Çünkü haklıyız

Haklıyız. Bu kadar kısa ve net. Ahlaken, hukuken, vicdanen haklıyız.

Çok kere haklıyız.

35 yılda, bebeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, erkeğiyle, kadınıyla, nice evladımızı terörde yitirdik. Her bir kaybımızı bir haklılık sebebi kabul etsek, o kadar haklıyız.

Bu uzun dönemde; Kürt-Türk kardeşliğini kökünden sarsmayan bir bakışımız ve hayat pratiğimiz olduğu için de bir kez daha haklıyız.

Bunu pekala biliyorlar. Bunu bildikleri halde, alçakça “Türkiye Kürtlere operasyon yapıyor, Kürtleri öldürüyor” diyebiliyorlar.

Bu kadar zamandır misafir ettiğimiz, sayıları 4 milyona yaklaşan, uluslararası tanımıyla geçici sığınmacının her birinden dolayı, payımıza bir haklılık düşüyorsa, işte o kadar haklıyız.

Hatırlayalım.

Akdeniz’de 153 sığınmacı, bir balıkçı teknesi tarafından kurtarıldıktan sonra bir İtalyan sahil güvenlik gemisine aktarılmışlardı. Bütün Avrupa, adını pazarlık koydukları bir kavgaya tutuşmuştu. 153 mültecinin ülkelerin nüfuslarına göre paylaştırılması isteniyordu. Çözüm buluncaya kadar akla karayı seçtiler, bütün insancıl makyajları dökülüverdi.

Onlar “olaya farklı açılardan bakıyoruz” diyorlar. Trump bile kibirli ve sarsak tivitleriyle bunu söylüyor. Onların ‘farklı açı’larını sayayım! Diyelim, 3 farklı açıdan baktıklarını söylüyorlar:

1. Kısa vadeli çıkarlarının bakış açısı.

2. Orta vadeli yatırım planlarının ve çıkarlarının bakış açısı.

3. Uzun vadeli emellerinin ve çıkarlarının bakış açısı.

Özetlesek, ‘çıkar’dan başka ne var?

Dönüşümlü olarak bu üç açıdan bakıyorlar ve anlamıyorlar. Başka bakış açıları edinmeye zihin altyapıları uygun değil. Bir tık ötesine akıllarının sınırları izin vermiyor.

Hayır, batıya kafadan düşmanlık filan yaptığım yok. 3. dünyacılık da oynamıyorum.

Onların nasıl olup da anlamadıklarını anlamaya, düşünme mekanizmalarını anlatmaya çalışıyorum.

“Uluslararası ilişkilerde yeri yok” diyebilirsiniz belki, ancak vicdanen haklıyız.

Bu coğrafyada yaşamanın bedelini fazlasıyla ödedik. Hiçbir komşumuzun toprak bütünlüğüne, istikrarına, egemenliğine göz dikmedik. Terör örgütlerini “kimin işine yarıyorlar” diye ayırıp değerlendirmedik. Yaşadığımız acıları hep gösterdik, belgeledik. Uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdık.

Her defasında yalnız kalsak da, Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoruna izin vermeyeceğimizi net biçimde ifade ettik. Kendi sınırlarımızda bir terör devletinin kurulmasına asla izin vermeyeceğimizi haykırdık. ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Zeytin Dalı’ harekatları ile bu konuda ne kadar kararlı olduğumuzu da gösterdik.

Biz buradayız. Hep de buradaydık. Uzaktan uzağa vekalet savaşları dizayn eden, her seçenekte ‘haklı görünmek’ üzerine oyun düzeni kuranlardan olmadık.

Bu haksızlığa ‘çıkar’larının kirli penceresinden bakanları hep uyardık. Şu koroya bakar mısınız! Söylediklerinin en kısa özetlerini dinler misiniz!

Prens Selman: Türkiye’yi kınıyoruz.

Netanyahu: PKK/YPG’ye yardıma hazırız.

Sisi: Arap toprağı işgal ediliyor.

Miçotakis: Türkiye istikrarı bozuyor.

Macron: Harekat durmak zorunda.

Merkel: Sivillerin güvenliği tehlikede.

Daha başkaları da var. Ancak dünyayı anlamak için bu kadar haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık demeti yeterlidir sanırım.

Gerçekleri görmek isteyenler için baştan anlatmaya hazırız.

Terörden bu kadar canımız yandığı halde yakıp yıkmadık. Hep sabrettik. Suriyeli mültecilere destek sözü verenler geri durdukları halde, yardımlarımızı hiç kesmedik.

Şimdi bölgeyi terörden temizlemek ve istikrara kavuşturmak istiyoruz. Terör bataklığını kurutmayı amaçlıyoruz. Ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelilerin evlerine olmasa da yurtlarına dönmelerini sağlamaya çalışıyoruz.

Cesaretimiz önce cesur olmamızdan, sonra haklılığımızı biliyor olmaktan. Çünkü ‘haklı olmak’, dünyanın görüp göreceği en büyük güç, en güvenli mevkidir. İşte biz oradayız. O sebeple sesimiz tok çıkıyor. Dünyanın bütün büyük güçleri toplansalar haklı olmayı tartamazlar. O sebeple “bizi kimse durduramaz” diyoruz.