Prizren'in Sesi: Sûzî Çelebi ve Evlad-ı Fatihan'ın Ruhu

Onat Kovaç

Kosova'nın Prizren şehrinde doğup büyümüş bir Kosova Türkü olarak, yıllarca yaşadığım ve üniversite eğitimimi aldığım İzmir’in ruhunu da içinde taşıyan biri olarak; bu toprakların sesini, taşına sinmiş tarihini ve insanına işlemiş sıcaklığını her zaman kalbimde hissettim.
Şimdi Prizren’e uzanan bu gönül bağıyla sizlere sesleniyorum.

Bugün sizlere bu bağın yolbaşçılarından Sûzî Çelebi’yi anlatacağım.
O, bu topraklarda var olan din sevgisinin, vatan ülküsünün nişanıdır.
1455-1465 yılları arasında Prizren’de doğan Sûzî Çelebi, Mihaloğulları’ndan Gazi Ali Bey’in maiyetinde akınlara katıldı; gördüklerini eserlerinde destansı bir dille anlattı.
916’da (1510) Prizren’e döndüğünde, benim de doğup büyüdüğüm İlyas Hoca Mahallesi’nde bir mescid, medrese, kütüphane, çeşme ve köprü yaptırdı.
Sûzî Çelebi, yeri geldiğinde adaletin de sesi olmuştu.
Kalkandelen’de halka zulmeden bir kadıyı yazdığı bir gazelle padişaha şikâyet etti; bu cesaretiyle Yavuz Sultan Selim’in takdirini kazandı.
Padişah, ona Grajdanik çiftliğini bağışladı. Sûzî, bu geliri inşa ettirdiği cami ve medreseye vakfetti.



“Bu Türk azdur deyü etme bahâne,
Odun bir şu’lesi besdür cihâne.”
(Türk sayıca azdır diye bahane bulma; bir kıvılcımın dünyayı yakmaya yeterli olduğunu unutma!)
Bu beyit, yüzyıllardır Balkanlar’da yaşayan Kosova Türklerinin gönlünde yankılanan bir öğüttür.
Kosova Türkleri, yüzyıllar boyunca bu topraklarda varlığını hiç kesintiye uğratmadan; dilini, kültürünü ve inancını koruyarak sürdürdü.
Bunun en anlamlı örneklerinden biri de, İstiklâl Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un baba ocağının Kosova’nın Susişa Köyü olmasıdır.
Âkif’in “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!” diye haykırdığı o iman dolu dizeler, bu toprakların mayasında yüzyıllardır yaşayan bir inancın yankısıdır.
O inanç, Sûzî Çelebi’nin kaleminde, Âkif’in dizelerinde, bugün de bizim kalbimizde aynı güçle yaşamaktadır.
Bugün Prizren’in merkezinde, Sinan Paşa Camii’nde Cuma günleri Türkçe okunan hutbe;
taş köprünün hemen yanında, konsolosluk binasında dalgalanan Türk bayrağı;
ve çocukların Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ı bir Prizren ziyareti esnasında bozkurt işareti yaparak selamlaması...

Her taş, her ezan, her bayrak dalgalanışı bu topraklarda Evlad-ı Fatihan ruhunun hâlâ dimdik ayakta olduğunu fısıldar.

Belki sayıca azız, ama biz Türk’üz.
Sûzî Çelebi’nin bıraktığı bu ışık, bugün hâlâ Prizren’in taş sokaklarında yanıyor.
Biz, Evlad-ı Fatihan’ın torunları olarak, o kıvılcımı söndürmeden;
Adriyatik Denizi’nden Altay Dağları’na uzanan bu gönül bağıyla yaşamaya devam ediyoruz.