her şeyi unutursun. Onu kucağına aldıktan sonra, ruhun da zihnin de berraklaşır. Zamanla kalabalıklar arasında kendi yolunu yordamını bulursun…

Bir süre senin yolun onun da yolu olur. Yaşam izini çoktan bulduğunu düşünürken bir anda izlerin kaybolur. Hiç fark etmeden onun minik ayak izleri seninkine karışır bir bakmışsın ortak bir yolun peşinden eşsiz deneyimler yaşamaya başlamışsın.

Önceleri senin ışığınla o, güne başlarken bir süre sonra sen parlak bir yıldızın pırıltılarıyla ışık saçarsın dünyaya.

Elleriniz birbirine kenetlendikçe, parmak izinin ne kadar eşsiz olduğunu fark edersin uzun zaman sonra.

Unuttuğun meraklarınla tanışıp, yeni hevesler edinirsin.

Ona öğretmek istediğin her şey senin öğrendiklerine dönüşür.

Onun gayeleri senin heyecanların olur...

Anne olmak, arkadaş olmak, çocuk olmak, kendin olmak arasında gidip gelmek…

Binlerce yıllık atalarından miras iyi, güzel değerlerin yanında tortuların gün be gün açığa çıkması onu büyütürken...

Deneyim dediğin geçmiş gün sızıları, gün ışığıyla buluşup başka bir ruhu istila etmeye başlar çocuk büyütmek dediğin metaforda. Mayalamaya çalışırken sen onu, öğütle, nasihat arası yüklerinle ağırlaştırırsın belki de onun püripak hafıza kartını.

Doğanın kadim bilgilerini keşfetmek, çeyiz sandıklarında yatıya bırakılmış mışıl mışıl rüyalardan masallar şiir etmek ona.

Gelenekte boğulup, soluklanmak için modern yaşamın ezberleriyle, didaktik söylemlerinden vazgeçer. Yargılarını kapının hemen yanına iliştirirsin. Hırslarını sakinleştirip egonu ehlîleştirirsin büyütürken onu ya da kendini.

Önündeki engelleri kaldırırken sırasıyla, genetik mizacının olgunlaşıp karaktere dönüşmesini izlersin hayretler içerisinde. Yıllar sonra ona verdiğin en büyük hediyenin sevgiyle örülmüş bir karakter olduğunu sevinçle karışık gururla görürsün.

 

Konuşmadan iletişim kurmayı, oyunun içinde coşup, sükunetle seyretmeyi öğrenirsin yaşamı. Her olayı, her anı unutulmaz anılarla belleğe not edersin hem seninkine hem onunkine.

Sabrı, saygıyı öğreteyim derken peşi sıra gelen güncel kavramlarla tanışırsın. Zevki ertelemenin, duygularını kontrol edebilmenin bütün hayatını nasıl olumlu etkilediğini görürsün. Duygusal bağlanma denen şeyi özümserken, psikoloji okur asla mezun olamazsın hayat boyu.

Onu, günümüzün değerlerine göre şekillendireyim derken bir bakmışsın yeni bir sen olmuşsun.

Geçmişi alır gelecekle buluşturursun, elbette klasikle moderni bir arada tutmak kolay olmayacaktır. Geçmişin tohumuyla geleceği aydınlatmaya çalışır. Paketler içinde saklayıp naftalinden arındırdığın öğretilerini hediye etmeye uğraşırsın çaktırmadan ona.

Renkleri, şekilleri evrenin tüm olasılıklarını önüne öylece serersin. Sonsuz formüller arasından, doğru formül için duaya el açar, doğru sonuca ulaşamasan bile gidişattan, iyi halden geçer not verirsin kendine...

İşte çocukla büyümek böyle bir şeydir, başı belli sonu belirsiz oyunun bir parçası olmak.

Herkes iki kere doğarmış, ilki annesinden ikincisi doğurduğundan….

Bi tecrübe başlarsın hayata anneden doğunca, savrulursun oradan oraya yıllar yılı. Durup bi tasarlıyayım dersen hayatını, şanslısın. Coşkuyla atılıverirsin hayata dört nala.

Oysa doğurduğundan doğum bir başkadır. Güneş gibi, tüy gibi, öyle bir akışkandır ki soluk olup evrene karışırsın.

Çocuğunla beraber sen de biçimlenirsin tekrar tekrar…..

Onun okula adım atmasıyla, hecelemeyi, yürümeyi, dünyanın bütün sırlarını öğrenirsin. Anahtarlarını bulursun tüm kilitli kapıların, yavaş yavaş açarsın günü gelince.

Arkadaşlığı, aileyi sil baştan sorgulamaya başlamak.

Evrenin karmaşasına hayretler içerisinde bakmak…

Oyunun mucizevi tarafını, masalın gücünü keşfetmek.

Büyük olmakla küçük olmak arasında uzun süre bocalamak.

Küçük prensi büyük büyük okumak bir daha bir daha….

Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde çiçek açmak…..

Yıllardır uzak durduğun çocukluk elbiseni unuttuğun dolaptan çıkarmak. Silkelemek, küfünü atmak, sökülen yerlerini onarmak. Sana uygun kıyafetler bulmak, içinde var olabilmek için.

Yaşadığın her şey bir çocuğu var ederken senin de bitti sandığın çocukluk evrene dönüş yapman anlamına gelir.

Sosyal medya, okul, mahalle, basın her yerde onlarca farklı rol model ve tetikleyicilerle yeni bir değer tasarımı oluşturmak zorundasın ya da değil misin...

Bir tarafta değere dönüşmüş senin çocukluk alışkanlıkların, bir tarafta günümüz popüler kavramları.

İyi ve kötü arasında beliren gri alanlar. Açıklamakta zorlandığın her ne varsa hepsi karşına çıkar yol boyu...

Sen evde öğütlerle güne başlarken, sosyal medyada birbiri ardına karşılaşılan tehdit ya da fırsatlar.

En çok kazananların en çok dejenere olanlar arasından peydahlanması...

En çok satan kitapların atarlı şiirlere methiyeler düzmesi...

Yalanın bini bin para, bilimsel olmayan bilgilerle örülmesi dünyanın…

Önyargı cehenneminde eli kalem tutanların lafa söze düşkünlükleri...

Düşünce de sığ, duyguda dar icraata gelince ekstra large hayatlar…

Lastik ayakkabısıyla köy yolundan Nobel'e yürüyen Sancar’lar...

Şimdi ben nereden başlayacağım büyümeye, büyütmeye...

İnsan iki kere doğarmış...

İlki annesinden…

İkincisi doğurduğundan…