12 EYLÜL'E DOĞRU - Bir Gün Önce

    12 Eylül ve öncesinin bilinmeyenlerini araştırmacı yazar Bülent Ruscuklu Türk basınında ilk kez Manşet Türkiye için kaleme aldı. Kenan Evren, darbeden bir gün önce ne düşünüyordu? Neler yaptı, kimlerle görüştü?

    12 EYLÜL'E DOĞRU - Bir Gün Önce
    08 Eylül 2019 - 00:27 - Güncelleme: 10 Eylül 2019 - 14:22

    ARAŞTIRMACI YAZAR

    BÜLENT RUSCUKLU

    KALEME ALDI / 1. BÖLÜM

    ------------------------------------------

    Ankara, 11 Eylül 1980

    Perşembe saat 07.00-13.00 arası

    Ankara güzel bir sonbahar havası ile uyanıyordu. Ancak uzun yıllar ülkede süregelen siyasal kargaşa, ekonomik sıkıntılar ve anarşik olayların yanı sıra, Kıbrıs, Ege sorunu ve tüm dünyayı etkileyen petrol krizi, insanların, tabiatın bahşettiği güzelliğin farkına varmasına imkân vermiyordu.

    Bu sorunların yanında; görüş ve tutumları tamamıyla farklı siyasi partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetlerinin iç çekişmeler ve süregelen huzursuzlukların da etkisiyle sık sık dağılması…

    Parti liderlerinin, ülkenin içinde bulunduğu durumu hiç düşünmeden, sadece kendilerinin ve partilerinin çıkarları için birbirleriyle sürekli kavgaları…

    O sabah, Çankaya Köşkü kampüsündeki Genelkurmay Başkanlığı lojmanında hareketlilik her günkünden erken başlamıştı.

    Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, giyinip salona geçtiğinde kahvaltı henüz hazır değildi. Erken kalkacağını geceden görevlilere söylemediği için, garson telaşla koşup geldi. Ancak Genelkurmay Başkanı onu sakinleştirmek için, “Telaşlanma oğlum, bu sabah kahvaltı etmeden çıkacağım” dedi.

    Tam o sırada emir subayı Albay Cevat Erten de içeri girmişti.

    “Araba hazır mı?”

    “Evet komutanım!”

    Tam çıkmak üzereyken aklına geldi. “Hay Allah unutacaktım. Oğlum” dedi görevliye, “yatak odamda ufak bir valiz var. Hemen kapının yanında göreceksin, onu getir.”

    Cevat Albay’a dönerek, “Yedek çamaşır ve gömlek koymuştum valize. Akşam eve gelme imkânımız olmayacak. Umarım sen de tedbirli davranmışsındır.”

    Cevat Albay, “Komutanım bugün programınızda bir değişiklik yapılacak mı?” diye sordu.

    “Hayır, iptal edilmeyecek. Üzerimize en ufak bir dikkat çekilmesini istemiyorum.”

    “Cumhurbaşkanı ile mutat görüşmeniz var saat 1700’de. Onu yapacak mısınız?”

    “Elbette! Özellikle bu görüşme aksamayacak.”

    “Gölcük’ten hareket eden donanmaya bağlı gemiler Karadeniz, Ege ve Marmara’daki bazı limanlara doğru hareket etmiş. Tatbikat gereği hareket halinde olduğu söylenecek.”

    “Albayım yol üstündeki fırından simit alalım. Kahvaltı etmedim” dedi Kenan Evren, sanki emir subayının söylediklerini hiç duymamış gibi.

    “Emredersiniz!”

    Gazeteler Genelkurmay Başkanı’na her sabah özet olarak sunulurdu. Kendisi de genellikle her gün, Cumhuriyet gazetesini okurdu. Arabanın koltuğundaki Cumhuriyet'i açtı, okumaya çalıştı fakat aklı başka yerlerdeydi.

    Yaşanacak 24 saat ülke kaderinde bir dönüm noktası olacağı için çok önemliydi. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü sabaha karşı, kendi iç hizmet yasası hükümlerine göre üstlendiği ‘Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama’ görevinin gereği olarak, devlet yönetimine el koyma kararı almıştı.

    Kenan Evren simit ve çaydan ibaret olan kahvaltısını yaparken, aldıkları kararı düşündü:

    “Bu harekâtı yapmamak için hep çıkar bir yol düşünmüşler ve sürekli eylem tarihini ileri atarak adeta işi savsaklamışlardı. Fakat anarşiyi önlemek için sıkıyönetim komutanlarının ileri sürdükleri yapılması gereken hususlar, çıkarılması zorunlu olan kanunlar bir türlü hayata geçirilmiyordu.

    Devlet ve milletin parçalanıp yıkılmasını önlemek için başka bir çıkar yol kalmamıştı. Ancak harekâttan sonra askerin, politika çamuruna saplanmasını engellemek için her türlü tedbiri almaya kararlıydı.

    Dış dünyaya darbe yapan bir ordunun, demokratik düzenin temel kurallarına bağlı ve saygılı olduğunu ve o düzenin savunucusu olduğunu anlatmak pek mümkün olmasa da, yapacakları ‘Harekatı’n esası buydu.”

    Çayını bitirmişti ki, Özel Kalem Müdürü Albay Çevik Bir odaya girdi.

    “Komutanım, kuvvet komutanları makamlarındalar ve Genelkurmay karargâhının bütün personeli de görev başındadır.”

    Kenan Evren’in önüne bir dosya koydu. “Harekât ile ilgili dosya. Bugünkü normal programınızda bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?”

    “Hayır, aynen uygulanacak.”

    “Şey… Gülhane’ye?”

    “Gideceğim elbette.”

    Pek farkında değildi ama daha evden çıkmadan kalbi farklı atıyordu.

    Öylece önündeki harekâtın detaylarını içeren dosyaya baktı. Bayrak Harekâtı'nın gününü kararlaştırdıkları 26 Ağustos gününü düşündü.

    Üç saat süren müzakereler sonunda, müdahalenin kaçınılmaz olduğuna tekrar karar verilmişti. Yasama görevini yürütecek kurulun isminin de ‘Milli Güvenlik Konseyi’ olması kararlaştırıldı.

    İkinci Başkan, “Sadece bugün 19 kişi öldü. Üç gün önce de 10 kişi ölmüştü. Ağustos ayından bugüne kadar anarşik olaylarda toplam 312 vatandaşımız öldü. Bunların tamamına yakını gençlerdir” diye bilgi verdi.

    (1980 Ağustos’unda anarşik olaylarda 358 kişi ölmüş, 468 kişi de yaralanmıştı.)

    3-031.jpg

    Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, “Daha önce birkaç defa ertelenen müdahale gününün 5 Eylül olmasını öneriyorum” dedi.

    Kimse hayır demedi. Tarih uygun görülmüştü.

    Ancak İkinci Başkan Necdet Öztorun bir hatırlatma yaptı:

    “Ankara Sıkıyönetim Komutanı göreve yeni başladı. Onunla iki gün önce konuştum. Hazırlıklarını tam manasıyla yapabilmesi için biraz zaman tanınmasını istemişti.”

    “Ne kadar zaman?” diye sordu Genelkurmay Başkanı.

    “15 gün kadar...”

    “O zaman 12 Eylül Cuma günü Harekâtı başlatabiliriz.”

    Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya beklenmedik bir hatırlatma yaptı:

    “O tarihlerde, NATO ülkeleri hava kuvvetleri komutanlarının ABD’ye, çok önceden planlanmış senelik gezi programı var. 12 Eylül’e denk geliyor. Fakat bir mazeret bulup iptal edebilirim.”

    “Nasıl bir mazeret bulabilirsin?” diye sordu Nurettin Paşa.

    “Mazeret bulmak çok zor gerçekten” diye mırıldandı Tahsin Paşa. “Bayrak Harekâtı'nı bir hafta sonraya…”

    “İptal etme! Şüpheyi davet eder. 11 Eylül’de Ankara’da olursunuz.”

     

    (Kenan Evren Tahsin Şahinkaya’nın darbe konusunda ABD’den icazet almak için gittiği söylemlerine karşı şunu söylemiştir:

    Keşke iptal et deseymişim! 26 Ağustos günü, Harekatın başlama tarihini 12 Eylül olarak belirliyoruz. Tahsin Paşa’nın programı da Harekâtın başlayacağı tarihe denk geliyor. ABD ile konuşmak gereğini duysak Tahsin Paşa’yı o tarihte mi ABD’ye göndeririz. İnsaf yani!” (B.R. 24 Kasım 2007 Kenan Evren konuşması)

    37911.jpg

    Harekât günü kesin olarak belirlenmişti. Başka erteleme olmayacaktı.

    “Devlet ve hükümet başkanı sizin olmanız gerekiyor” dedi Tahsin Şahinkaya.

    “İki görev birden olmaz. Başbakanın başka biri olması gerekiyor. Neyse bu konuyu harekât öncesi kararlaştırırız” diye bu konuya son noktayı koydu Kenan Evren.

    Başbakanın ve parti liderlerinin geçici bir süre için Ankara dışına çıkarılmalarına karar verilmişti.

    İzmir Menteş’teki Harp Okulu.

    Gelibolu – Hamzakoy’daki kamp tesisleri.

    Uzunada Deniz Kuvvetlerinin motelleri.

    “Kimin hangi tesise gideceğini daha sonra belirleriz” dedi Kenan Evren.

    Pek çok konu görüşülmüş karara varılmıştı.

    Nurettin Ersin düşünceliydi:

    “Kurulun ismi ne olacak?”

    “Milli Güvenlik Konseyi” olsun dedi komutanlardan birisi ve kabul edildi.

    İsim de bulunmuştu.

    Konseyin sekretaryasını yapacak birini bulmaya gelmişti.

    “Çalışmaları başından beri tüm detayları ile bilen Orgeneral Haydar Saltık bu iş için en uygunu” dedi Genelkurmay Başkanı.

    İtiraz eden olmadı.

    Konuşmalar sonunda tarihi bir vesika olması için tutanak tutulmuştu. İkinci Başkan Necdet Öztorun alınan kararları el yazısı ile kaleme aldı.

    Darbe tutanağı, ihtilal vesikası... Herhangi bir ülkenin arşivinde, tarihinde ender bulunabilecek türden bir evrak, belki de hiç bulunmayan...

    Son iki yıl içinde anarşik olaylarda 5.241 kişi ölmüş, 14.152 kişi de yaralanmış veya sakat kalmıştı.

     

    Genelkurmay Başkanı Evren Bayrak Harekâtı dosyasına son bir defa daha göz attıktan sonra saate baktı. Henüz öğlen olmamıştı.

    1950’de demokrasiye geçişten sonaki 30 yılda neler yaşanmıştı. Demokrasi kaç defa sendelemiş, tekrar yoluna devam etmişti. Yarın başlatılacak harekât demokrasinin sendelemesinden ziyade, ülkenin iç savaşa doğru giden ortamdan kurtulması için yapılacaktı.

    Hâlbuki 9 ay önce verdikleri uyarı mektubu ciddiye alınsaydı…

    Talepleri; sadece terör hareketine karşı, ülkede yaşanan anarşi ortamından kurtulmasına yönelik, siyasi partilerin müşterek hareket etmeleri, gereken önlemleri almalarıydı.

    Kendileri için bir istekleri yoktu ki…

    Hiçbiri mektubun muhatabından biri de benim diyememişti…

    (DEVAM EDECEK)

     

    YORUMLAR

    • 1 Yorum
    • Erol Tunç
      4 yıl önce
      Bravo Bülent Rusçuklu.Seni alkışlıyorum.Bu konudaki abuk-subuk ve sapkın düşünce ve söylemlerin sahiplerinin ağızlatını tıkadın.